Denizler'in idamlarına oy verenler ne demişti?
İdamlara oy verenlerin geç kalmış pişmanlıklarıyla ilgili olarak Türey Köse’nin hazırladığı “Darağacında Siyaset-Yasayla Gelen Ölüm” başlıklı yazı dizisi 2002 yılı Mayıs ayında Cumhuriyet’te yayımlanmıştı.
Türey Köse/CumhuriyetDizide gerek Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarına, gerekse 12 Eylül sonrası yapılan idamlara “evet” oyu veren siyasetçilerin görüşlerine yer verilmişti. Bu çalışmasını genişleten Türey Köse, ilk baskısı "Ölüme oy vermek" (Ümit Yayıncılık-2004) ikinci baskısı "Yargılı İnfazlar" (Siyah-Beyaz-2007) ve 3. baskısı "Türkiye Tarihinde İdamlar/Yargılı İnfazlar"(Cumhuriyet Kitapları, 2011) adıyla yayımlanan kitabında yakın tarihe notlar düştü.
Kitaptan seçtiğimiz bazı bölümler şöyle:
Süleyman Demirel: O günün şartları öyle icap ettirmiştir
Deniz Gezmiş ve arkadaşları hakkındaki ölüm cezasının görüşüldüğü dönemde AP sıralarının başında oturan Süleyman Demirel'in siyasal çizgisi kendisini Çankaya Köşkü'ne dek taşıdı. 1972'de idamlara "evet" diyen Demirel, artık ölüm cezasının kaldırılmasından yana:
"Devirler değişiyor, bundan 30 sene evvelin şartları bugün yoktur. Başka şartlar vardır. Bugünkü şartları düne götürerek düşünemezsiniz, çok yanlış olur. Ayrıca Türkiye demokratik, laik, üniter bir devlet. Çatı bu. Demokrasinin birtakım imkânlarından yararlanarak üniter laik devlet zorlanmıştır. 1970'li yıllar anarşi yılları, 80'li yılların ortasından itibaren aşağı yukarı 2000'li yıllara kadar da terör yıllarıdır. Anarşi yıllarında 6 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Terör yıllarında 40 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Suikastlar, sabotajlar, her çeşit vahşet cereyan etmiştir. Şimdi bunların cerayan ettiği bir Türkiye ile etmediği bir Türkiye farklıdır. (...) O günün şartları öyle icap ettirmiştir, öyle yapılmıştır. Türkiye’deki rejim de o zaman olağanüstü bir rejimdir. İnsani tarafını düşündüğünüz zaman insani tarafı binnaenaleyh kimsenin karıncanın incinmesine razı olmayız. Fakat bir olay var. Hikmet-i idare devletin bekası gibi kavramlar bizim geleneklerimizde vardır. Padişahlar kardeşlerini, çocuklarını astırmıştır. ("Pek gurur duyulacak bir gelenek değil herhalde..." sözleri üzerine) Ama de facto. Kanuni Sultan Süleyeman oğlu Mustafa'yı boğdururken herhalde severek yapmadı, isteyerek yapmadı. Ama yaptı.”
Nahit Menteşe: Yanlış yaptık
Eski İçişleri Bakanlarından Nahit Menteşe, "yanlış yaptıklarını" düşünüyor:
"Deniz Gezmiş ve arkadaşları konusunda yanlış yaptık. Adli hatalar olabilir. Apo'nunkinde böyle bir şey düşünmüyorum ama buna rağmen ' Sırf Apo için idam cezası uygulansın, kaldırılmasın' da diyemiyorum. O zaman, banka soygunu gibi olaylar kamuoyunda çok tepki yaratıyordu. Altında başka şeyler de vardı, rejimi korumak, nizamı korumak devlet adamının görevi. Devlet elden gidiyor görüşü vardı o zaman. Birtakım duyumlarımız vardı, bunlar da gözünü budaktan sakınmıyordu. O zamanki asker de bunların mutlak surette idam edilmesi taraftarıydı...."
İsmet Sezgin: Yanlış olmuştur
AP kökenli eski İçişleri Bakanlarından İsmet Sezgin de "Yanlış yaptık" diyor ve ekliyor:
"Bir fiili durum oldu adeta. O günün havasında Meclis başka türlü karar veremezdi. Onlar etkili oldu. Bir baskı ortamı vardı. O ortamdan kendini kurtaramadı Meclis. Öyle değerlendiriyorum onu. Yanlış olmuştur. İdamlar hiçbir meseleyi halletmiyor. Osmanlı'da bu kadar sadrazam katledildi, Menderes katledildi, bu gençler asıldı da ne oldu? Bir kin meydana geliyor. Bir küskünlük meydana geliyor. Adeta bir kütleyi de kaybediyorsunuz. Siyasetçiye en güzel ceza onu seçmemektir, denir ya. Beğenmiyorsanız oy vermeyeceksiniz. Ama bu hatalar yapılabiliyor. Devlet duygularla, heyecanlarla değil, akılla, hukukla yönetilir. Can almak Tanrı'ya mahsustur."
Zeki Çeliker: Vermiş miyim, unutmuşum
Eski Türk Parlamenterler Birliği Başkanı Zeki Çeliker 'in adı da üç gencin ölüm cezalarının infazına onay veren milletvekilleri arasında yer alıyor. Çeliker'i konuyla ilgili olarak aradığımızda önce "Hiçbir zaman bir idamı onaylayacak bir tavır içinde olmadım, elim kalkmadı" dedi. Tutanakları incelediğimizi anımsattığımızda "Demek ki unutmuşum, yanlış yapmışım" dedi. Belleğini biraz yokladıktan sonra da şöyle sürdürdü:
"Orada oylar blok olarak kullanılıyordu. Şartlar değişikti. Sokakta her gün sağdan soldan bir-iki kişi gidiyordu. İşin mahiyeti fikri manada tartışılmadan hissiyat içinde olabilir. Bugün gelinen noktada Türkiye'nin birliği, beraberliği, bütünlüğü, mutlu ufuklara gitmesi aslolandır. Bunu kişilerin idamına bağlayıp önüne set çekmek yanlıştır. Kim olursa olsun öldükten sonra ülkeye sağlayacağı bir fayda yoktur. Bir zarar varsa, bunu iyi düşünmek lazım. Pire için yorgan yakmamak lazım. Mazide olanları tasvip etmek mümkün değil. Bu vatan hepimizin. Bunları saptırıp da temizlenen dağı tekrar tahrik etmemek ve AB'nin iyi olabilecek niyetlerini sekteye uğratmamak lazım."
Oğuz Aygün: Deniz film artisti gibiydi, insanın içi sızlıyor
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölüm cezasına onay verenler arasında yer alan ve o günlerde AP sıralarında oturan Oğuz Aygün , ölüm cezasının kaldırıldığı TBMM'de bu kez DSP sıralarında oturuyordu. Aygün, o günleri şöyle anlatıyor:
"Deniz Gezmiş yakışıklı bir adamdı, film artisti gibi, insanın içi sızlıyor. Belki ben de üzülmüşümdür, benim de gözlerim dolmuştur, keşke olmasaydı diye. Ama Deniz Gezmiş, arkadaşlarının lideri durumundaydı, fizik yapısı, durumu, inatçılığı ve iddialarıyla. Son dakikaya kadar kapıldığı yoldan en ufak bir sapma göstermeden Türkiye Cumhuriyeti'ne meydan okudu. O gün ona ölüm cezası verdik, o kararda benim de parmağım kalkmıştır. O gün verdiğim karardan bugün pişman değilim, ama üzülüyorum, bunlar olmamalı. (...) O günkü atmosfer öyleydi. Ya devletin prestiji sıfır olacak, ya Deniz Gezmiş asılacaktı. Devlet prestijini kurtarmak için, devletin gücünün hâkimiyetini zedelememek için parmağımızı kaldırdık. Her gün bir tek adam, filmlere konu olacak kadar yakışıklı, kabadayı bir adam devlete meydan okuyordu. O ideolojiye taviz verseydik, belki Türkiye'yi bugünlere getiremezdik."