Devlet, kadınları ve çocukları yalnız bıraktı...
İstanbul Sözleşmesi, anayasa ve amorf sistemimiz: Yasama, yürütme ve yargı tek bir tokmak.
Özge Mumcu Aybars/ Statik Enerji19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gecenin öncesinde, çeşitli haberler düşmeye başlamış, teyidini almaya çalışıyorduk. Hukuken mümkün olamayacağı konusunda hemfikir olmakla beraber boşluğa bakarak “Ama tabii ne yapacakları da belli olmaz” ifadesini kullandık. Ve sonuç, Resmi Gazete’de yayımlanan Bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıverdik.
Karar şu ifadeleri içeriyordu: “Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.”
KARARNAME İLE ÇIKILMAZ
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesi “Milletlerarası antlaşmaların (...) hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları
sona erdirme, Cumhurbaşkanı kararı ile olur” ifadesini barındırıyor. İstanbul Sözleşmesi, 24 Kasım 2011’de tüm partilerin ortak kararıyla TBMM’de onaylanmış bir uluslararası sözleşme. Avukat Turgut Kazan, “İstanbul Sözleşmesi bir yasayla onaylanarak yürürlüğe girdi ve “Böyle bir sözleşmeden Cumhurbaşkanlığı kararıyla çıkılamaz. Dolayısıyla Meclis tarafından bu yolda yeni bir yasa yapılana kadar İstanbul Sözleşmesi yürürlüktedir” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Adem Sözüer’e göre; İstanbul Sözleşmesi anayasanın 90. maddesi uyarınca yasayla onaylanarak yürürlüğe girdi. Böyle bir sözleşmeden Cumhurbaşkanı kararnamesiyle çıkılamaz. Dolayısıyla, TBMM yeni yasa yapmadıkça İstanbul Sözleşmesi yürürlükte. Anayasa Profesörü Kemal Gözler’e göre ise İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye dair Cumhurbaşkanlığı kararı, dayanağını 9 numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinden alıyor ve söz konusu kararname anayasaya aykırı... Ve de uluslararası sözleşmeler “yürütme yetkisine ilişkin” bir konu değil...
BİZ KİMİZ, SADECE PARYA
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi içinde, yasama yürütme yargı dengesinin olmadığı amorf bir sistem içinde yaşıyoruz. TBMM’de iktidar partisine mensup vekiller bir “onay memuru” yeri geldiğinde de eski futbolculardan devşirilen “tekme - tokat üstatları”. Genel kurul ise muhalif vekillerin “gündem dışı konuşmalarda” sözünün kısıldığı bir savaş alanı. Cumhurbaşkanlığı kararları ile Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yasama, yürütme ve yargı tek bir tokmak.
Tüm bunların yanında İstanbul Sözleşmesi’nden dağılmış Milli Görüş harekâtını ve bir takım tarikatları konsolide etmek için çıkılıyor (anketlere göre sözleşmeden çıkmaya destek oranı yüzde 8) ve de hukukçulara göre aslında sözleşmeden çıkılmıyor.
Kadınlar ve çocukların devlet tarafından yalnız bırakılmasının önü açılıyor ve eril erkek siyaseti yine ülkenin geleceğine tüm gücüyle tahakkümünü koyuyor. Biz kimiz, sadece parya... İyi pazarlar.