DenizBank Genel Müdürü: Zombi şirketler var

DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, “Kaynakları doğru kullanmak adına da ekonomik nedeni yoksa illa da zombi firmaları canlı tutmaya çalışmak ekonomiye zarar verir” dedi.

Şehriban Kıraç

DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, sene başından beri bir iyi haber bir de kötü haber olduğunu belirterek “İyi haber fonlamanın ucuzlaması, kötü haber de problemli kredilerdeki artış eğilimi” dedi. 2020’de de belli ölçüde enflasyonun düşmesine paralel rahatlama olacağını ancak yine de ekonomide sıkıntıların süreceğini belirten Ateş ile ekonomideki son gelişmeler ve bankacılık sektörünü konuştuk.

Son dönemlerde döviz kurunun artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sadece Türkiye değil gelişmekte olan ülkelerde dolarda bir güçlenme söz konusu. Seçim gibi bir belirsizlik de bunun üstüne eklendi. Hane halkı kaynaklı da diyebilirim. Ben biraz daha döviz alayım ne olur ne olmaz tarzı bir endişe var.

Sorunlu kredide artış
n Kriz dönemi yaşanıyor, bankalar nasıl etkileniyor?
Faizlerin yükselmesi birinci etapta bankacılığa zarar verir ve bankacılığın kârını azaltır. Biz aktiflerimizi mevcut faiz oranında uzun vadede veriyoruz. Ama mevduatımız kısa vadeli. Bundan en büyük zararı bankacılık sektörü görür.

Senenin başından beri bir iyi bir kötü haber var. İyi haber faizler umduğumuzdan hızlı düştü. Kötü haber de dış fonlamanın eskisi kadar bol ve uzun vadeli olmaması. Neticede iyi haber fonlamanın ucuzlaması, kötü haber de problemli kredilerdeki artış eğilimi. Buna karşı bazı tedbirler alınıyor. İşte KOBİ’lere KGF’den verilen destekler var. Bizim iç ve dış talebi dengelememiz şart. Biz bol bol inşaat yapalım... E yapalım da birader onun bir getirisi yok ki. Bizim ihracata dönük turizm, deri, gemicilik gibi hem stratejik hem döviz kazandıran istihdam yaratan alanlara teşvik vermemiz lazım.
İçerideki tüketimle ihracat dengelenmedikçe siz bir tek şeyi yapıyorsunuz, hak etmediğiniz refahı tüketiyorsunuz. Bu da çocuklarınıza borç olarak dönüyor. Açıkçası özel sektörün yatırım iştahı çok canlı değil. 2018 ve 2019 aslında yaraları sarma, dengelenme yılı, 2020 de belli ölçüde enflasyonun düşmesine paralel rahatlama olacak ama yine bu devam edecek.

Öyleyse 2019 için umutlu değilsiniz?
Enflasyon ve faizler düşer. Ama benim gerçek anlamda kastettiğim ekonomi yatırım yapma ve büyüme eğiliminin geri dönmesi. Büyümenin yapısı da değişmeli. İç tüketimi artırarak belli bir süre büyüdük. Ama bu size bir kâr getirmiyor. Kişi başına gelirimiz 10 bin doların altına düştü. Artık daha az tüketerek daha çok üreterek ve üretiğimiz mal ve hizmetleri dışarıya satarak bu sarmaldan ve sıkıntıdan çıkabiliriz.

V şeklinde çıkış beklemeyin

Geçen ağustos ayında yaşanılan gibi bir kur atağı tekrar yaşanır mı?
Geçen yaz gibi bir durum olacağını düşünmüyorum. Tek başına çok içsel nedenler değildir, çok karışık bir olaydı. Ama en temel şey enflasyonun düşmesi. Enflasyon düşecek. Birincisi ekonomi yavaşlayacağı için düşecek, ikincisi alınan tedbirlerle düşecek. Türkiye’nin stagflasyona gireceği düşüncesinde değilim. Ama Türkiye hemen bir V şeklinde ikinci yarıda her şey hallolacak diyemeyiz. Böyle bir beklenti içinde girersek tedbir almaktan imtina ederiz. Yine başlarız inşaatları yapmaya. Bu işte bir seferlik, onun imar affı, bunun imar affı, bunun vergi affı, bunun askerlik şeyi deyip bundan da kurtaramayabilirsiniz. Bu nedenle şapkayı önümüze koyup bazı açı reçeteler varsa buna katlanmak gerekir. Aksi halde uzun vadeli kalıcı bir çözüm bulmanız sıkıntı olur. 2019’un yarısına kadar kötü olacağız diye bir şey yok. Her şeyde gri bir olay, gri bir alan vardır. Bu sefer biraz daha uzun sürecek bu alan. Çünkü dünyada da büyüme derdi var. Yavaşlayan bir küresel ekonomide büyüyen bir ekonomi olamazsınız, olursanız hata edersiniz. Onun için dünyanın bu geçiş yılları, 2020’li yılları çabuk atlatmasını beklemiyorum.

Seçim belirsizliği
Türkiye de üzerine düşeni yaparsa... Biz çok dinamik bir ülkeyiz, sektörlerimiz çok yaygın, her alanda imalatımız var. Bütün olay bunu iyi yönetip, iç taleple dış talebi dengeleme gayreti içinde olmamız. Bizim iç tasarruflarımız sermayemiz kendi büyüme emellerimizi besleyebilecek kadar büyük değil, onun için dış kaynağa ihtiyacımız var. Sektörler üzerindeki açık pozisyon risklerini iyi yönetmeliyiz. 

 

 

En kötü geride kaldı mı?
En kötü geride kaldı göreceli bir kavram. Seçim belirsizliğinin giderilmesi önemli. Nisandan belki eylüle kadar yine enflasyon düşecek. 2018 Eylül ile 2019 Eylül arasında büyük bir baz farkı olacak. Buna göre Merkez Bankası da faizleri düşürecek, biz düşüreceğiz, bu biraz rahatlık ortamı yaratacak. Bu arada ekonomiye sağlam bir doping yapmak için bilançolarda 100 milyar dolar var bunun 20-30 milyar dolarlık bir bölümünü menkulleştirip yurtiçine ya da yurtdışına satmak lazım. Devletin böyle bir gücü var.

ENFLASYON BELASI

 Merkez Bankası politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Merkez Bankasının dönem dönem geciken kararları oldu, faizi 600 baz artırdı. Çıkınca da indirmek kolay olmuyor. Başkası daha iyi yapardı diye bir şey yok. Herhangi bir memnuniyetsizliğimiz yok. Asıl memnuniyetsizliğimiz enflasyon belası, yüksek faiz belası. Bunları dengelemek zorunda.

Zombi firma zarar verir

Bankalar krize gerçekten hazır mı?
Bu krizden hiçbirimizin açık pozisyonu yok, likiditemiz var, sermaye yapımız güçlü. Zaten bu kriz de aktif kalitesinin nasıl çözüleceğiyle ilgili. Bu hem firmaların hayatını kurtarmalı hem de bankalara büyük zarar vermemeli. Yani iki arada hassas denge. Bir tarafta brüt, bir kâr marjı olmayan bir firma var, biz bunu ha babam taşıyoruz, bu zombi bir firmadır, ekonomiye zarar verir. Bir tarafta da EBITDA’sı olan firma var onu öldürmenin bir anlamı yok. İki ucu keskin kılıç hem elinden tutup firmaları aydınlığa çıkaracaksınız ama kaynakları doğru kullanmak adına da ekonomik nedeni yoksa o firmayı illa yaşasın diye canlı tutmaya çalışmak ekonomiye zarar verir.

Takipteki krediler alarm seviyesine geldi mi?
Takipteki kredilerde artış var bununla ilgili bir sürü stres testi yapıyoruz. Bir taraftan tahsilatlar bir taraftan da yeni problemler. KOBİ’lerde kurumsal firmalarda var. Takipteki kredilerin oranı yüzde 5.1’e geldi. 2009 yılındaki ağır dönemde 5.5’i idi. Ama bankacılık sektörü bu sıkıntıyı atlatabilecek güçte.

Panikle karar almamak gerekir

Şu anda her şey seçime odaklı gidiyor, seçim sonrası ciddi bir fatura ödenebilir deniyor, IMF ile bir anlaşma olur diye konuşuluyor, siz ne diyorsunuz?
Ekonominin yeniden toparlanması için aynı bir ağaç gibi baharda yeniden sulanması ki sulamadan da kastım bankacılık faaliyetlerinin devam etmesi ve aktif olması ile ekonominin yeni dallar, yeni sürgüler vermesiyle mümkün olur. Bu IMF ile yapılır başka şeyle mi olur... Göz ardı edilmemesi gereken başka araçlar da var Varlık Fonu. Türkiye’nin hâlâ kamu borcunun GSMH’ye oranı yüzde 30’lar seviyesinde, bütçe açığı yüzde 2’ler seviyesinde. Devletin borcu yok ki IMF’ye borçlansın. Ama önemli olan yurtdışındaki kredi musluklarını açmak. Doğrudan yabancı yatırımı yeniden cezbedebilmek. Soru işaretleri az olan ve hukuk devleti olduğunuz zaman paralar da gelir.

IMF ile parasal anlaşma olmaz mı?
IMF ile parasal bir program olacağına inanmıyorum. IMF’den parayı alalım da, ne yapacağız? Kamunun böyle bir paraya ihtiyacı yok. Ama IMF ile oturup bir reform programı üzerinden anlaşılır, IMF bir reklam ajansı gibi sizi dünyaya pazarlayabilir. Tohumunu kendin yetiştireceksin buna benzer şeyler olabilir. Enflasyonun ikide bir dert olmaması gibi stratejileri vardır. Ya da program ve belli sektörlerde olur. Şu anda hemen panikleyip dolar alın döviz alın falan da zarar da verebilir. Biraz bunu iyi hesap etmek lazım bakarsın bir anda süt liman olur ortalık elinde pahalıdan aldığın dolarla da kalabilirsin. İyi düşünmek lazım ve geminin bir ucuna doğru koşmak zarar verir.

<haber-dikey:1315482>