'Devletten alacaklıyız’

3. havalimanı şantiyesindeki kötü çalışma koşullarına ve iş cinayetlerine karşı eylem yapan işçilere, sendikal görevleri olarak sahip çıktıkları için tutuklanan ve 78 gün cezaevinde kaldıktan sonra özgürlüklerine kavuşan sendikacılar gazetemize konuştu.

MEHMET KIZMAZ
Sendikal görevlerin suç sayıldığı için cezaevinde kaldığını söyleyen İnşaat İş Sendikası Basın Sözcüsü Uğur Karadaş, “İşçiler ve sendikacılar yargılanmadı, anayasaya yargılandı” dedi. Bazı gazetelerin atıkları manşetlerle ve yazarların da hakaretvari yazılarla kendilerini hedef gösterdiklerini söyleyen Karadaş, ''O gazetecilere sesleniyorum. Meslek etiği gereği bir de karşı tarafı dinlemeliler'' çağrısında bulundu. Dev Yapı İş Genel Başkanı Özgür Karabulut ise çalışma hürriyetini engellenmekten yargılandığını ama kendisinin çalışma hürriyeti engellendiğini belirterek, “İşsiz kaldım. Devletten alacaklıyız” dedi.
 
31’i tutuklu 62 işçi ve sendikacının yargılandığı davada 30 kişi, 5 Aralık Çarşamba günü tahliye edildi. İşçilerle birlikte tahliye edilen beş sendikacıdan dördü İnşaat İş Sendikası üyesi. 78 gün cezaevinde kalan İnşaat İş Sendikası Basın Sözcüsü Uğur Karadaş, 14 Eylül’de yapılan eylemin bir takım medyada yer alan, 'Bir yerden hazırlanıp, açılışa az bir süre kalla düğmeye basıldı' söylemlerin aksine eylemin ‘durgun gökte çakan bir şimşek' olmadığını, şantiyede çalışmanın başladığı 2013 yılından beri, başta iş cinayetleri olmak üzere yaşanan sorunlara karşı küçük çaplı tepkiler olduğunu, zamanını kestiremeseler de bu çapta bir eylemi ihtimal ettiklerini söyledi. Bardağı taşıran son damlanın işçilerin 14 Eylül sabahı şiddetli yağan yağmur altında saatlerce servis beklemesi, olduğunu belirten Karadaş, ''Düğmeye basan bir güç olsa, koğuştaki tahtakurusunun kaldırılmasıyla ilgilenir mi? İşçiler yapıma engel olmak isterse, ‘Servis gelmesin, iş yapmayalım’ der. Ama işçiler işe gitmek için servis istedi. İşçilerin ağırlığı Doğu ve Güneydoğu'dan gelen ve 9-10 kişilik ailelerine para göndermek için çalışma derdi olan yoksul yurttaşlar'' ifadelerinde bulundu.
 
''Kaymakam, İGA CEO’sunun özel kaleme gibi davrandı''
Eylem günü yaşanılanlara dair bilgi veren Karadaş, üye işçilerinin, taleplerin hazırlanması için  sendika temsilcilerinin gelmesi gerektiğini söylediğini, bundan dolayı kendisiyle birlikte üç sendika görevlisinin havalimanına gittiğini belirtti. İGA'nın aracıyla kamp alanına götürüldüklerini ama iddianamede kaçak girmekle suçlandıklarını ifade eden Karadaş, ''Üç sendikacı ve işçilerin aralarında seçtikleri 19 temsilciyle birlikte İGA CEO’su Kadir Samsunlu, Eyüp Kaymakamı ve komutanların olduğu heyetle görüştük. Toplantıda kaymakam, Samsunlu’nun özel kaleme gibi davrandı. Sabah kendilerine gaz sıkan jandarmayı karşılarında gören işçi talebini nasıl rahat dile getirebilir?  Normalde işçi-işveren arasında ki böyle bir görüşmede devleti temsil eden mülki amiri, kolluk kuvvetti olmaması gerekir ama Samsunlu, 'Sınırlarıma gelmezseniz komutan, mülki amiri gereğini yapar' mesajı veriyordu. İGA’nın burada işçilere, devletin yetkili organlarını bir baskı aracı olarak kullanmasından dolayı suç işledi, ama iddianamede hiç yer almadı. Konuşmalarda, İGA'yı ilgilendiren, işçilerin derdi yada iş cinayetlerin önlenmesi değil ölümlere rağmen işin yapılıp yapılmadığı olduğu apaçık anlaşıldı'' açıklamasında bulundu.
 
İşçiden Samsunlu’ya,“Ağam maval okuyorsun”
Toplantıda ‘'Taleplerinizi anladım’' diyen İGA CEO’su Kadir Samsunlu'ya işçi temsilcilerinden, '‘Ağam iyi konuşuyonda, şeyi demedin bana, sabah benim servisim gelecek mi? Akşam koğuşa döndüğümde tahtakuruları temizlenmiş olacak mı? Ağam maval okuyorsun bana’'cevabını verdiğini söyleyen Karadaş, ''O zaman Samsunlu işçilere, İGA’nın ve işçilerin sınıfsal konumu arasındaki farkı belirten sözü söylüyor, ‘Sizin burada oturup konuşmanız, görüşmeniz bile sizin için lütuftur’'dedi. İşçilerin bu şekilde aşağılanmasının sadece İGA'nın ziynetini belirtmediğini söyleyen Karadaş,''İşçilerin çaresizliğini, yoksulluğunu ve aç kalma korkularını fırsata çeviren, onları insan onuruna yakışmayan koşullarda çalışmaya zorlayan zihniyetin de bir yansımasıdır'' ifadesinde bulundu.
 
''Bizim yaşama sorunumuz var''
Karadaş, akşama doğru, aynı heyettin yanına yandaş medyayı alarak yemekhane geldiğini, işçilere birlikte yemek yeme teklifinde bulunduklarını ama daha sonra medyada yer alan süslü pozlardan da anlaşılacağı gibi, amaçlarının reklam olduğunu anlayan işçilerin bu teklifi kabul etmediğini söyledi. Karadaş, işçilerin Samsunlu’ya,“Sorunlarını anlatınca lütuf olarak gördün. Masanda yemek yesek ne diyeceğini bilemiyoruz. Bizim senle yemek yeme derdimiz yok, bizim yaşama sorunumuz var” dediğini ardından komutanında kendisini diğer sendika üyelerini çağırarak,“İşçilerinizi buradan uzaklaştırın ve susturun. Yoksa kendi yöntemimle sustururum” tehdidinde bulunduğunu söyledi.
 
''Anayasa yargılandı''
Karadaş, bu olumsuz görüşmelerden sonra işçi temsilcilerinin bir sonraki gün için grev kararı aldıklarını, kendilerinin de bu kararla, işçilere koğuşları gezip, anayasal hakları olan grevi anlatmalarını istediklerini söyledi. 
İddianamenin, İGA müdürünün dilinden yazıldığı gibi durduğunu, sendikal görevlerinden suçlandıkları için tutuklandıklarını söyleyen Uğur Karadaş, “Sendikal görevim olarak, böyle durumlarda işçilerin neler yapabileceğine dair, anayasada yer alan işçi hakkını okudum. Şimdi ya kanun yalan söylüyor ya da iddianame. Eğer iddianame doğruysa savcı çıkıp, ‘Yasada hakkınız olan sendikal mücadelenizi yani anayasayı tanımıyor’ desin. Yok kanun doğruysa, iddianame yalandır ve savcı suç işlemiştir. İşçilerin bir sonraki gün kullanmayı planladıkları grev hakkı, gece yarısı binlerce kolluk kuvvetiyle işçi kampı kuşatılarak engelleniyor. O gece anayasal bir hakka dönük operasyon işlendi. Bu iddianamenin oluşturulması ile işçiler ve sendikacılar yargılanmadı, anayasaya yargılandı” dedi.
 
“İGA yöneticileri işçiyi gözaltında tekme tokat dövdü”
Gözaltın sürecinde şiddete ve hukuksuzluğa maruz kaldıklarını belirten Karadaş, gözaltına alındığında komutanın, yüzüne bardak attığını söyledi. İşçilerin sorgusuna İGA yöneticilerinin de katıldığını savunan Karadaş, “İşçinin eli kelepçeli, başında asker ve İGA yöneticileri işçiyi tekme tokat dövüyordu” dedi. Karadaş, “Hukukken gözaltı, ‘koruma altındasın’ anlamına gelirken, artık Türkiye’de ‘işkence altındasın’ anlamına geliyor'' açıklamasında bulundu. İşçilerden ifade istenmeden adlarına hazırlanmış ifadelere imza attırıldığını söyleyen, Karadaş, ''Gözaltılarla, 35 bin işçiye, 'paran verilmese de, ölümler yaşansa da sesin çıkmayacak' tehdidiyle gözdağı verilmek istendi. Eylemle ilişkilenmiş işçiler işten çıkarıldı. Bundan sonra tutuklama olmasa da proje bitene kadar işçilere gözdağını farklı biçimlerde devam ettirecekler'' dedi.
 
''Maaşın ödenecek' dedikten sonra tutuklamalar yapılıyordu''
Korku iklimini derinleştirmek için de üç dalga halinde, işçi çalıştığı saate çağrılıp, ‘Ödenmeyen maaşın ödenecek' dedikten sonra tutuklamalar yapılıyordu” ifadelerini kullandı. “Cezaevinde işkence boyut değiştirdi”  diyen Karadaş, tutuklanan işçilerin ve sendikalıların; katillerin, çetelerin, uyuşturucu baronlarının kaldığı koğuşlara konulduğunu belirtti. Karadaş, ''İktidarın, işçilere dönük yaptığı, 'Dünyanın en büyük havalimanına gölge düşürmek istediler' vb açıklamalardan sonra, adli tutuklular da işçilere,'Türkiye'nin onuru olan bu prestij abidesi yerde nasıl eylem yaptınız' gibi tehditlerde bulunuyordu. Yine hükümetin, 'Halkın kendi değerleri vardır. Yeri geldiğinde harekete geçmelidir' talimatı da tutuklu işçi ve sendikalılar için, adli tutuklularda yanıt buluyordu'' açıklamasında bulundu.
 
Fatih Altaylı'ya 'Gazetecilik etiği' çağrısı
Bir kesim medyanın hedef gösterici manşetler attığını ve Fatih Altaylı olmak üzere bazı yazarların da kendilerine karşı hakaretvari yazılar yazdığını hatırlatan Karadaş, ''Gazetecilik meslek etiği gereği, bir de karşı tarafı dinlemeliler. Yeni Akit yazarı Mehtap Yılmaz, işçilere, 'Tahtakurusu gibi ezmek gerekiyor' diyordu. Aslında bunlar bir şeyden korkuyor. Dün belki geziydi. Bir kaç yıldır, 'yok oluyoruz' havası hakimdi ama umudu tekrar dirilttik, moral taşıdık. Biz bunu büyüteceğiz'' ifadelerini kullandı. 
 
“İnşaat işçisi, sendika üyesi olamıyor”
Sendikasının iddianame de ‘sözde sendika’ olarak adlandırılmasına tepki gösteren Karadaş, asıl sorunun kanundan kaynaklandığını vurguladı. İnşaat işçilerinin düzenli bir işi olmadığını ve SSK primlerinin de 3 ay yatırılmaması sonucunda üyeliğinin otomatik düştüğünü söyleyen Karadaş, bundan dolayı düzenli üyeliğinin de söz konusu olamadığını ifade etti. 3. havalimanı işçilerinin sendikaya üye olmasına bir engelin de taşeron firmaların iş kolunu farklı göstermesi olduğunu belirten Karadaş,“Misal, 3. havalimanında bulunan 400’e yakın taşeron şirket, kendisini inşaat iş kolu üzerinden göstermiyor. Örneğin, X şirketi kendisini turizm iş kolu üzerinden gösterip taşeronluk adına pay kapıyor ve inşaat işçilerini tekstil sektöründe çalışıyor gibi kayda alıyor. Böyle olunca, işçi, inşaat alanındaki sendikaya üye olamıyor. Bunun temel neden taşeronluk” dedi. Çözümün, taşeronluğun kaldırılmasıyla başladığını ve işçinin çalıştığı iş kolunun da inşaat olarak gösterilmesi gerektiğini ifade eden Karadaş, üç ay işsiz kalması sonucunda üyeliği düşüren kanununda değişmesi gerektiğini belirtti.
 
İGA CEO'su 7 kişinin ölümünden yargılanıyor
Karadaş, 3. havalimanında ölen bazı işçilerin ailelerinin açtığı dava sonucunda yargılanan İGA CEO’su Kadri SAMSUNLU'nun 17.06.2013'te, Muğla'nın Güllük Belediyesi Atık Su Arıtma Tesisinde, şirket yöneticisi olarak 7 işçinin ölümüne sebep olduğu iş cinayeti nedeniyle de Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesin'de asli kusurlu olarak yargılandığını söyledi. 3. havalimanında iş cinayetlerinin devam etmesine rağmen, Samsunlu'nun elini kolunu sallayarak gezdiğini, 'Ölmek istemiyoruz' diyen işçinin ise 78 gün tutuklu kalarak yargılandığını söyleyen Karadağ,''Başka bir yerde 7 işçinin ölümüyle yargılanan kişi, ödüllendirilerek havalimanına, en az 52 işçinin ölümü için gönderiliyor'' dedi. 
Samsunlu’nun “günah çıkarır gibi” bir özür açıklamasında bulunduğunu ama buna rağmen sorunların ve baskıların devam ettiğini belirten Karadaş, “İki farklı Samsunlu var. Birincisi kameralar karşısında günah çıkaran, ikincisi işçilere kibir kesmiş, suç ve ölüm makinesi haline gelmiş İGA var'' dedi. 
 
''Çok daha büyük direnişler yaşanabilir” 
3. havalimanı şantiyesini ‘getto’ olarak adlandıran Karadaş, tutuklu kaldığı süre boyunca, biri rögarda bulunan ve hala hakkında resmi bir açıklamada bulunulmayan bir işçi olmak üzere beş işçinin yaşamını yitirdiğini belirterek,''Her ne kadar resmi olarak 52 denilse de, oradaki işçi arkadaşlara göre bir çok iş cinayeti kayıt altına alınmıyor, örtbas ediliyor, susturuluyor, yaşanılanlar dışarı çıkmıyor. Her metrekareye sığmayan, fışkıran işçi cesedi var. Gebze'deki viyadük işçilerin ölümleri de havalimanındaki lerden bağımsız değil, aynı firma sorumlu” açıklamasında bulundu. 
Sorunların devam ettiği sürece işçilerin yine tepkilerini ortaya koyacağını vurgulayan Karadaş, “Eylül’ün 14’ündeki isyandan çok daha büyük, adını koyamayacağımız direnişler yaşanabilir” dedi.
 
 
Dev Yapı İş Genel Başkanı Özgür Karabulut,
''Devlet, patronlar ne emrederse onu yapıyor''
''3. havalimanı eylemi, sarı yeleklilerin, sarı baretlileridir''   
3. havalimanı işçilerine yaptığı konuşma gerekçesiyle tutuklanan ve 5 Aralıktaki duruşmada tahliye olan Dev Yapı İş Genel Başkanı Özgür Karabulut, eşinin, kendisine en fazla ihtiyacı olduğu hamilelik sürecinde, cezaevinde kaldığını söyleyerek, ''Her şeyi tek başına yaptı. Şimdi olmazsa bile ilerde psikolojik etkileri olacak. Normal doğum beklerken, şuan bir sıkıntı var, belki sezaryenle alacaklar'' dedi. Cemre ve Başak adında iki çocuğu da olan ve tahliye olduktan sonra da ilk yaptığı şey, aylarca kendisini bekleyen kızını okula götüren Karabulut, devletten alacaklı olduğunu savunarak, ''Devlet, patronlar ne emrederse onu yapıyor" ifadelerinde bulundu. Karabulut, 3. havalimanındaki eyleminin, Fransa'daki sarı yeleklilerin, sarı baretlileri olduğunu söyledi. 
 
İGA yetkilileri ile işçiler arasında yapılan toplantıda, işçilere müdahale emri veren mülki amiri kaymakamın, ''İşçilerin taleplerine bir şey diyemem, buranın patronu İGA'dır, İGA ne derse o olur'' dediği anda dumura uğradığını belirten Karabulut,''Orada kaymakam görevini yapmadı. Eylem günü ulusal ve uluslararası büyük bir dayanışma olunca patronlar çok korktu, komutanlara ne demişlerse artık tir tir titriyorlardı. Bir işgal kuvvetti gibi, tahta kurusu kanını emmesin diye yatağını dışarıya serip etrafını alüminyum folyo ile kapatıyor. 'Tahta kurular kanımızı emmesin'' diyen işçilere panzerle ve askerle cevap verildi. Burada bir öfke kusması var. Devlet, patronlar ne emrederse onu yapıyor. Devlet kurumların daha üstünde, İGA'nın sözü geçiyor'' dedi.
 
''Devletten alacaklıyız''
İnşaat işçilerin, ''köle değiliz'' çığlığını dünyaya duyurdukları için tutuklandıklarını savunan Karabulut, ''Sözde, bomboş bir yargılama. Devlete, 'Anayasadaki kanunları uygulayın. Devleti soyuyorlar. Taşeron şirketleri, tahta kuruları gibi işçinin kanını emiyor, geleceğinden çalıyorlar, göz yummayın' dedik. İşçilere de, 'Devlettin imzaladığı uluslararası sözleşmelerden, anayasadan doğan hakları kullanın' dedik. Yani sendikal çalışmamızı yaptığımız için tutuklandık. Keyfi bir şekilde özgürlüğüm çalındı'' ifadelerinde bulundu.
Yüksek güvenlikli bir cezaevinde tek başına tecritte kaldığını söyleyen Karabulut, ''Yargılandığımız maddelerden ceza olsaydık da yatarı yok. Belki o cezaevinde asliye ceza mahkemesinden yargılan tek kişi bendim. Diğer tutuklular ağır ceza mahkemelerinden gelenlerdi. Benimle aynı gerekçede tutuklanan biri olmadığı gerekçesiyle sohbet ve spor hakkım engellendi. Gardiyanlar şaşırıp, 'Kesin başka bir şey vardır. Bir işçi eyleminden nasıl olur' diyordu. Bende daha ne olduğunu anlamış değilim. Devletten alacaklıyız'' dedi. 
İşçi arkadaşlarının uyuşturucu baronları ve katillerle aynı hücreye koyduklarını söyleyen Karabulut, ''Normalde aynı dava kapsamında tutuklananlar aynı koğuşlara konulur, yer kalmazsa yakın bir koğuşa. Halaç bavul gibi Silivri'de bulunan 9 cezaevine havalimanı işçilerini dağıttılar. Arkadaşlarımız ekstra bir baskı, psikolojik işkence yapıldı. Arkadaşlarımız gece bile uyuyamıyorlar mış. Burada öç ve cezalandırma mantığı var'' ifadelerinde bulundu.
 
Yandaş basına çağrı, ''Şimdi, işçiler
 
e ne diyeceksiniz?''
Karabulut, işçilerin yaptığı eyleme ilişkin, ''Açılışa yetiştirmemek için provokasyon yapıldı'' diyenlerin iki dakika internette bakmaları sonucunda, şantiyede çalışmanın başladığı ilk günden beri işçilerin ve sendikaların başta iş cinayetleri olmak üzere kötü çalışma koşullarına karşı tepkilerinin olduğunu göreceklerini söyledi. Karabulut, eylemden sonra işçiler ve sendikalar için 'terörist' manşeti atan gazeteler ile hakarette bulunan 'yazarlar' hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirt. 'Kalemşörlüklerini' yaptıkları patronları tarafından yalanlandığını ifade eden Karabulut, Fatih Altaylı'ya da seslenerek,'' Bize hakaret eden sözde gazeteci, Samsunlu'yla röportaj yaptı. Ve bir ay içinde kendisiyle çelişti. Birazcık onur, haysiyet olsa, yazdıklarına dair bir tekzip yayınlar'' dedi. Yandaş basın ve yazarlara da çağrıda bulunan Karabulut, ''Meclisinden, yargısına tüm kurumlarda haklı olduğumuz ortaya çıktı. Şimdi, işçilere ne diyeceksiniz? İşçilerin yüzüne nasıl bakacaksınız? Patronların sözcülüğüne devam mı edeceksiniz yoksa gazetecilik mi yapacaksınız?'' diye sordu.
 
''Adli kontrol bizi açlığa mahkum etti''
'Çalışma hürriyetini engellenmekten' yargılandığını ama kendisinin çalışma hürriyetinin engellendiğini söyleyen Karabulut, gözaltına alındığı için işinden atıldığını belirtti. Karabulut, Mecliste, Bakanlığın, koşulları düzenlediklerine dair açıklama yaptığını savunarak,''Madem biz haklıydık bunları niye yaptınız?'' diye sordu. Mahkemenin adli kontrol cezasını da eleştiren Karabulut,''İnşaat işçisinin sabit işi yok, adli kontrolle nasıl çalışabilecek? Adli kontrol işçilere, 'Bak, ses çıkarırsan işsiz kalırsın' mesajıdır. Adli kontrol, işçilerden hala öç aldıklarının resmi. Bozuk saat bile günde iki defa doğru gösterir. Bizi tahliye ettiler ama adli kontrol ile işsizliğe ve açlığa mahkum etti. Sendika başkanıyım, uluslararası konferanslara gidemiyorum, sendikal çalışmalarım engelleniyor'' dedi.
 
''3. havalimanı bağımsız bir heyete açılsın''
Muhalefetin verdiği soru önergesine, 6 Kasım 2018'de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın verdiği cevapta 30 işçinin öldüğünü açıklarken, CİMER'e yapılan başvuruya 19 Kasım 2018'de Arnavutköy Sosyal Güvenlik Merkezi 'nin verdiği cevapta ise en az 52 işçinin yaşamını yitirdiğini açıkladığını ifade eden Karabulut, ''O zaman 13 günde 22 işçi ölmüşse, toplam sayı çok daha fazladır. Gerçek bilgiyi vermeyerek toplumu ve kamuoyunu yanıltıyorlar'' dedi. 
Yaşamını yitiren bazı işçilerin, ailelerinin açtığı davada sorumluların cezalandırılmadığını söyleyen Karabulut, kendilerine dava açan savcılığın, en az 52 kişinin ölümünden sorumlu İGA'ya da kamu davası açması gerektiğini belirterek,''Devlet kurumlara çağrımız, şeffaflıktan yanaysalar 250 bin işçinin giriş - çıkış yaptığı 3. havalimanı bağımsız bir heyete açılsın. Bırakalım heyet SGK evraklarından işçilerin durumunu araştırsın. Sadece bir haftalık çalışmayla orada kaç işçinin öldüğü orta çıkar. Ama bu cesaretleri yok çünkü sayı çok daha fazla, tüm rezillikleri ortaya çıkar. Tüm iş cinayetleri yüzde yüz önlenebilir nedenlerin sonucu'' ifadelerinde bulundu.
 
''Yasaları zorlayacağız''
Mahkemede yargılayanların, yargıladığını savunan Karabulut, bundan sonra işçiler, hak ihlallerine karşı, 'Haklı eylemimizi yapalım, en fazla  2 ay yatar çıkarız' diyecekler'' ifadesinde bulundu. İşçilerde olumlu bir değişim olsa da işveren de bir şey değişmediğini söyleyen Karabulut, ''Daha önce de İGA yetkilileri işçilere söz verip, bir kısım düzenlemeler yapmış ama başta işçi ölümleri olmak üzere kötü çalışma koşulları hep devam etti. Sadece gündemdeyken ufak tefek düzenlemeler yapılıyor. Tutuklanan bir işçi arkadaşımız DSG firmasının parasını vermediği için yürüyüşe katılmıştı. Bugün yine aynı firmada 240 işçinin maaşı ödenmiyor'' dedi.
İnşaat işçilerinin sendikalara üye olamadıkları için anayasal haklarını kullanamadıklarını söyleyen Karabulut, ''İnşaat işçilerin mücadelesi diğer iş kolundaki sendikal mücadeleye benzemez. Doğasına aykırı. Başka bir iş kolundaki bir sendika, bürokratik bir iş yerinde sendikal yetkiyi aldı diyelim. İş veren itiraz etse bile haklılığınız kanıtlanır ve 3 yıl sonra toplu iş sözleşme masasına oturursunuz. Ama inşaata öyle değil. İtiraz etse, sonuç gelene kadar şantiye bitter. Sendikal formu ve pratiği bir parça değiştireceğiz. Yasaları zorlayacağız'' ifadelerini kullandı.
 
''Açılışa uygun değil''
3. havalimanın 2. etabının 31 Aralık 2018'de açılmasına uygun olmadığını savunan Karabulut, hükümettin kiminle ve neyle inatlaştığını bilmediklerini vurgulayarak, ''Erken açılışı yaparak İGA'ya yine milyonlar kazandıracaklar. Gözlemimiz ve üyelerimizden gelen bilgiye göre havalimanı şuan açılışa uygun değil. Havalimanında çalışan bir mühendis arkadaşımız, 'Her şey bitse de, sağlıklı testlerin yapılması için dört ay ayırmak gerek' diyordu. Cumhurbaşkanı bile, çok baskı yaptıklarını söyledi ama bunu biz söylediğimizde yandaş medya tarafından dış mihraklarla suçlanıyoruz'' ifadelerinde bulundu.
 
''3. havalimanı eylemi, sarı yeleklilerin, sarı baretlileridir'' 
3. havalimanı işçilerinin eyleminin, Fransa'daki sarı yeleklilerin, sarı baretlileri olduğunu söyleyen Karabulut,''Olumlu şeyler birbirini tetikliyor. Nasıl ki bahar eylemlerinin işaret fişeği, Tunus'ta bir işportacının eylemiyle yakılmışsa, işçilerin de yılardır biriken öfkesi 3.havalimanı işçilerinin yaktığı işaret fişeğiyle başladı. Tüm dünyada yeni bir mücadele dönemi başlıyor. Hem eylemden hemen sonra ve tahliye olduktan sonra da Fransa'daki İnşaat İşçileri Konfederasyonu arayıp, bu zorlu koşullarda ses getirdiğimiz için direnişimizden etkilendiklerini ve moral aldıklarını belirttiler. Aynı şekilde bizde onların direnişinden etkileniyoruz çünkü dayanışma ezilenlerin inceliğidir. Organik bir bağ olamasa da duygusal bir bağ var. Sarı eylemlerin, 3. havalimanında başladığını söyleyebilirim''açıklamasında bulundu.