Demirtaş: AKP'nin sicilinin temiz olmadığı biliniyor
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kabataş olayını değerlendirirken, "AKP'nin bu tür olaylarda sicilinin temiz olmadığı artık bilinen bir durum" dedi.
DHABir dizi toplantıya katılmak üzere Mersin'e gelen BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, merkez Akdeniz İlçe Belediyesi'ni ziyaret etti. Belediye Başkanı BDP'li Fazıl Türk tarafından karşılanan Selahattin Demirtaş burada partililerle bir süre basına kapalı olarak toplantı yaptı. Toplantı çıkışı gazetecilerin Gezi Parkı olayları sırasında Kabataş'ta eylemcilerin saldırısına uğradığı, tacize uğrayarak dayak yediği iddia edilen başörtülü Zehra Develioğlu'nun ortaya çıkan yeni görüntüleriyle ilgili sorusunu yanıtlayan Demirtaş, şu değerlendirmeyi yaptı; "Şimdi biliyorsunuz o dönem bizzat Başbakan'ın ağzından böylesi bir olayın varlığı duyuruldu ve birkaç gün içerisinde de görüntülerin kamuoyu ile paylaşılacağı söylendi. Şimdi aradan bunca zaman geçmesine rağmen Başbakan veya AKP cenahından bu duruma ilişkin hiç bir görüntü yayınlanmadığı gibi durumun tersi olduğuna dair görüntüler ortaya çıktı. Bu tabi ki söz konusu olan bir hanımefendi bir kadın dolayısıyla üzerinde çok spekülasyon yapmak istemiyoruz. Ama AKP'nin bu tür olaylarda sicilinin temiz olmadığı artık bilinen bir durum. Ben görüntülerdeki kadınlar ilgili şahsiyeti kişiliğine veya durumuyla ilgili çok yorum yapmak istemiyorum. Ama burada AKP'nin ne kadar kirli oynadığını ne kadar manipülatif yaklaşım içerisinde olduğunu da görmek gerekir. Bir kadın kimliği üzerinden bunların yapılmış olması da ayrıca çok çirkin olmuştur."
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin Akdeniz İlçe teşkilatında bir konuşma yaptı. Demirtaş, Abdullah Öcalan'ın 15 yıldır İmralı'da tutsak olarak tutulduğunu ve bunu kınadığını söyledi.
Öcalan'ın 15 yıl önce aralarında uluslararası büyük devletlerin de bulunduğu bir komplo ile kaçırılarak Türkiye'ye teslim edildiğini belirten Demirtaş, şunları söyledi: "Türkiye'nin haberi bile olmadan, o dönem Türk hükümetinin bilgisi dahi olmadan, tarihe kara bir leke düşecek şekilde planlandı. 15 Şubat 1999'da Öcalan hukuk dışı bir şekilde kaçırılarak Türkiye'ye getirip teslim edildi. Buradan, Mersin'de bir kez daha kınıyoruz. Dönemin Başbakanı, Öcalan'ı neden Türkiye'ye teslim edildiğini bilmediklerini, açık bir şekilde itiraf etmişti. Sayın Öcalan'da, Kürt halkı da bu hukuk dışı komplonun neden yapıldığını çok iyi biliyor. Onu Kenya'nın başkenti Nairobi'den hukuk dışı, yasa dışı bir şekilde kaçıranlar bizim tarihimizi bildikleri için, bizi birleştirecek kişinin o olduğunu bildikleri için önce başı ezip, kafayı koparıp gövdeyi paramparça, darmadağın etmek istediler. İşte bize yapılmak istenen buydu. Komplonun birinci amacı buydu. 2'ncisi Başkan Apo kaçırılıp Türkiye'ye teslim edildiğinde, Kürtler ve Türkler birbirini boğazlayacaklar. Sokaklarda meydanlarda, şehirlerde, köylerde Kürt-Türk çatışması çıkacak. Bu etnik çatışma büyük bir katliama, bir soykırıma dönüşecek. Türkiye bir daha asla başını doğrultamayacağı bir şekilde kan gölüne dönecek paramparça olacak. Onu kaçıranlar bunu da hesaplayıp komployu yaptılar. O dönem Türk hükümeti kucağında bir anda bir ateş topu buldu. Aslında bu tehlikeyi, bu komployu bu tuzakları ilk sezen ve anlayan Abdullah Öcalan'ın kendisiydi. Kaçırıldığı ilk dakikadan itibaren bu tehlikelere dikkat çekti. Mesele ben değilim dedi. Benim şahsımda hem Kürtleri katliamdan geçirecekler, hem de Türklerle Kürtleri savaştırıp, Türkiye'de kendi egemenliklerini ilelebet kuracaklardı."
Öcalan'ın o dönem, imkansızlıklar içerisinde kimseyle temas kuramadan sadece bir grup avukat aracılığıyla dışarıya mesajlar gönderdiğine dikkat çeken Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Öcalan, bu oyunu, kirli tezgahı bozalım dedi. Biz hemen barış, bir ateşkes yapalım dedi. Halk, örgüt sağ duyulu olsun. Kendisi bunları düşünürken, bu kadar hassas davranırken, dışarıdaki o dönemin Türk siyasetçileri eline ip alıp idam naraları atmaya başladılar. O dönemin milliyetçileri başta olmak üzere, o dönemin Saadet Partisi yani şu anki adıyla Ak Partililer idam için bastırmaya başladılar. Bugün hükümette olanların çoğu o dönem idam için uğraştılar. İşte komplonun amacını anlamayan, Öcalan'ın neden Türkiye'ye teslim edildiğini anlamayan bu küçük beyinliler o tezgaha, o komploya alet olacak kadar küçüldüler. O dönem Türk'ü de, Kürdü de bu büyük komplo tuzağından çıkaran, 12 metrekarelik hücrede başkan Apo oldu. Bütün bu çağrıları yaparak o dönem barış stratejisini geliştirerek, geri çekilme çağrısı yaparak, ateşkes ilan ederek barış görüşmelerine hazır olduğunu ilan ederek büyük bir komployu, bir katliamı, boğazlaşmayı, iç çatışmayı durduran kişi oldu. Bunu hiçbir Türk siyasetçisi, o dönemin başbakanı, hükümeti dahi hiç kimse hesaba katamadı. İşte 15 yıl boyunca bu anlayışla komployu boşa çıkarmak için bu ülkenin Türkü ile Kürdü ile herkesin eşitçe, özgürce yaşayabileceği bir ortamı yaratmak için mücadele eden yine başkan Apo'nun kendisi oldu. O dönem onu adaya getirip, esaret altına alanlar artık biz Apo'yu bitirdik dediler. Apo bitti dediler ama 15 yılda gördü ki bitenler kendiler oldu."
'BAŞ MÜZAKERECİ ÖCALAN'
Demirtaş, 15 yıl önce İmralı'ya konulan Öcalan ile bugün ki Öcalan aynı olmadığını ifade ederek, "Artık bir halk lideri olarak, halk önderi olarak karşımızdadır. Bunların, 15 yıl önce bayıltarak, elini, gözünü bağlayarak kaçırdıkları kişi ile bugünkü Abdullah Öcalan'ın gücü aynı değil. Artık Abdullah Öcalan baş müzakereci olarak, Kürt halkının lideri olarak İmralı'dadır. Daha güçlüdür. Bunu da sizlerin gücü ve desteği başardı. Arkasında duran halk gücünü, onu yalnız bırakmayan, düşüncelerini yalnız bırakmayan başta analar, kadınlar, genç arkadaşlar olmak üzere halkın gücü işte bu komployu boşa çıkarttı. Şimdi aradan geçen bu 15 yıl sonrasında artık İmralı düzeninin, sisteminin son bulması gerektiğini söylüyoruz. Madem İmralı'da bir görüşme var, madem sayın Öcalan'ın bir çağrısı ile silahlar susuyor, akan kan duruyorsa halk üzerinde bu kadar etkili, gücü olan bir lider artık İmralı'da kalmamalıdır. Artık rehine pozisyonuna, esir durumuna son verilmelidir. 15 yıl önce Türkiye'yi büyük bir kaostan, iç çatışmadan kurtaran, bu ruh, bu anlayıştır. Şimdi bu zihniyeti, barışı temsil eden bu anlayışı artık İmralı'da tutamazsınız. Halkla buluşması lazım. Bu ülkede kalıcı barış için, hiçbir şekilde silahların konuşmaması için, sorunlarımızı diyalogla, müzakere ile çözebilmek için artık sayın Öcalan'ın önünün açılması lazım. Başkan Apo'yu halkla buluşturmanın, kucaklaştırmanın zamanıdır artık. Hiçbir halk kendisine önder, lider olarak belirlediği bir kişinin bir adada esir olarak tutulmasını kabul edemez. O nedenle de bize dayatılan onursuzluktur. Biz İmralı sistemini kabul etmedik, etmeyeceğiz. Abdullah Öcalan'ın bu durumunu, yani barışa dair umudunu koruduğu bugünlerde bizlerde onun etrafında kenetleneceğiz. İşte 30 Mart seçimleri bunun için bir fırsattır. Sizler bugüne kadar Öcalan'ın düşünceleri, perspektifleri, ortaya koyduğu strateji, ortaya koyduğu barış mücadelesi ile elbette ki büyük mesafeler kat ettik. 30 Mart bizim için sadece belediye başkanı seçmek seçimleri değildir. İnşallah, halkın gücüyle, sizlerin yürüttüğü mücadele ile bizler bütün cezaevlerinin boşaldığını göreceğiz. Bütün özgürlük mahkumlarının dışarı çıktığını göreceğiz. 15 Şubat komplosunun tutmadığını, bu komplonun artık boşa çıktığını, amaçlarının ise asla gerçekleşmeyeceğini ispatlamış oldunuz. O nedenle artık başkan Apo'nun özgürlüğünün zamanıdır" dedi.
Selahattin Demirtaş'ın konuşmasının ardından grup daha sonra ise Siteler Mahallesi'ndeki BDP İlçe binası önünden Abdullah Öcalan posterleri açarak yürüdü. Grup yaklaşık 5 kilometre yürüdükten sonra 3 Ocak Mahallesi'nde bulunan Orman Bölge Müdürlüğü civarında yürüyüşü olaysız bir şekilde tamamlayarak dağıldı.