Dijital sanatta NFT ‘devrimi’
Kimilerine göre sanat ekonomisinde bir devrim, kimilerine göre ise finansal bir balon, hatta dolandırıcılık. Dijital dünyanın yeni trendi NFT’yi uzmanlara sorduk.
Ayça HanBlockchain uzmanı ve akademisyen İsmail Hakkı Polat, Türkiye’deki büyük çaplı NFT satışlarından ilkinin sahibi çizer Tarık Tolunay, sanat teknolojileri yazarı Tuğçe Kaprol NFT'yi Cumhuriyet Pazar’a anlattı.
İsmail Hakkı Polat’ın tanımına göre NFT yani non-fungible token, dijital soy ağacı veya dijital mülkiyet sertifikası olarak çevrilebilir.
Bu dijital sertifikalar, bir dijital varlığın orijinal olup olmadığını, tarihçesini ve mülkiyet durumunu, blok zinciri (blockchain) işleyişi üzerinden ve bu blok zincirin tahrip edilemezlik avantajını kullanarak kayıt altına alıyor ve saklıyor. Polat “Bu anlamda da kültür sanat, oyun, spor gibi sektörlerin koleksiyonerlerinin buradaki izleyici ve fan kitleleri için çok önemli bir cazibe unsuru olarak karşımıza çıkıyor” diyor.
Beeple olarak tanınan sanatçı Mike Winkelmann, 11 Mart’ta dijital bir eserini 69.3 milyon dolara sattı ve bu satış dijital sanat için bir dönüm noktası olarak yorumlandı. Dijital sanatçıların yanında müzisyenler ve spor kulüpleri de daha önce ücretsiz olan dijital içeriklerden, NFT aracılığıyla maddi gelir elde edebileceklerini keşfetti.
Polat’a göre Winkelmann’in satışı önemli ama NFT satışları sadece dijital sanatı kapsamıyor: “Lebron James’in önemli bir smaçının görüntüsü NBA organizasyonu tarafından, 400 bin kişinin katıldığı açık artırmayla 208 bin dolara satıldı. Organizasyonun bu tarz NFT açık artırmalarında bugüne kadar 230 milyon dolar gelir elde ettiği biliniyor.”
Önemli satışlardan bir diğeri de Twitter CEO’su Jack Dorsey’e ait. Türk asıllı iş insanı Sina Estavi, Dorsey’nin 15 yıl önce platformu kurarken attığı ilk tweet’ini NFT olarak 2.9 milyon dolara satın aldı. Geçen hafta ise Cüneyt Özdemir’in bir tweet’i de 10 bin dolara alıcı buldu. Polat, bu fiyatların şu an tamamen insanların bu piyasayı oluşturma dinamiklerine göre belirlendiğini aktarıyor ve “Bir kısmı bir süre sonra bu çok çılgın bir fiyatmış diye tepetaklak gidecek ama bir kısmı da koleksiyonerlik güdüsü altında belki de daha fazla yükselecek. O yüzden şu anda oturmuş değil, tamamen deneysel bir pazardan bahsedebiliriz” ifadelerini kullanıyor.
Tablo koleksiyonerliği gibi NFT’nin de bir yatırım alanı olarak görülebileceğini söylüyor Polat: “Yapılacak düzenlemelerle ve devletler tarafından da meşrulaştırıldığı takdirde elbette bir şey olacak. Zaten sistemi de zorlayacak; bu anlamda devletler de kripto paralarla beraber bir de bu alanı düzenlemek zorunda kalacak.”
İnsanların aklındaki en önemli soru işaretlerinden biri, herkesin erişebileceği bir dijital içeriğe neden milyonlarca dolar ödendiği.
Polat’a göre, bunun nedeni o sertifikasyonun kendisinin çok önemli olması:
“Mona Lisa tablosunun taklitleri var ama eksperler diyor ki Louvre Müzesi’ndeki Mona Lisa tablosu orijinal ve değerli olandır. NFT’deki sertifikasyon da o eksper görüşü aslında.”
Polat, diğer nedeni ise “NFT bir endüstri olacaksa bu biraz da endüstrinin kendisinin zorlamasıyla olacak” sözleriyle açıklıyor:
“Denecek ki bu dijital dünyada şunlar orijinal eser olarak kabul ediliyor sen bunun fotoğrafını çeksen bile sahibi değilsin, türev kullanıcısın. O anlamda bu dijital dünyada yeni orijinallik teknikleri olacak ve tekillik anlamında birtakım yenilikler getirecek.”
İstanbul’da yaşayan ve kendisini “kentçizer” olarak tanımlayan Tarık Tolunay, geçen haftalarda NFT dünyasına adım attı ve ilk satışlarını gerçekleştirdi.
Tolunay’ın 2010’dan itibaren üzerinde çalıştığı “Fractal İstanbul” projesi kapsamında ürettiği beş çizimi, yaklaşık 150 bin dolara İranlı ve Dubaili iki koleksiyonere satıldı.
Tolunay, “Başka şehrin haritasını koysaydım bu kadar ilgi görmezdi. İstanbul dünyadaki kült şehirlerden biri” diyor. Çalışmalarını blockchaine çok rahat bir şekilde adapte ettiğini anlatıyor:
“Bir fikir etrafında görsel bir dünya yaratıyorum ve o dünyayı insanlara önüme çıkan herhangi bir araçla ulaştırıyorum. NFT şu anda bunlardan biri, yarın belki başka bir araç çıkacak, başka bir iletişim aracı üzerinden yine fikirlerimi ve eserlerimi onlara ulaştırmaya çalışacağım.”
Tolunay, NFT’nin sanatçılarla koleksiyonerler arasındaki aracıları ortadan kaldıracağını ve bunun bir avantaj olduğunu ifade ediyor:
“Şu anda Türkiye’de ya da dünyada genç bir ressam bir resim üretse, eserin koleksiyonere ulaşması diyelim ki 100 lira, burada sanatçıya düşen pay neredeyse 10 lira. Aradaki fark aracılar tarafından tahsil ediliyor, bu adil olmayan bir durum. Evet NFT, dünyasında da aracılar var ama şu anda benim satışlarım üzerinden yüzde 15 komisyon alındı. Görece adil bir durum söz konusu.”
“Bedava ulaşılabilecek görsele birileri neden binlerce dolar ödüyor” sorusunun, Türkiye’de sanatın hobi olarak görülmesi ve para etmeyeceği düşüncesine dayandığını belirten Tolunay şöyle devam ediyor:
“Bizim coğrafyamızda sanatçılar zaten tuzu kuru tiplerdir, para dertleri yoktur, elektrik, su faturası ödemezler, onlar hobi olarak çizerler bizler de bedavaya tüketiriz. Bir sanat eserine hak ettiği değeri vermek bir kültür işi. Türkiye’de zengin bir burjuva gider pahalı otomobiller alır, Avrupalı burjuva ise sıradan bir otomobile biner ama dünyada eşi benzeri olmayan bir sanat eserine sahip olmak için can atar.”
‘BİZ CEZALI ÇOCUKLARIZ’
"Bizim coğrafyamızda kültür ve sanatla uğraşmak tümüyle acı veren bir şeydir çünkü biz cezalı çocuklarız, hiçbir zaman ödül görmeyiz bu topraklarda" diyen Tolunay, kendi motivasyonunu nasıl sağladığını şöyle anlatıyor:
"Diyorum ki ben, dünyada yüzlerce şehir var ama ben o kadar şanslı bir çizerim ki dünyanın en güzel ve en köklü şehirlerinden birinde doğmuşum. Oslo’da da doğabilirdim. Eminim ki Oslolu bir çizer kıskanır benim istanbul’da doğmuş olmamı. Çünkü bu kadar köklü bir kentte doğmak çok büyük bir şanstır.
Ben kendime bunu sermaye edinebilirim, istanbul korkunç bir zenginliktir bir çizer için, malzeme sunar. Belki isveç’te yaşayan bir çizer arkadaşımızın sağlık, yaşam, eğitim gibi kaygısı yoktur. Bankasında tomar tomar euroları onu beklemektedir ama isveçli arkadaşımızın bir eksiği var. O eksik acı, acı sanat için ateşleyici bir güçtür. Acısı olmayan insan üretemez. Ne mutlu bize ki çelişkilerin bu kadar derin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Tabii ki bu çelişkileri düzeltmek için çaba sarf ediyoruz ama bir taraftan da gerçekten dünyadaki en kalıcı sanat eserleri toplumsal çelişkilerin en derin olduğu dönemlerde çıkmıştır. Ben de diyorum ki, madem öyle İsveçli arkadaşım ben senden zenginim. Çünkü benim ülkemdeki çelişkiler çok daha derin. Benim ülkemdeki haksızlıklar çok daha derin. İsveçli arkadaşım da beni kıskanıyor bunu görünce, bankada tomar tomar euroları olabilir ama derdi yok, asıl sermaye bizde, biz bu anlamda çok zenginiz."
BU ESERLER NEDEN BU TOPRAKLARDA KALMADI?
Tolunay, NFT olarak açık artırmaya çıkardığı eserlerini almak için herhangi bir girişimde bulunmayan Kültür Bakanlığı ve belediyeleri ise şu sözlerle eleştiriyor:
"İnsanlar Tarık Tolunay bu eserleri 150 bin dolara sattı haydi hep birlikte alkışlıyoruz dediler, dediler ki Tarık Tolunay adına çok seviniyoruz, ülkemiz adına çok seviniyoruz, NFT dünyasında biz de varız. Tamam çok güzel sevindik, ama olayın bir de trajik boyutu var. Ben isterdim ki bu satılan çalışmaların alıcısı bu ülke topraklarından çıksın. Ben dünyanın en güzel şehri istanbula dair bir şey yapıyorum ve bir diğer ülkelerden koleksiyonerler bunu satın alıyorlar. Aslında bu ne oldu, bir kültür sanat ihracı oldu. Dünyanın öbür tarafından birileri bunun değerli olduğuna karar verdiler ve aldılar. Peki şu soruyu sorarsak eğer: Kardeşim bu topraklarda hiçbir dinamik yok mu ki, hiçbir sağlam bir burjuvamız, devletimiz, Kültür Bakanlığımız, belediyemiz yok mu ki; 'Durun bakalım ne oluyor, bu açık artırmaya ben de katılıyorum, bu eserin yurt dışına gitmesinin önüne geçelim, bu eser bu topraklarda kalacak' denmedi, neden? Evet seviniyoruz ben de seviniyorum ama bir taraftan da baktığımızda burada bir trajedi var. Biz kendi coğrafyamıza ait olan bir şeyi dışarıya gönderdik."
DOLANDIRICILIK MI?
‘Blockchain Canavarının Saldırısı’ (Attack of the 50-foot Blockchain) isimli kitabın yazarı David Gerard, NFT satan kişilerin, “kripto dolandırıcılar” olduğunu savunuyor.
“Kripto para dünyasında da blockchainde de ilk başta uçuk kaçık projeler ve bu projeler üzerinden de bir sürü dolandırıcılık olur” diyen Polat’ın yorumu şöyle:
“Türkiye’de ‘Bitcoin gibi’ deyip Çiftlik Bank’lar, Turcoin’ler bir sürü şey oldu. Bu Bitcoin’in dolandırıcılık olduğu anlamına mı geliyor? Bitcoin 12 seneden beri hiçbir şeye bakmadan kendi yoluna devam ediyor. Çünkü kendi kendine çalışan bir sistem, sahibi yok zaten. Elbette her yeni çıkan icadın mutlaka hack’leyeni, dolandırıcısı, oradan para kazanmak isteyeni olacak. Burası vahşi bir orman gibi şu an. Bunun böyle mi gitmesine izin vereceğiz yoksa oturup toplumsal olarak, dünya olarak düşünüp doğru yolu mu bulacağız?”
GALERiLERE HAKSIZLIK
Tuğçe Kaprol ise galerilerin yerini sadece satış kanalı olarak konumlandırmanın haksızlık olacağını ifade ediyor.
“NFT ile sadece galericileri değil, tüm aracı kurumları devreden çıkarmaya yönelik bir teknolojik gelişmeden bahsediyoruz” diyen Kaprol, şöyle devam ediyor:
“Bugün sanatçı, NFT üreterek hem galeriler gibi birincil hem müzayedeler gibi ikincil piyasasını herhangi bir aracı kurum olmadan oluşturabilir. Koleksiyon yapmaya yeni başlayan bu kripto yatırımcılar, geleneksel piyasa düzenini ortadan kaldırmanın, galerileri aradan çıkarmanın ve sanatçıya doğrudan erişim sağlamanın bir yolunu buldu; ki bu, fiziksel piyasaya göre çok daha güvenilir ve doğrulanabilir bir yol. Ancak bugün galerilerin iş modelleri, sanatçıların kariyerini yönetmek ve sanatçılarının eserlerinin doğru kurum ve koleksiyonlara girişini sağlamak, değer yargıları ise eserlerin doğru yerlerde sergilenmesini sağlamak ve bunun için sanatçı ile çalışarak doğru strateji üretmek ile oluşuyor.”