Defne Samyeli: Türkiye’de gidişatı görebilmek zor
Başbakan Tayyip Erdoğan’la muta nikâhı kıydığı iddialarıyla son günlerin en çok konuşulan isimlerinden biri Defne Samyeli. Ancak o kendisi üzerine kurulan gündemden hiç etkilenmemiş. Milliyet gazetesindeki söyleşilerinin toplandığı “Kısa Lafın Uzunu” kitabının yayımlanmasının heyecanını yaşıyor.
Serap DamgacıKüçükken şarkıcı olmak istiyormuşşunuz. Haberci kimliğiniz ile tanındığınızdan çoğu kişi bilmez belki ama bir albüm serüveniniz bile var. Gerçekleştirmek istediğiniz çocukluk hayaliniz miydi müzik, yoksa bir başlangıç noktası mıydı?
Bebeklikten beri hayalim desek daha doğru. Aslında haberden önceki ilk beş yılımda, müzik-eğlence programları yapıyor, kendime ait bir şovda şarkı da söylüyordum. O dönemden beri beni takip edenler bilir. Albüm macerası müzik sektörüyle doku uyuşmazlığı yaşadığım için kısa süreli oldu. Hayal ettiğim gibi bir sektör olmadığını anladım ve televizyona ağırlık verdim.
Kendinizi Broadway’de hayal ettiğiniz doğru mu?
Hâlâ en büyük hayallerimden biri! Müzikal tiyatro beni büyülüyor. Her tatilimde New York’a gider, eski yeni müzikal şovları izlerim. Evita, Miss Saigon, Operadaki Hayalet, Aida gibi bazı şovların şarkılarını, librettolarını ezbere bilirim. Spikerlik yaptığım dönemde yıllarca her yaz New York’ta habercilik üzerine ders aldım. Hocalarımdan Bruce Kolb, Broadway yıldızlarını çalıştıran bir müzisyen ve aktör. Bir ders sırasında benden şarkı söylememi istedi ve sonrasında çalışmamızı tamamen şan dersine çevirdik. Hayatımın bir döneminde ABD’de olmak gibi planlarım var. Eğer gerçekleşirse, oradaki yapımlar için seçmelere katılmayı çok isterim.
Hayatınızın dönüm noktaları olarak nereleri gösterebilirsiniz?
13 yaşımda babamı kaybetmem. Güzellik yarışmasına girmem, ve hemen sonrasında başlayan televizyon hayatım, ve elbette çocuklarımın
doğumu.
Güzellik yarışmasıyla ne değişti hayatınızda?
Çok genç yaşta hayatımın işini buldum, bir iki ay içinde ekranda canlı yayındaydım. Ondan sonra da bir daha hayatımın hızı kesilmedi.
Mesleki açıdan hangi yolda ilerleyeceğinize karar verdiğiniz an hangi döneme denk geliyor?
Televizyona başladığımda 18 yaşındaydım; bir iki ay sonra sunduğum her programın yapımında aktif rol almaya başladım. Gençlik programından, en ağdalı müzik eğlence programlarına, canlı yayın çekilişlerinden, büyük organizasyonlara kadar her programı hem sundum, hem yapımcılığını yaptım. CV’imde o kadar çok iş var ki ben bile şaşırıyorum hayatıma bunları nasıl sığdırdığıma. Rahmetli Ufuk Güldemir, “sen çok iyi bir canlı yayıncısın. Bu kadar seri doğaçlama konuşabilen çok az kişi var, birkaç yıl içinde haberin starı olursun“ dediğinde nazlanmıştım. Haber sunucularının sadece prompter okuduğu bir dönemdi. Sonra Kanal D’ye geçtim. Reha Muhtar’ın programına konuk olduğum zaman gösterdiğim performans üzerine kanal yönetiminin ısrarı ile Gecenin İçinden’e başladım. Deren’e hamile olduğumu yeni öğremiştim, düşük tehlikesi vardı. “Çoğunlukla oturarak ve bilgisayar başında bir yayın, bebeğimi tehlikeye atmaz“ diye düşünmüştüm, “evet“ derken. Gecenin İçinden’i yapmaya başlamamla haber yayıncılığına âşık oldum. Günlük
yayıncılığın adrenalini, en iyi konu ve konuk peşinde koşmak, rekabet derken kendim için en iyi alanı bulduğuma karar verdim. O adrenalini salgıladığım müddetçe de devam ettim.
İki kişiyi rehin almış silahlı bir adamla 2,5 saat konuştuğunuzu biliyor seyirci. Geriye dönüp baktığınızda, unutamadığınız habercilik vakalarınız var mı?
En iyi haber anchor’ı dalında ABD’den iki tane dünya ikinciliği ödülüm var, biri o rehin krizi yayını sayesinde. Elbette beni unutamadığım yayınlardan biridir. Onun dışında, flaş haber başlığıyla normal yayını durdurup girdiğimiz ve saatlerce yayında kaldığım zamanlar ve seçim programları en favori yayınlarımdır diyebilirim.
2000’de kötü bir haberle sarsılıyor tüm sevenleriniz; rahim kanserine yakalanıyordunuz. O süreçten bahsedebilir misiniz biraz, hastalığın teşhisi nasıl oldu?
Rutin bir smear testi sonrası ihtiyaç duyulan biyopsi sonucuna göre, bana rahim ağzı kanseri başlangıcı teşhisi konuldu. Acilen ameliyata alındım. Konizasyon denilen bir işlem yapıldı. Alınan parça incelendikten sonra herhangi başka bir tedaviye gerek olmadığına karar verdi doktorlar. Yıllarca kontrollerimi aksatmadan yaptırdım. O dönem en büyük destekçilerim ailem, bir de yurdun dört bir yanından duaları, destek mesaj ve mektuplarını esirgemeyen güzel ruhlu insanlar oldu.
Kariyeriniz, güzelliğiniz, evliliğiniz, kızlarınız, boşanmanız… Sizi tanıdığımızdan beri her biri ayrı gündem konusu oldu. Bu kadar göz önünde olmasaydım, bazı dönemler daha kolay geçerdi diyor musunuz?
Hayatımın mutlu satırbaşları nasıl manşetlerde olduysa, mutsuzluklarım da aynı yoğunlukta yer buldu. Gülü seven dikenine katlanmak zorunda. 18 yaşından beri ekrandayım, pazar araştırmalarında Türkiye’nin tanınırlığı en yüksek yüzlerinden biriyim. Televizyondan en uzak kaldığım zamanlarda bile bana yoğun bir ilgi oluyor. Sanırım bundan şikâyet etmek yerine, bununla mutlu olmayı seçmem daha doğru.
Kızlarınızın adından da sizin kadar çok bahsediliyor. Son zamanlarda “Deren manken oldu” haberleriyle de oldukça sık karşılaşır olduk...
Deren de Derin de sanata meraklı ve yetenekli çocuklar. Deren, fiziği müsait olduğu için Atıl Kutoğlu’nun ricasını kırmayarak podyuma çıktı. Profesyonel olarak düşündüğü bir iş değil. Oyunculuk dersi alıyor ne zamandır. Gelecek yıl da ABD’de drama okumak için üniversiteye başlayacak.
Kitaba gelecek olursak; eski söyleşilerinizi toparlayıp kitap haline getirmeye ne zaman karar verdiniz? Nasıl bir sürecin eseri bu kitap?
Her özel röportajımda büyük emek var. Her birinin üzerine harcanmış saatlerde, birlikte dökülen gözyaşları, dertleşmeler, Türkiye üzerine tartışmalar, açığa çıkarılması gereken bilgiler var. Gazete sayfalarına sığdırmak için çok zorlandığım bu malzemeyi kitaplaştırmaya daha ilk röportajı yaptığımda karar vermiştim.
Bir röportajınızda en çok Acun Ilıcalı’nın hayat hikâyesinden etkilendiğinizi söylemişşiniz. Neydi sizi en çok etkileyen? Sizde iz bırakan diğer isimler hangileridir?
Acun’un hayat felsefesi sanırım. Birçok acıdan süzülüp gelmiş; düştüğü yerlerden hep ayağa kalkmasını bilmiş. O yüzden hayatı pek ciddiye almıyor, oyun gibi görüyor. Nevzat Yalçıntaş Hoca’nın siyasal İslam’la ilgili değerlendirmeleri, yabancı ülkelerle yaşadığımız krizlerin perde arkasına ilişkin gizli bilgiler, şu anki gündemde de tekrar okunması gerekecek ‘İslam’da zenginleşmenin yeri’ konusunda değerlendirmeler.. Referans niteliğinde. İzzettin Doğan’la Cami-Cemevi üzerine yaptığım röportaj, Alevilerin de dış güçler tarafından nasıl isyana sürüklenebileceği tehlikesine ve bunun işaretlerine dikkat çekiyor. Başbakanların bilerek Alevi sorununda uzak durmalarını, İzzettin Doğan onlarla konuşmalarından örnekler vererek anlatıyor.
Röportajlarınızda karşı tarafa sorduğunuz soruyu ben de size sormak isterim, hayatta istediğiniz yerde misiniz şu an?
Şu anda hayatımda bulunduğum yerden çok ama çok mutluyum. Tam da istediğim yerdeyim. Kendimi hep “bir şeylerin başlangıcında” hissetmeyi severim. Yoğun bir şekilde öyle hissettiğim bir dönem.
Başka kitaplar da gelecek mi bundan sonra?
Gelecek. Özel röportajlarımın hepsini aynı şekilde kitaplaştırmayı düşünüyorum. Bunun dışında yazmak istediğim başka kitaplar da var. Kişisel hikâyem bunlardan biri.
Ekranları özlediniz mi?
Doğrusunu söylemek gerekirse, ekranı özlemeye fırsat kalmıyor. Teklif hep var. Koşa koşa gideceğim bir iş olmayacaksa, ekranda olmanın benim için bir cazibesi yok. Profesyonel bir ekiple çalışıyorum. Menajerlerim benim adıma projeleri değerlendiriyor. Ağırlıklı olarak oyunculuk teklifleri üzerinde duruyoruz. Yeni atıldığım bu alan beni çok heyecanlandırıyor.
Habercilikte yıllarını geçirmiş biri olarak günümüz haberciliğini ve yazılı haber kaynaklarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Dışarıdan manzara ve gidişat nasıl sizce?
Medya üzerinde çok ciddi bir baskının olduğunu artık sağır sultanın bile duyup bildiği bir dönemden geçiyoruz. Öyle ki artık televizyon programlarında bu durumun esprisi yapılıyor. Bir yanda ciddi anlamda taraf olan yayın organları var, bir yanda etliye sütlüye karışmamaya çalışanlar. Bu iklim gitgide sertleşmiş olsa da, yeni değil. Televizyon haberciliğini ben bırakalı iki yıl oldu. Bu işin şu anda layığıyla yapılabilir olduğunu savunan yok herhalde. Yine de bu sektöre emek veren, ekmeğini sadece bu işten kazanan arkadaşlarım zor şartlarda da olsa ellerinden geleni yapıyor. Gidişatı görebilmek, Türkiye’de zor.