‘Denize borçluyuz’

Serço Ekşiyan, Volkan Narcı ve Ercan Akpolat’ın oluşturduğu Hayalet Ağ Avcıları, yıllardır Marmara Denizi’nin ekosistemi tehdit eden balık ağlarını temizliyor.

Hazal Ocak

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre, dünya çapında okyanus zeminlerinde 640 bin tondan fazla balık ağının bırakıldığı tahmin ediliyor. Profesyonel ve amatör balıkçı tekneleri tarafından denize bırakılan ve deniz dibindeki taşlara takıldığında terk edilen bu ağlar da bulundukları yerlerde balık ve kabuklu hayvan tutmaya başlıyor. Yani bunlar “hayalet avcılık” olarak tabir edilen yöntem ile deniz hayvanlarını tuzağa düşürmeye devam ediyor. Bu ağlar denizin altında pasif avlanmayı sürdürüyor ve o noktadaki canlı ekosistemini yok ediyor. Marmara Denizi’ndeki bu ağları yıllardır karşılık beklemeden temizleyen 3 balık adam var: Serço Ekşiyan, Volkan Narcı ve Ercan Akpolat. Bugüne kadar denizden 16 bin metrekare ağ çıkardılar. Üstelik o ağlar şimdi geri dönüşerek Erzincan’ın Karacalar köyünde çiftçilerin korkulu rüyası kuzgunların ve kargaların ekinlere zarar vermesini önlüyor. 3 balık adama bu işi neden yaptıklarını soruyoruz. Üçünün de ortak cümlesi aynı: Doğaya borcumuzu ödüyoruz. 3 balık adamın hayat hikâyesini dinlemek üzere Büyükada’da küçük balıkçı marinasında buluşuyoruz. 1954’te İstanbul’da doğan Serço Ekşiyan önce öğrenciyken yazları gelmeye başlamış Büyükada’ya. 1973’te tüplü dalış yapmaya başlamış. Ekşiyan, “Hayatımı deniz üzerine kurmaya başladım. Adam olamadık, balık adam olduk” diyor.

Soldan sağa: Ercan Akpolat, Volkan Narcı, Serço Ekşiyan

‘16 bin metrekare ağ çıkarttık’

Ekşiyan, Hayalet Ağ Avcıları’nın da kurucusu. Ona grubun nasıl bir araya geldiğini soruyoruz: “Denizin içindeki taşlara ilgim vardı. Denizde kimsenin bilmediği taşlar var. Bu taşlar aynı balık köyleri gibi. Yerli balıklar yaşar. Bu taşları ziyaret ettiğimde gördüm ki üzeri ağ dolu. Nasıl temizleriz, nasıl kaldırırız diye düşündüm. Sonra ben taşları gezip bulmaya ve ağları tespit etmeye başladım. Arkadaşlarımla paylaştım ve bu ağları çıkarmaya başladık. İlk zamanlar ağları denize inerek tespit ediyordum, sonra dedim ki ben ineceğime robot bir kamera yapayım. Benim yerime o insin. Şimdiye kadar 16 bin metrekare ağ çıkarttık.”

‘Ağlar ekosistemi mahvediyor’

Ekşiyan tespit ettiği ağları arkadaşlarıyla paylaşıyor ve hummalı bir çalışma başlıyor. Önce içi su dolu bidonlar denize indiriliyor, bidonlar taşa takılan ağlara bağlanıyor. Birkaç gün sonra birlikte giderek o bidonlara hava veriyor. Bidonların yükselmesiyle ağlar da gün yüzüne çıkıyor. Ekşiyan şöyle konuşuyor: “Bu ağlar, o taşın üzerindeki tüm ekosistemi ve canlıyı mahvediyor. Mercanları öldürüyor. Hayvanların girip çıktıkları delikleri kapatıyor ve orası terk edilmiş bir köy haline geliyor. Biz temizledikten sonra bazılarına hayat ufak ufak dönüyor ve yine takıyorlar. Bu ağların kimin olduğunu belirten 30, 40 metrede bir paslanmaz plaka olsa ve onun üzerinde plakası yazsa o zaman bu ağı kimin terk ettiği belli olur. Ya bir uyarı yapılır ya da masrafı karşılığında o ağlar oradan temizlenir. Biz bu işi gönüllülük esasına göre yapıyoruz.”

Eskiden balığın bir yaşama şansı vardı, artık o da yok...

‘Deniz böcekleri dönmedi’

Ekşiyan’a denizin nasıl değiştiğini soruyoruz: “Balık türleri azaldı. Kabuklu türleri azaldı. Zamanla geri gelenler oldu. 1978’de ıslakozlar kaybolmuştu. 1996’da geri geldiler ama böcekler 1978’de bir gittiler bir daha gelmediler. Lipsoz diye bir balık vardı. Şu an yok. Gideli en az 15 yıl oldu. Kaybolan ve geri gelmeyen çok tür var. Büyükada vapur iskelesinin altı 2, 2.5 kiloluk yüzlerce karagözün yaşadığı alandı. Şimdi bir tane yok. Mesela Kurbağalıdere atıkları Marmara Denizi açıklarına dökülünce onu takiben 2, 3 ay içinde mercanların önce renklerini değiştirdiğini sonra da öldüğünü gördüm. Denize çok darbe vuruldu. Deniz artık eski deniz değil. Manevi bir huzur için yapıyoruz bunu. Bir de ben denizden çok balık yedim, çok ekmek yedim. Denize borcumuz var. Ödemeye çalışıyoruz.”

Ağlar içeriye hiçbir canlının girmesine izin vermiyor.

Ağlar geri dönüşüyor

1969 doğumlu Ercan Akpolat doğma büyüme büyükadalı. Dalışa Serço Ekşiyan’la 1994’te başlamış. “Benim ikinci hayatım denizden” diyerek denize aşkını anlatan Akpolat şöyle devam ediyor: “Çocukken denize baktığınız zaman balığın çeşitlerini denize girmeden görüyordunuz. Marmara, bana göre Türkiye’yi besleyebilecek bir balık zenginliğine sahipti. Yasaklar konuluyor ama denetlenmiyor. Kontroller de yok. O zamanla şimdiki zamanı karşılaştırıyorum. Bu kadar balığın, bu kadar zenginliğin bir anda yok olduğunu görüyorum. Teknolojiyle, çevre kirliliğiyle, teknelerin boyutlarının yükselmesiyle de oldu tabii. Eskiden 18 metrelik bir tekne vardı. Martıların yoğunlukta olduğu yere giderdi tekneler. Orada balık var diye. Şimdiki gibi radar falan yoktu. Balığın da bir yaşama şansı vardı. Şimdi insanlar acımasızca, ben o gırgırlara terminatör diyorum. Balığın yüzde 1 kaçma şansı yok. Her yeri çeviriyorlar. Çevirdikleri gibi de tamamen yok ediyorlar. Koskoca kayaları, sabit kayaları bile korkunç bir şekilde makine gücüyle kaldırabiliyor bu tekneler” diye anlatıyor. Denizden çıkardıkları bu ağlar da Akpolat’ın Erzincan’daki Üzümlü’ye bağlı Karacalar Köyü’nde geri dönüşerek farklı şekillerde kullanılıyor. Akpolat o süreci şöyle anlatıyor: “Babamın köyü var Erzincan’da. Üzümlü’ye bağlı Karacalar Köyü. Kuzgun ve kargalar ekinleri yiyor, hatta tavukların kümeslerindeki yumurtalarını bile yiyor. Bir gün oraya götürdük ağları, kuzgun ve kargaları kaçırdı. Şimdi köyden sürekli ağ talebi geliyor. Yeni ağ talebi var şu an. Tavuk besleyenlerin ricası var. Babam “Bekçilik yapmaktan bıkmışlar, ağ istiyorlar” diyor. Sırıklar kuruluyor, ağları seriyorlar. Küçük göz gırgır ağları. Hiçbir canlının yılan dahi içine girmesine izin vermiyorlar ve dayanaklı. Denizde 250 yıl sapasağlam kalıyor. 15 yıldır köye yolluyoruz. Şimdi daha çok talep var. Ağları çıkardığımızda önce yıkıyoruz, yırtıkları varsa tamir ediyoruz. Dikiyoruz. Paketleyip götürüyoruz.”

Denetim gerek

Akpolat, Marmara Denizi’ne de çok büyük zararlar verildiğine dikkat çekerek “Kurallara uyulması ve denetimin sağlıklı bir şekilde yapılması gerek. Burada küçük bir avlanma yasağı olan bölge var ama o da denetlenmiyor. Akşam bu bölgeye trol de çekiyor, gırgırlar da çekiyorlar. Akşam bir anda çeviriyorlar” diyor.

'Koruma bölgesi oluşturulması şart'

37 yaşındaki Volkan Narcı’nın çocukluğu Heybeliada’da deniz kenarında balık tutarak geçmiş. Daha sonra İstanbul’da çalışmaya başladığı özel sektörün kendisini mutsuz ettiğini anlayınca adaya geri dönmüş. Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği’ni (ADSK) kuran Narcı, dernek olarak balıklarla ilgili koruma alanlarının oluşması ve büyütülmesi için çalışmalar yapıyor. Yassıada çalışmalarındaki hafriyatın denize dökülmesiyle ölen mercanların ardından geçen yıl mercan taşıma projesini gerçekleştirmişler. Adadaki mercanları alıp Büyükada’nın karşısında bulunan Neandros adasına götürüp nakletmişler. Narcı, “Ölen mercanların ömrü ortalama 60, 70 yaşındaydı. Sadece hafriyat da değil tabii, Kurbağalıdere atığının da atılmasıyla hepsi üst üste geldi, neticede öldüler. Yassıada çevresindekilerin hepsini kaybettik. Şimdi Sivriada’da da küçük bir koloni var. Gül gibi, çiçek eker gibi götürüp ondan bir parça ekiyoruz. Burada bir koruma bölgesi oluşturulması lazım. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan bir heyet kurulması için onay çıktı. İstanbul İl Müdürlüğü’nde kuruldu. Önümüzdeki günlerde kurula bir sunum yapacağız. Kuruldan da onay çıkarsa biz burada bir koruma alanı oluşturmuş olacağız. Marmara’da ilk ve tek mercan nakliyle beraber burada koruma alanı yaratabilirsek gelecek için deniz canlılarının tamamını korumuş olacağız.”