Demet Işık, 'çatır çatır' çıkıştan yana
Demet Işık, kadın hakları, laiklik, siyasal örgütlülük... denilince ulusal, uluslararası çatılar içinde.. aklına yatan, elinin yetişebildiği her yerde.. Sivas’ta insanların yanarak öldükleri otelin içindeki olayların karabasan anılarının acıları dışında, yaşanmışlıkları acı tatlı yanları ile mizah katarak paylaşıyor..
cumhuriyet.com.trSöyleşi için buluşmamızda ilk fotoğraflar için seçtiği yerden başlamak gerek.. Kocaman gözlerini açmış, kuşkusuz onur duyduğu bebeklik fotoğrafının önündeki aile fotoğraflarına dayalı anlatımından başlasak mı? “Ana tarafım ve baba tarafım Erzurumlu.. 1703- 1708 baba tarafından İbrahim Hakkı hazretlerinin 7. göbek torunuyum.. 18. yüzyılda, Anadolu aydınlanmacısı, mütefekkir, astronom ve matematikçi bir Anadolu bilgini...
“Kız çocukları mutlaka okutulacak. Aile içi evlenme olmayacak. Benlik saygısının yaratılmasına çok önem verilecek..” Koyduğu kurallar kuşaktan kuşağa geçmiş.
“Katolik, Müslüman fark etmez, din adına kadınlara aile planlamasının yasaklanması dayatmalarına şiddetle karşı çıkmamda etkisi olmaz mı? 24 yıl aralıksız ulusal ve ulaslararası platformlarda kadın hakları adına aile planlaması çalışmalarının içinde aktif, sorumlu görevler almam bundandır.
Siyasetin halk için kullanılmasını istiyorum. Parti örgütleri enstrüman, içlerinde, görüşlerinizi paylaşabilecekleriniz, çalışabileceklerinin arasında görev almak gerek. Beni uçak, gemi, tren, araba tutmaz. Beni düpedüz insan tutar. İnsan onuru, sağlığı, güveni, esenliği ilgilendirir. Siyaseti, sivil örgütçülüğü çalışma alanlarım olarak, bunun için seçtim. Kenarda duramam, hayatın seyircisi olamam. İçine karşmalıyım, görmeliyim, soluk almalıyım. Arşivciliği değil, yaşamayı seçtim, sevdim. Basketbolun, hentbolun hızını, futbolun golünü sevdim.
CHP’liyim, Fenerbahçeliyim, kadınlarla çalışırım, kadın dayanışmacıyım..”
Demet Işık’ın çocukluğu ve gençliği Ankara’da geçmiş. Dört kardeşi, akıllı bir anne ile üç kız çocuğunu daha büyüten, eğiten, evlendiren duruşu ile onurlanıyor. Eğitiminde, Atatürk’ün, kadın devriminin güzel kadınlarından, öğrettiklerinden ve katkılarından söz ediyor. “Biz Cumhuriyetin mahrumiyet içinde olduğu yıllarda, on para ödemeden, parasız yirmi sene okuduk, öğretmenlerimizin yönlendirmesiyle tiyatro, sinemaya gittik. Çocuk şenliği olan bir mahallede büyüdüm. Bahçeler meyve ağaçlarıyla doluydu. Her mevsimin çiçekleri, aylarla kalmayan kar vardı. Kız-erkek ayırımı bilmedik, özgür ve güvenli yetiştik. Sokakta yarışmayı, hakkaniyeti, eşitliği, eğlenmeyi, gülmeyi öğrendik..” diyor.
Okuduğu üniversitenin, hukuk eğitiminin yaşamına çok şeyler kattığına inanıyor. Devlette hukukçu olarak 25 yıl çalışmış. Danıştay’dan sonra, son Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’ndan birinci olarak emekli olmuş. Para isteyemeyeceği için ücretli avukatlık yapamayacağını düşünmüş. Yaşamında en büyük şansını, ülkenin ustalarıyla karşılaşmak olarak görüyor. Danıştay’da ilk açılan sınavı birincilikle kazanmış. İlk ustası olarak gördüğü Avni Givda’yı “dilci, tercüme bürosunun en çalışkanı, hukukçu yetiştirmeye önem veren, karar yazmayı, dosya okumayı, Türkçeyi öğreten..” olarak tanımlıyor. Nüsret Fişek ona göre doktora babası, “Gerçeği ara, ısrarla ara, iktidarların yalanlarına kanma..” öğütleri kulağına küpe.
Yaşamın hiçbir alanında seyirci kalmama dürtüleriyle, gerçek devrimci sağlıkçıların halkçı sağlık hizmetlerine katkılarını yakından izlemekle kalmıyor, elinden gelen katkıları esirgemiyor. Sıtma, tüberkülozdaki başarıların altını çiziyor. 1960 ihtilalinde 555K, sokak eylemlerinin uzağında kalabilmesi beklenebilecek bir durum değil. Doktora çalışmasının kavram endeksli sağlık kavramları, halk sağlığı olması raslantı değil. Nüsret Fişek, halk sağlığı hizmetlerinde öne çıkan bilim insanlarının hayranı olarak, yüzde 95’i erkek olanlar arasında tamamlarken, “kadın gelişecek, özgürleşecek, dünyayı yönetecek.. İdeolojik aidiyetle seçmeni, halkı ikna etme, kutuplaşmayı azaltma vizyonlarını..” unutmuyor.
Humeyni’nin kadınları sokağa çıkararak ideolojisini yaydığı gerçeğini, yeri gelmiş olarak anımsatıyor. İdeolojik ciddiyetin seçmeni, halkı ikna etmeye yetmediğini, kutuplaşma azalsa da günlük hayatın getirdiklerinin kadınlar tarafından da değerlendirilmesinin gereğinin altını çiziyor. Kadınların eğitimde, sağlıkta kendi yaşamlarını zayıflatacak siyasi kararlardan kaygılarının altını çiziyor. Köyde, merada, evde, ormanda koruyucu bir kadın gücünün varlığından yola çıkarak, kentlerde de kadınlar için yeni direnme yollarının, gücünün aranması çalışmalarına, örgütlülüklere yönelmeden sözü açıyor..
Demet Işık, tarih sırası ile vermek söz konusu olamayacağına göre, gücünün yettiğince bulaştığı örgütlenmelerden, örneklere geçiş yapıyor.. BİRKAP, KA.DER, Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü, CEDAV (kadınlara karşı her tür ayrımcılığın önlenmesi BM sözleşmesi), Çevre ve Kadın Evi..ideolojilerin ve siyasi aidiyetlerin ortaya konmadığı, konuşulmadığı kentlere dönük serbest kürsüler, birliktelikler.
KENT KADINLARI ÖRGÜTLENMELERİ
Kadın birlikteliğinde onlarca, dönemin ruhuna, siyasal gelişmelerine göre de şekillenen, öne çıkan, uzun soluklu ya da bir gündeme dönük çok etkin örgütlenmeler içinden çalıştıklarının isimlerini saymanın bile yanıltıcı olabileceğini düşünüyor. Alan çalışmalarının öne çıkan sorunlarla da bağlantılı olarak, yeni örgütlenmeler ağına gereksinim yaratmakta olduğuna işaret ediyor. Sorunlara odaklandıkça, bir yeni proje, çalışmada dayanışma gereksiniminin kendiliğinden çıkacağına inanıyor.
Kadın cinayetlerinde iki temel yapıya varıldığından örnekleme ile “Öldürmeye karar veren aile meclisi oluyor. Temelde ensest ilişkiler de var. CEDAV çalışmalarının gelişmekte olan ülkeler deneyimlerinden çıkarımlarla da örnekler verirken, Anadolu’daki kadınların tek başlarına veya toplu olarak BM’ye doğrudan başvurabilme sorunlarına işaret ediyor. Sosyalist Enternasyonal öğretilerinde aktarımlar yapıyor. Kadını eve kapatarak haklarının bilincine varmasının engellenmesi sorunlarının altını çiziyor. Dünyadaki ve siyasetteki kadınların, erkek baskısı altında olduklarının, ekonomik ve sosyal baskılar altında yaşadıklarının çarpıcı sonuçlarını aktarıyor.
SİVAS KATLİAMI TANIKLIKLARI
Anlatması, dinlemesi en zor olanları. Bilmiyorum aralarında ne kadarı ile konuşabildiler, ya da ne kadarını paylaşabildiler. Çünkü kendi adıma dönemin ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) Türkiye Direktörü Prof. Rüçhan Işık’a bugüne kadar tek soru soramadım. Kendisini de ilk kez bu söyleşi için dinlemek istedim. Galiba da açtığım yaralar nedeniyle fazlasıyla pişmanlık duydum. Hani hiç kapanmayan, kapanamayacak yaralar, tanıklıklar vardır ya..Onlardan olduğu için..
Sizlerle paylaşmak zorunda olduklarım kadarı ile aktarmaya çalışacağım.. Öncelikle olayın, katliamın yaşandığı günün sabahı Ankara’da eşi Prof. Rüçhan Işık ile, ILO bağlantılı düzenlenmiş bir resmi toplantıdaydık. Telefonlar geldi, telaşla birkaç kez girdi, çıktı. Sonrasında güvenli haber aldığına inandırılmış olmalı ki, birkaç cümle ile cuma namazı sonrası toplanmaları, öncesi Sivas’ta estirilen terör havasının içeriğini özteleyiverdi. Askeri, yeterli güvenlik önlemleri sözü de verilmişti. Ancak yaptığımız toplantının da tadı tuzu kalmamıştı. Ben bir başka tarihte yeniden toplanılması önerisi ile kesilmesini önerdim. Rüçhan Hoca, teşekkür etti. Ayrılıp ilk uçakla İstanbul’a döndüm. Doğal olarak hemen televizyonu açmıştım ki..Otel yangını ile, Aziz Nesin’in merdivenlerden indirilişinin vahim görüntüleriyle yüzleştim..
Sonrasıyla duyarlılıklarınız, izleyebildiklerinizin, edinebildiğiniz bilgilerin ışığında yargılarınız olmalı. Evlerine söyleşi için gittiğimde çok sevdiğim, yıllardır tanıdığım Sevgili Hocamız Rüçhan Işık’ın saygı gereği de olsa evde bulunmamak üzere, beni kapıda selamlayıp öpmesinin ardından evi terk etmesinin tedirginliğini yaşadım..
Demet Işık, sevgili, yürekli Demet Işık ise, bir ömür yoğun kadın hareketi, siyasi hareket, laik Cumhuriyet savaşımı anılarını keyifli, espirili anlatıp durduktan sonra, sıra Sivas anılarına gelince, yüzünün rengi değişti. Ayrıntıları paylaşmanın doğru olamayacağı sonucuna varmam, hiç kapanmayacak yaraları deşmiş olmaktan pişmanlık duymam bir yana, onun tek özel bir istekte bulunmamış olsa da, yazabileceklerime ilişkin hiçbir uyarıda bulunmamış olmasından da daha fazla tedirgin oldum.
İster istemez, ölümünden birkaç ay önce Cumhuriyet’in 7 Mayıs etkinliğine katılan Aziz Nesin, sevgili Aziz Ağabey’in onca yaşam birikimi üzerine, yüzündeki, gözlerindeki acının geçmemiş olmasına takılmam karşısında, “Çok haklısın Sivas Katliamı’nı, üzerime kalan sorumluluk acısını hiç atamadım” demesi ile birkaç ay sonrasında da beklenmedik bir kalp krizi ile kaybedişimizle sarsılmıştım.
Demet Işık, “O kadar haksız bir damgalama, suçlamanın altında kaldı. O kadar masumdu ki..İnanmayacaksın ama parktaki konuşmasında değil tahrikçi olmak, mizahçı kimliği ile uyumlu saz çalan gençlere, ‘Sizi siyaha boyanmış sazlarla çalarken görmek istemiyorum. Siz çok özel, kendilerine özgü inançları, felsefe derinliği olanların içindensiniz. Toplumsal kültürünüzün, birikiminin hakkını verin’ anlamında birleştirici, yumuşatıcı bir konuşma yapmıştı. Gerçek, çok büyük bir provokasyonla, bir devletin kendi halkını nasıl yaktığının gerçekleriyle yüzleştik. Ülkenin şeriata karşı direnen insanlarının hedef tahtasına alındığı bir dizi plan, proje, provokasyon üst üste uygulamaya sokulmuştu.. ” dedi.
Demet Işık’ın anılarından paylaşmayı seçtiğim özet bilgiye geçersek.. Hâlâ siyasetin, toplumsal örgütlenmelerin her türünde görev almış, deneyimli, birikimli bir kişi olarak oradan en çok kurtarmak istediği gençlerin öncelikli kurtarılamamasında, gösterdiği tüm çabaların işe yaramamasından hâlâ hayıflanmakta olduğunun altını çizmeliyim. Saldırı, protesto gösterilerine göz yumula yumula, bilinçi kaydedilmiş aşamaların kanıtları ile anlattıkları bir yana..Senaryoların sert protestolardan, otel kuşatmasına, yangına çevrilmesi evrelerindeki katliam boyutlarını en aza indirebilecek, en aklı başında yapılabilecekler üzerinden gelişmeler birbirinden isyan ettirici. Hâlâ en çok yangını ön göremeyip, korunma adına yukarıya çıkmakta direnen gençleri ikna edemeyip aşağıdan kaçışa, Türk-İslam sentezli bir karargâh olsa da yandaki binaya gönderememenin hayıflanmasında. Elbette yanmaları bedduaları arasında da olsa, içerden insani değerleri kalmışlar sayesinde kabul edilen gençlerin kurtarılmasından hoşnut, kendisi üst kattan uzatılan çivili sopa ile kayarak kurtulduğu için, uzun yıllar iltihaplı yara bere tedavisi de görmüş..
Gerisini ilk kurtuldukları günlerin birkaç cümlelik açıklama haberlerinden Cumhuriyet’te yayımlanmış olanlara, savunma haberleri ile Mustafa Ekmekçi’nin köşesinden birkaç cümleye bırakmak gerekli..