Devletin aldığı yüzde 10 KDV çekilmezse sinema biter, yeni teknoloji de seyirciyi eve çekti

Antalya Film Festivali Ulusal Film Jürisi üyelerinden Gülse Birsel, açılışta bir espri yaptı: “Bu filmleri izleyebilmek için herkese jüri üyesi olmasını tavsiye ediyorum; çünkü bunlar salonlarda gösterilemiyor.” Salon sahipleri ise seyircilerin gelmemesinden ve salonların kapanacak olmasından endişeli. Hem sinemayı hem kendi soluklarını yaşatma telaşında, Beyoğlu Majistik Sineması’nın sahipleri, Şahin Dilbaz ve büyük oğlu Fırat Dilbaz, üçüncü kuşak sinemacılar olarak kaygılarını anlattılar.

Emel Seçen

Şahin Bey, baba ve amcasından devraldığı sinema sanat ve işletmeciliğini oğullarına teslim etmiş ama uzaktan izliyor. Büyük oğlu Fırat Dilbaz, ABD Alabama Üniversitesi’nde, 4 yıl Sinema TV okumuş, İstanbul Üniversitesi’de ise reklam. Babası ile birlikte çalışıyor, yabancı film ithalatı da yapıyor ve sinema salonlarında ve ulusal kanallarda vizyona sunuyor. Küçük oğlu, Uğur Dilbaz tiyatrocu. En küçük Kerem ise ABD’deki üniversite ve master sonrası, Majestik Film Sinema ve Otelcilik Cafe sorumlusu.

- Şahin Bey, siz kuşaktan kuşağa hem sanat, hem ticaretin içindesiniz. Bu süreç nasıl başladı? Nasıl gelişti?

 Rahmetli amcam Osman Nami ve babam Kemal Dilbaz’dan devir aldım. Amcamla birlikte neredeyse 10 yıl, Türk sinemasında aklınıza kim geliyorsa onlarla film çektik. 35 yıl, eski Rüya Sineması’nda çalıştık.

SALONLAR KAPANIR

- Sinema salonlarının geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Elli yıldan fazla bu sektördeyim, çok kötüye gidiyor. Hele bu pandemi süreci, her sektör gibi bizi de hem yordu, hem yıprattı. Rüya Sineması’nda kiracıydık, hep kendi yerimiz olsa diyordum. Nitekim 35 yıl sonra salon gitti. Sonra burayı aldım. Ama bu devirde Sinema yapabilmek, çalıştırmak, ruhsatını almak mucize ötesi, 8-10 yıl uğraştım. İstiklal Caddesi’nde bir ben, bir Beyoğlu Sineması açık. Şimdi pandemiden korkuyorlar ama ondan önce de sıkıntı vardı. Sorun yeni teknoloji. Seyirci telefondan filmin fragmanına bakıyor, çoğu kez ona yetiyor! Daha da tehlikelisi daha vizyona girmeden kaçak filmi izlemek!

Yabancı film ithal ediyoruz. Hint Filmi getirdik, Raj Kapoor’un torunundan. Daha gösteremeden dizi olarak TV’de dönmeye başladı. Mahkemeyi kazandık ama beş kuruş alamadık. Bunun “telif hakkı” var. Marketlerden dublaj yapılmış film alınıyor ve TV’de gösteriliyor.

- Çözüm olarak ne yapılabilir?

Geçen hafta İBB ve İtalyan Kültür ile Fellini’nin 100. yılında -ücretsiz-etkinlik düzenledik. Kimse gelmiyor. Toplasan 15 kişi. Bunlar başyapıtlar. İnsanlar kolaya ve rahata alışmış. Evinde film izliyor. Film vizyona giriyor ve ilk günden çalınıyor!

- Basın gösterimleri dahil görüntü almak yasak.

Belki içerde makinist ile anlaşılıyor. Eskiden İstanbul Festivali, Atlas ve benim salonda gösterimler yapardı. Hepsi bitti, dijital olarak servis ediliyor.

- İnsanların salona gelmesi için ne gerekli?

İnanın 5-6 ödül almış filmleri bile getiriyoruz. Bunun belli bir izleyicisi var. İnsanların sanatı sevmesi lazım. Aylar önceden insanlar salonda yer ayırırken pandemi dışında ne oldu? Buna bakmak lazım. Neredeyse yedi yıldır bu salonu kazanç olmadan ayakta tutmaya çalışıyoruz. Yaşayalım diye çay, kahve satıyoruz. Elek-triğimi kurtarayım. Suyumu kurtarayım. Belki bizim gibi işletmeler için vergi azaltılsa. Normal bir esnaf gelir vergisi verirken ben, iki vergi ödemek durumundayım. Eğlence vergisi, her sattığım bilete yüzde 10 belediye, yüzde 18 KDV. Hükümet, mobile, arabalara, inşaata KDV’yi 5 yapıyor ya da sıfırlıyor ama sinema da yok! Kültür merkezi değil miyim? Yüzde 18 KDV, ağır. Bunların tiyatrodaki gibi kaldırılması lazım. Bildiğim kadarı ile turizm belgeli yerlerde su, elektriğin yarısı alınıyor. İnanın 20 Mart 2020 tarihinde kapattık, tüm giderleri ödedim. Elektrik, su ama sinemaya destek yok! Eskiden bir iki kişi gelse seyircimiz için oynardık. Şimdi mümkün değil! İçeride biri lamba var. Dünyanın parası. Makine için bir süre konmuş, örneğin 150 film oynatabilir. 150’den sonra kart doluyor. İsviçre ya da İngiltere’den o kart gelecek, makineme koyacağım ki film yeniden 150 kez oynasın. İçindeki lamba saatli, bir süre sonra bitiyor ve Türkiye’de yok. İthal.Gelene kadar beklemesi ayrı, Avro üzerinden olduğu için zaten çok pahalı. Eski makineler ne kadar güzeldi. Arada dişli sıyırır, tornacıya götürür, yaptılırdı. Veya sonradan lambalı hali ile. Yüzyıllarca gitmiş! Dünyayı doyurmuş! Ne zaman bu dijital çıktı. Her şey bitti.”

YILMAZ GÜNEY’LE FİLM

- Birçok sanatçı ile karşılaştınız ama sizde yeri başka olan Yılmaz Güney ile tanışmanız, senaryonuzu kullanması ve oyuncu olarak, neler yaşadınız?

Yılmaz Ağabey, amcam Nami Dilbaz’ın yakın dostuydu. Yıl, 1970’ler. Kendisi ile birlikte Ürgüp’e gittik. Fatma Girik ile “ACI” filmini çekecektik. Ben daha çok prodüksiyon işleriyle uğraşıyorum. Çekimlerde oyuncuya ihtiyaç duyuldu. Yılmaz Ağabey “Şahin’cim, sen oynar mısın?” dedi. Küçük bir roldü, film bitti, amcama dedi ki: “ Kafamda bir film daha var. Gelmişken çekelim. Buralar çok güzel”. Amcam, “Sermayem bu kadar”, deyince “Ben, kendime çekiyorum” o zaman deyip İstanbul’dan Bilal İnci, Reha Yurdakul gibi birkaç arkadaşını çağırdı. Böylece biz, Ürgüp’de AĞIT filmini de çekmiş olduk. Burada rolüm daha fazlaydı. Hem sahne arkası, hem filmde görevliydim. Altmış beş gün kaldık.

- Yılmaz Güney ile çalışmak nasıl bir duygu?

Çok güzel! Ömrünü, hayatını sinemaya vermiş. Hastasıydı. Evet, disiplinli bir yanı da vardı. O yıllarda filmler negatif çekilir sonra sinemalar için pozitif kopya olurdu. Şimdi dijital oluyor. Yılmaz Ağabey işine o kadar tutkuluydu ki  Ürgüp’te çektiğimiz filmleri, otobüsle İstanbul’a gönderir, pozitife çevrilir ve biz, Ürgüp’te küçücük bir salonda ne çekmişiz diye heyecanla seyrederdik. Kendisinden öğrendiklerim 17-18 yaşlarında bir genç için çok kıymetli.  

AĞIT EN İYİ FİLM SEÇİLDİ

Şahin Bey’in bahsettiği imkânsızlıklar içinde çekilen film, AĞIT, yani Yılmaz Güney’in “kafamda yeni projeler var, buralara kadar gelmişken bir film daha çekelim” dediği, Adana Film Festivali’nde, En başarılı film; En başarılı Yönetmen; Senarist, Erkek Oyuncu ve Görüntü Yönetmeni (Gani Turanlı) ödülüne hak kazanır. 1971-72’de, Türk Sinema Derneğinin en iyi 10 filmi arasında EN İYİ seçilir. Milliyet Sanat dergisinin açık oturumunda, Venedik Film Festivali’nde elemeyi geçip ilk 10 arasında girmesi dolayısı ile YILMAZ GÜNEY YILIN SANATÇISI olur. Film çekimi sırasında Şahin Dilbaz,  gerçek olsun diye patlatılan fünyelerle parçalanan kayalar yüzünden bir hafta yoğun bakımda kalır.