Değişmeyen Amerika...
74. Venedik Festivali'nden notlar...
Mehmet BasutçuAncak, huzur içinde yaşamayı, kendi aralarında, beyaz beyaza yaşamak olarak algılayan soluk benizliler, Federal Hükümetin 1960’larda zencilerin entegrasyonunu hedefleyen eşitlikçi politikasına şiddetle karşıdırlar. Suburbicon’a taşınan ilk zenci aileye karşı giriştikleri eylemler, bugün hortlayan ırkçı ve yabancı düşmanlığının Amerika’nın tarihinde kalmadığını hatırlatmaktadır. Tecrit edilmek istenen, barbarca baskılara maruz kalan zenci ailenin karşısındaki evde oturan, daha sevecen ve insancıl görünümlü ailenin küçük çocuğu, insan gerçeğinin en kirli, en korkunç yüzleriyle sadece evinin karşısında değil, içinde de karşılaşacaktır. Teyzesine göz diken babası (Matt Damon, üç gün aradan sonra yine başarılı bir yorumla perdede) bir ‘kaza’ sonucu kötürüm kalan eşini bu kez kökten temizleyebilmek için yeni bir dolap planlamıştır... Öldürttüğü karısının hayat sigortasını alıp sevgilisiyle kaçmayı planlayan babanın foyasını ortaya çıkaran sigorta müfettişi bile, primi kendisine rüşvet olarak verirse durumu polise bildirmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilecek kadar vicdanı çürük bir insandır... Küçük çocuk her şeyi görmekte ve anlamaktadır. Umutsuz ve çaresizdir. Yardım eli uzatabilecek tek kişi, iyi bir insan olan dayısıdır... Ne yazık ki, önemli bir bölümü öngörülebilen klasik senaryo cilveleri yanında, Hollywood sinemasında iyiyi kötüden ayıran kalın çizgi ve ahlaki mutlu son arayışı, her ne kadar burada metaforik öğeler olarak ironiyle kullanılmış olsa da “Suburbicon”un kendi türünde bir başyapıt olmasını engelliyor...
‘Foxtrot’
George Clooney ya da Matt Damon gelecek cumartesi ödül alabilirlerse, İsrailli usta yönetmen Samuel Maoz’un da ödül alması gerekir. 2009’da “Lübnan” adlı filmiyle Altın Aslan kazanmış olan Samuel Maoz (1962), başı sonu olmayan bir savaş içinde yaşayan İsrail gerçeğini sağlam metaforlar eşliğinde sorguluyor. Baştan sona yenilikçi, özgün bir yaratıcı sineması örneği olan “Foxtrot”, İsrail ordusunun verdiği savaşın anlamsızlığını, askerliğini yapan oğullarının ölüm haberini yanlışlıkla bildiren o hiyerarşik yapının iç boşluğunu sergileyerek anlatıyor. Samuel Beckett ile Eugène Ionesco’nun dramatürjik dehalarını anımsatan, Dino Buzzati’nin “Tatar Çölü” adlı romanını çağrıştıran farklı özgünlüğüyle anlatılması nerdeyse olanaksız bir film “Foxtrot”. İzlenmesi gerekir...
‘Zama’nın Türkiye prömiyeri Adana’da
Arjantin sinemasının yükselen değeri yönetmen Lucrecia Martel’in yeni filmi “Zama”nın Türkiye prömiyeri 24. Uluslararası Adana Film Festivali’nde yapılacak. Antonio di Benedetto’nun romanından uyarlanan film, Güney Amerika’da yaşayan bir İspanyol subayın haydutların arasına düşmesinin gizemli öyküsünü anlatıyor. “Bataklık”, “Kutsal Kız” ve “Başsız Kadın” ile dünya sinemasında farkını ispatlayan Arjantinli yönetmen Lucrecia Martel, bu kez bir dönem filmiyle karşımıza çıkıyor. Başrolünü Daniel Gimenez Cacho’nun canlandırdığı “Zama” 2017 Venedik Film Festivali’nde yarışma dışı kategorisinde dünya prömiyerini yapmasının ardından 2017 Toronto Film Festivali’nde de izleyiciyle buluşacak. Filmin dünya festivallerinden sonra üçüncü durağı ise 24. Adana Film Festivali olacak.