Defileler artık evinize geliyor
Moda dünyasında bu sene iyice gün yüzüne çıkan trend, dijital defilelerdi. Artık bir moda markası dünya çapındaki moda takipçilerine sosyal medya yoluyla ulaşabiliyor. Bu da moda dünyasında yeni bir rekabet demek. Moda ikonları, sosyal medyaya taşınıyor.
cumhuriyet.com.trModa devleri için artık günler ya da saatler değil, saniyelerin bile önemi var. Potansiyel müşterileri kendilerine çekmek ve rakiplerinin bir adım önüne geçmek adına büyük moda markaları birbirleriyle yarışıyor. Bu yarışma artık sanal ortama da taştı. Bu yıl başında düzenlenen Londra Moda Haftası moda markalarını daha önce çok da varolmadıkları bir alanda kendilerini test etmeye zorladı; sosyal medyada rakiplerinin önüne geçmek. Youtube’da canlı yayımlanan defilelerde marka pazarlamacıları başlarını iphonelarından pek kaldıramadı çünkü vakitlerinin çoğu Twitter ya da instagram'a fotoğraf yüklemekle geçiyordu.
Moda defilelerinin sosyal medyada canlı olarak yayımlanması son iki yılda iyice revaçta olan bir trend. Topshop geçen hafta düzenlediği bir defilede bunu çok daha iyi gördü. Firma tarafından yapılan açıklamada 100'den fazla ülkeden yaklaşık 200 milyon internet kullanıcısı, yeni Topshop modellerini görmek için bilgisayar başındaydı. Ancak bundan çok daha önemlisi vardı. Bu rakamlar anında geri dönüş olarak satışlara yansıdı. Topshop Facebook ortaklığıyla yaptığı yayın sırasında izleyicilere ulaşan ürünler için online satış fırsatı sundu ve satış için ayrılan stoklar neredeyse tamamen tükendi. Alışveriş için bütçe ayıran tüketici böylece belki diğer markalara bakmadan parasını Topshop’a ayırmış oldu.
Topshop Pazarlama Bürosu Şefi Justin Cooke bu başarının bir rastlantı sonucu olmadığını söylüyordu defile sonunda, “insanlar bir süredir tüm sosyal ağdaki beğenme tuşlarını kâr hanelerine yazdırmak için bir yol arıyordu. Ve sosyal medyayı marka görünürlüğüyle nasıl biraraya getirebileceklerine kafa yoruyordu. Sanırım biz kapıyı açan ilk marka olduk. Sosyal takipçiyi ticarileştirme konusunda hakkımızda akademik çalışma yapılacak.” Coke belki haklı ama Topshop’un ilk olmadığı da gerçek. Henüz bu sene başında Uluslararası Moda Halkla İlişkiler ve Üretim ajansı, Japon ICB markasıyla ortaklaşa ilk sadece dijital izleyicilere özel yayınını gerçekleştirdi. Yine dijital editörler tarafından pekçok farklı dile çevrilen tasarımcı röportajlarını ve defileleri takip etmek internet üzerinden yollanan özel davetiyelerle mümkün oluyor. Ajansın Başkanı Ed Filipvski bunun moda endüstrisine daha demokratik bir bakış açısı getireceğini düşünüyor.
İnternetin moda markalarına sağladığı ortam sırf canlı moda defileleriyle sınırlı değil. Artık her markanın ürünlerinin tartışıldığı sosyal platformlar var. Tüketici bu ürünler hakkında hem marka yöneticileri hem de diğer tüketicilerle konuşma imkânı bulabiliyor. Elbette bu da tasarım anlamında markaların daha esnek olmasını gerektiriyor. Çünkü alıcı artık gördüğü bir kıyafeti sırf yakın çevresiyle değil çok geniş bir moda takipçi kitlesiyle tatışma şansına sahip. Eski Harper’s Bazaar editörü Lucy Yeomans da böyle düşünüyor ve ekliyor, “sosyal medyayı ıskalayan ve gücünü fark etmeyen mutlaka bir şeyleri kaçırıyor demektir. İnternet basit bir pazarlama aracı olmanın çok ötesinde.”
Elbette internet geleneksel moda editörleri için de yeni bir savaş alanı. Artık büyük bir rakipleri var, moda blogger’ları. Aslında onlar canlı defile trendini markalardan çok önce yakalamışlardı. Bu da moda uzmanlarını sosyal medya trendinin içine itti ister istemez. Artık moda hakkında gazete ya da dergilerde sözü geçen hemen herkes bir blog ya da en azından Twitter sayfasına sahip. Elle Dergisi’nden Joe Zee’nin Twitter’daki 155 bin takipçisi bu konuda gerekli cevabı veriyor olmalı.
Moda markaları ve basın arasındaki ilişkide etkili olan faktör tabi ki inandırıcılık. En yaratıcı reklam bile samimi bir moda incelemesindeki övgülerin yanında sönük kalır. Ancak moda bloglarındaki hız bloggerları moda editörlerine karşı bir adım öne geçiriyor. Öte yandan pekçok moda yayını da bu hıza yaklaşmış görünüyor. Vogue, Harper’s Bazaar ve The Telegraph şu sıralar moda haberlerini en hızlı yansıtan yayınlar olarak dikkat çekiyor. Ancak takip edilme anlamında yine de blogger’ların bir adım gerisindeler. Bugünlerde iyi bir moda blogunuz varsa, ayda 1,5 milyon izlenme rakamına erişmeniz mümkün. İnternette Bryanboy olarak bilinen moda blogger'ı daha çok endüstri içinden sızdırılan bilgilere yer veren blogunda bu rakama erişebiliyor.
Moda sektörünün bir başka ayağı hatta olmazsa olmazı da modeller. Elbette model denilince insanların aklına süper modeller, her adımı saniye saniye hayranlarına ulaşan isimler geliyor, ama bir de buzdağının görünmeyen yüzü var. Pekçok model bugünlerde kendine iş fırsatı yaratmak için sosyal medyayı kullanıyor. Coco Rocha da bu isimlerden biri. Görünürlüğünü ve hayran sayısını arttırmak için Facebook’u çok daha aktif olarak kullanmaya başlamış ve karşılığını da hemen görmüş. Bu sayede hayranları Rocha’nın etkinliklerine anında ulaşma şansına sahip oluyor. Ancak Rocha bunun dışında farklı bir şeyden de mutlu. “Bu sayede kendimi ifade etme şansım oluyor” derken modellerin gördüğü pilli bebek muamelesine de gönderme yapıyor olmalı.
Aslında moda dünyasındaki bu gelişmeye çok da rastlantısal demek mümkün değil. 2010 yazında yapılan New York Moda Haftası’nın Bryant Park’tan Lincoln Center’a alınmasının öncelikli sebebi, yeni mekanın cep telefonu ve wi-fi erişimi için daha fazla imkân sunuyor olmasıydı. Görünen o ki, dijital dünya ve moda arasındaki ilişki burada bahsettiklerimizle sınırlı kalmayacak.