Demokrasi ve Sanat
10.Pera Festivali kapsamında önceki gün İDT Beyoğlu Küçük Sahne'de "Yazarlığının 50.Yılında Üstün Akmen" etkinliği düzenlendi.
cumhuriyet.com.trVecdi Sayar’ın yönettiği söyleşiye Yıldız Kenter, Hıfzı Topuz , Ali Poyrazoğlu ve Mesut Önen konuşmacı olarak katıldılar. Etkinlik, Üstün Akmen’in moderatörlüğünde Yücel Erten, Cuma Boynukara ve Tarık Günersel'in katıldığı "Demokrasi ve Sanat" paneliyle noktalandı. Etkinlik bitiminde aynı salonda sahnelenen Ankara Devlet Tiyatrosu (ADT)'nun "Elma Hırsızları" oyunu da izlendi.
Demokrasi ve Sanat panelinde konuşan PEN Başkanı Tarık Günersel demokrasiyi işe geldiği zaman kışkırtıp bir kenara atmada çok yaratıcı olan ülkelere dikkat çekerek. PEN’in insanın ifade özgürlüğünden, ifadenin felsefeyle buluşmasını, beyinsizleştirmeye karşı durabilmesini anladığını, bu nedenle Ioanna Kuçuradi’ye “Onur üyesi” daveti yaptıklarını hatırlattı. Günersel; "Laiklik olmadan ciddi bir demokratikleşme olamaz. Bunu en çok Ortadoğulu yazarlar anlıyor. PEN Kongreleri'nde Batılı yazarlar yeni yeni anlamaya başladığını görüyoruz. Laiklik, ifade özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü bütün bu temel değerler çerçevesinde ya bir araya geliriz yada burda bile bir araya gelemeyiz" diyerek salonu selamlayarak Akmen'i kutladı.
Tiyatro Yönetmeni, oyuncu, yazar Yücel Erten Türkiyenin demokrasi manzarasını çok usta bir sanat diliyle özetleyerek ülkenin bugünkü acıklı manzarasından kurtulması için; “İnsana yatırım yapacaksın. İşte burada sanat geleceğin can simididir” diyerek sanatın önemine işaret etti. Atatürk Kültür Merkezi’nin kapalı tutulması konusundaki ısrarın sanata verdiği zararı da; “4 yılda en az 1milyon 920 bin kişi sanatı izleme imkanı ortadan kaldırılmıştır” diyerek altını çizdi. Yazar Cuma Boynukara da, Günersel ve Erten’in sözlerine katılarak sanatın içinde bulunduğu durumu kendi konumundan değerlendirdi.
Yücel Erten, “Üstün Akmen’i en çokta şundan beğeniyor ve seviyorum” diyerek “eleştirmen” ve “eleştiri yazısı” üzerine kriterlerini ustalıkla ortaya koydu. Erten; “Eleştirmenin kendine göre görevi ve disiplini olması gerektiğine inananlardanım. Ancak bazen gazetelerdeki yer sınırlıdır hatta şimdi o da hiç kalmadı neredeyse Cumhuriyet dışında sanıyorum ki tiyatro eleştirisi gazetelerde kalmadı gibi birşey. Varsa haksızlık etmeyeyim, internetten takip edebildiğim kadarıyla. Gazetelerde, dergilerde böyle bir durum var.Tamam kendini ifade etme ve tiyatro alanına sanat alanına katkıda bulunma imkanları sınırlıdır, bunu anlıyabilirim. Ama bu sınırlılığın ötesinde bazen eleştirmenlerin bunu yazmak bunu yazmamak gibi bir lüks içinde davrandıklarına tanık olmuşuzdur. Oysa hep verdiğim bir örnek, diyelim ki, İstanbul’da aynı anda üç tane yahut dört tane Şekspir oynanıyor ise eleştirmenin bunların herbirini seyredip, herbirini de yazması gerekir ki, birşeyi çok överken veya birşeyi yererken neye dayanarak, neye göre bu yargıları koyduğu hakkında bizim de biraz fikrimiz olsun. Bu her zaman uyulamayan bir konu. Bir bakarsınız bir eleştirmenimizin ben artık yerli oyunları seyretmiyorum dediği olmuştur, şu sıralar hiç gidemiyorum, yazacam yazacam da bir türlü sıra gelmiyor falan gibi nedenlerle biraz seçmece davranıldığı, bazı şeylerin yazılıp bazı şeylerin yazılmadığı olur. Oysa bence bir eleştirmen belli standartların içinde belli bir kalibre gözeterek herşeyi seyretmeli ve hepsini de yazmalı. İşte Üstün Akmen bunu neredeyse şaşmaz bir şekilde yüksek bir disiplinle yerine getiren bir eleştirmenimizdir. Dolayısıyla eleştirileri hakkındaki tartışmalarda bile tiyatromuza ciddi bir katkıda bulunduğunu düşünürüm. Bazen döğüştüğümüzde olur ama o nihayetinde yiğitçe bir dövüşmedir, o dostana bir vuruşmadır. Sonunda hepimiz gönül verdiğimiz, aşık olduğumuz mesleğimize ve sanatımıza biraz birşeyleri katabilmenin çabası içindeyiz. Bu anlamda ben hatta bu disiplinde çok ileri giderek artık kenar kıyı çok şey izleyip hepsini birden yazdığını, bu kadar çok izleyip bu kadar çok yazdığı içinde bazen hataya düştüğünü de ifade etmem gerekir” diyerek Üstün Akmen’e bu bağlamda Türk Tiyatrosu adına teşekkür etti.