Derdimi billboardlara döktüm...
Dört Altın Küre’li ‘Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri’ sağlı sollu yumruklarla insanı sersemleten ama izleyiciyi çıkışsız bırakmayan bir film.
Emrah Kolukısaİlk filmi “In Bruges” ile sükse yapan İrlanda asıllı İngiliz yönetmen Martin McDonagh geçen ay En İyi Senaryo dalında Altın Küre alan son filmi “Three Billboards Outside Ebbing, Missouri / Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri” ile yılın en çok övgü toplayan filmlerinden birine imza attı. Bir dönem Türkiye’de de sahnelenen “Leenane’in Güzellik Kraliçesi”, “Inishmore’lu Yüzbaşı” ve “Inishmaan’ın Sakatı” gibi tiyatro oyunlarının da yazarı olan McDonagh, kalemi kuvvetli, drama duygusu sağlam ama mizahı da dışlamayan bir yönetmen. En azından şimdiye dek çektiği üç filmde edindiğimiz izlenim öyle.
Tecavüz edilerek öldürülen ergen kızı Angela’nın katili ya da katillerinin bulunmaması üzerine evinin yakınındaki üç eski billboard’a yaşadığı kasabanın polis şefini hedef alan üç ilan asan Mildred Hayes (Frances McDormand) filmin baş kişisi... Bu ilanların yarattığı küçük çaplı depremle başlayan “Üç Billboard...”un ana ekseni Mildred’in yaşadığı trajediye yaslanırken, aynı kasabada yaşayan farklı karakterlerin hikâyeleri, acıları, vicdani muhasebeleri ve çatışmaları da filmde etkileyici bir şekilde işleniyor, hatta yer yer bazı karakterler bir başrol gibi öne çıkıyor. Kanser bir polis şefi, ırkçı bir polis memuru, çıtır sevgilisiyle hava atmayı seven bir eski koca, Mildred’a hayran bir cüce ve kasabanın polis merkezini hizaya sokmaya kararlı bir şef, bu karakterler galerisinin sadece bir kısmı. Sinemada Oscar (“Fargo”), TV’de Emmy (“Olive Kitteridge”) ve tiyatroda Tony (“Good People”) ödüllerini kazanarak oyuncular için “kutsal üçlü” olarak bilinen seriyi tamamlayan az sayıda oyuncudan biri olan (ki bunlara geçen ay bu filmle kazandığı Altın Küre’yi de eklemeliyiz) Frances McDormand, spordan ödünç alacağımız tabirle, formunun zirvesinde.
Kararlı, sert, her şeye rağmen mizah duygusunu yitirmemiş ve kendini ne kadar baskılasa da zaman zaman duygularına yenik düşen Mildred rolünde kelimenin tam anlamıyla döktüren McDormand neden kuşağının en iyi oyuncularından biri olduğunu kanıtlıyor bu filmde. Oscar’ı bir kez daha alır mı bilemem ama en güçlü aday olduğu kesin. Öte yandan filmdeki diğer oyuncuların da (özellikle Altın Küre alan Sam Rockwell ve Oscar’a da aday gösterilen Woody Harrelson başta olmak üzere) ona ayak uyduracak denli güçlü performanslar sergilediğini söyleyelim. Zor bir film “Üç Billboard...”. İzlemesi, hazmetmesi zor...
İçerdiği şiddet dozu herhangi bir filmin içerdiğinden daha fazla değil belki ama duygusal olarak insanı zorlayan, sağlı sollu yumruklarla sersemleten bir hikâyesi var. Fakat gariptir, tüm bu karanlığa rağmen izleyiciyi çıkışsız bırakmayan, adalet arayışındaki Mildred’in billboardların altına yerleştirdiği saksı saksı çiçekler gibi irili ufaklı ışıklar saçan bir film aynı zamanda. Adalet arayışı kadar kayıplarla baş etmek, kefaret, vicdan muhasebesi, hakkaniyet gibi tema ve kavramları da ele alan “Üç Billboard...” şüphesiz haftanın en iyisi