Dede Efendi eşliğinde vals
Keman virtüözü Cihat Aşkın’ın yeni albüm projesi “ Türk Valsleri”, seyircinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Albüm, ortaya çıkışının en büyük sebeplerinden olan; değerli bestekâr Dede Efendi’nin ‘Yine Bir Gülnihal’ isimli valsiyle açılıyor.
Ayça HanKeman virtüözü Cihat Aşkın'ın yeni albüm projesi “Türk Valsleri”, 15 Şubat 20.30’da Zorlu PSM- Turkcell Sahnesi’nde seyircinin karşısına çıkacak. “Biz kendi kültürümüzde yarattığımız eserleri dünyaya niçin mal etmeyelim?” diyerek yola çıkan Aşkın, Dede Efendi’den aldığı ilhamı şu sözlerle ifade ediyor: “Dede Efendi 200 yıl önce çıkıp nasıl ben de yapabilirim dediyse, ben de çıktım ve dedim ki; dünya yapıyorsa ben de yapabilirim.” Aşkın, 4 yıllık bir çalışma sonucunda ortaya çıkan, 14 valslik albümde Allaturca ekibi ile çalışmış; albümün düzenlemeleri ise, besteci ve orkestra şefi Oğuzhan Balcı’ya ait.
Dede Efendi’nin “Yine Bir Gülnihal” valsini yaratma sürecinden epey etkilenmişsiniz, albümün ilham kaynağı da kendisi miydi?
En büyük sebeplerden birisi idi. Zira bütün dünyada yeni yıl konserlerinde, balolarda ve bilumum eğlenceye yönelik etkinliklerde mutlaka vals çalınır. Ama bu valsler genellikle dünyaca bilindik Viyana valsleridir. Özellikle Johann Strauss’un meşhur Mavi Tuna isimli eseri bu konserlerin vazgeçilmezlerinden biridir. Ancak bizim müziğimizde de vals niteliğinde eserler Dede Efendi’den sonra 200 yıldır kullanılmıştır. Dede Efendi ilk defa bu formu geliştirerek sarayda gelişmeye ve revaçta tutulmaya başlanan İtalyan müziğine bir cevap vermek istemiş ve bir çırpıda ‘Yine Bir Gülnihal’ isimli eseri bestelemiştir. Bu bir valstir. Demek ki bizim kültürümüzde de vals var ve besteciler 200 yıldır vals bestelemişler. Biz kendi kültürümüzde yarattığımız eserleri dünyaya niçin mal etmeyelim? Bu düşünce benim için esas teşkil etmiştir. Tıpkı Dede Efendi 200 yıl önce çıkıp nasıl ben de yapabilirim dediyse, ben de çıktım ve dedim ki; dünya yapıyorsa ben de yapabilirim.
Dört yıl gibi uzun bir sürede tamamlanmış albüm, nasıl geçti dört yıl?
Bu valsleri 4 yıllık bir çalışma sonunda seçtim. 2014’te başladığım eskiz çalışmaları bu yıl nihayet buldu ve yaklaşık 58 vals arasından 14 tanesini seçtim. Kriterlerim tabii ki en sevilen eserlerin aynı zamanda tarihi bir misyon taşımasıydı. Mesela ilk Türk Valsi olan Dede Efendi ve “Yine Bir Gülnihal”in tarihi bir misyon taşıması ve bir nevi Batı valslerine cevap olarak yazılması en önemli unsurdu. Bunun gibi kendine ait hikâyesi olan valsleri arayıp bulmaya çalıştım. Bu dört yıl düşünme ve dinleme ile geçti. Ben yapım itibarı ile çok az konuşan ama çok dinleyen bir kişiliğe sahibim, ama artık konuşmaya başladıktan sonra beni kimse susturamaz. Ve artık konuşma zamanımın geldiğine inanıyorum.
60 eser arasından seçim yapmak zorlu olmuştur, hangi eserlerin yer alacağına nasıl karar verdiniz?
Hepsinin bir hikâyesi vardı benim gözümde. Bazıları tarihi bir misyon üstleniyorlar, bazıları da hüzünlü veya neşeli hikâyelere sahipler. Mesela “Bekledim de Gelmedin”, hepimiz bu eseri biliriz ama bu nasıl bir ifadedir? Nasıl bir anlatımdır, buna hiçbirimizin kafa yorduğuna inanmıyorum. Bu ifade tarzı eski ve köklü bir kültüre sahip olmamızı gerektirir. “Hatırla Sevgili” veya “Bir Deniz ki Gözlerin” vb. valsler hepsi ayrı hepsi anlamlı. 58 vals arasında elemeler yaptım, zaman zaman kendim söyledim, çaldım, zaman zaman dans ettim, zaman zaman başkalarının tepkilerini izledim, zaman zaman insanların nasıl hislendiklerini gözlemledim. En önemlisi de sevdim, acaba bunu seviyor muyum diye kendime samimi olarak sordum. Daha sonra bizim Allaturca ekibi ile bir araya geldim ve onlarla birlikte eserlerin üstünde geçtik, sonra eşim Nisan ile birlikte seçimleri eledik, daha sonra Oğuzhan Balcı ile bir araya geldik ve elemeler yaptık, en son Hasan Saltık ile bir araya gelerek eserleri dinledik ve eledik, yani uzun bir eleme süreci geçti, ama ortaya çıkan sonuçtan mutluyum.
Türkiye’de üretilmiş Vals eserlerinin dünyaya yayılmamış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Albümünüzle neler değişir?
Tamamen tanıtım eksikliğinden kaynaklanıyor. Biz kendi değerlerimizi kendimize saklamayı seviyoruz. Halbuki onları tüm dünyada sergileyebilecek güce ve kaynağa sahibiz. İşte biz dünyanın kullandığı ölçekleri kullanarak onlarla yarıştığımız zaman daima özgünlüğümüz ve çok eski medeniyetler üstünde oturduğumuzun göstergesi olan kültürümüz sayesinde başarılı oluyoruz. Bunda kuşku yok, sadece bilimsel, sanat zevki yüksek ve realist projelere sahip olmamız gerekiyor, kendi kendimize propaganda yapmak yerine tüm dünyaya kafa tutacak gerçek verilerle ortaya çıkmak ve hakikaten kazanmak... Bu albümle artık kendi değerlerimizi küçümsemekten ve saklamaktan vazgeçeceğiz. Ben belki eleştiri alacağım kendi camiamdan, ama alışığım, hayatta daima alışılagelmişin dışına çıktım ve bağımsız oldum. Her şeye hayır diyebilecek kadar güçlüyüm, bu zihniyetin beni takip eden tüm meslektaşlarıma sirayet etmesini dilerim.