Davutoğlu'nun bahsettiği ‘Defterlerdeki’ sırlar

Davutoğlu’nun sözleri, yeniden iktidar için terörün kullanıldığı yorumlarını beraberinde getirdi. Soruşturma ve dava dosyaları, seçimlerin yapıldığı 7 Haziran - 1 Kasım 2015 arasında, ‘IŞİD eylemlerine göz yumulduğuna’ ilişkin belgelerle dolu.

Alican Uludağ

<video:1547262>

<haber-dikey:1549516>

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” diyerek işaret ettiği 7 Haziran - 1 Kasım 2015 tarihleri arasında yaşanan IŞİD katliamları, “AKP’nin yeniden tek başına iktidara gelmesinin” yolunu açtı. Suriye politikası kapsamında, “Beşşar Esad’ı devirmek için her türlü cihatçı grupların faaliyetlerine tolerans gösteren, destekleyen iktidarın dokunmama politikası” nedeniyle, güvenlik birimleri örgüt faaliyetlerini sadece “izlemekle” yetindi. O dönemde gerçekleşen olaylarla ilgili soruşturma ve dava dosyalarındaki verilere göre, dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye gelen IŞİD üyeleri serbestçe sınırdan örgüte katıldı. Yaralanan örgüt mensupları, Türkiye’de tedavi ettirildi. Örgüte lojistik destek de yine sınırdan geçirilerek yapıldı. 7 Haziran - 1 Kasım 2015 arasında yaşanan Suruç ve Ankara Garı katliamlarının, “polis tarafından izlenen kişilerce gerçekleştirildiği” de ortaya çıktı. Gaziantep’te büyük çaplı hücre kuran, burada 150 kişiye silahlı eğitim veren IŞİD’e bağlı canlı bombalar, açık istihbaratlara karşın Şanlıurfa ve Ankara’yı kan gölüne çevirdi. Bu süreçte ihmali olan kamu görevlileri ise “soruşturmaya uğramadıkları” için korundu.

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” diyerek, iktidara mesaj verdiği 7 Haziran - 1 Kasım 2015 tarihleri arasındaki dönemde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük katliamları yaşandı. Bir yanda terör örgütü PKK’nin saldırılarıyla gelen şehit haberleri, diğer yandan IŞİD’in kanlı katliamları gündemden düşmedi. Terör örgütü IŞİD, Türkiye’de, 14 önemli terör saldırısı gerçekleştirdi. Bunun sonucunda 10’u polis ve 1’i asker olmak üzere, toplam 304 kişi yaşamını yitirdi; 1338 kişi yaralandı. 10 canlı bomba, 1 bombalı saldırı, 3 silahlı saldırı gerçekleşti. Bu dönemde yaşanan Suruç ve Ankara Garı katliamları, “açılması gereken defterler” arasında başı çekti.

‘Esad gitsin’ diye...
AKP hükümeti, Suriye’de, Beşşar Esad rejimini devirmek için 2011’den bu yana cihatçı örgütleri destekledi. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Suriye’yi “Türkiye’nin iç işi” olarak tanımlarken, muhaliflere lojistik destek verdiklerini açıklamaktan geri durmadı. Bu dönemde Suriye ve Irak’ta örgütlenen IŞİD’in önemli insan kaynağının yolu Türkiye oldu. Dünyanın birçok bölgesinden IŞİD’e katılmaya gelen yabancı teröristler, Türkiye üzerinden geçerek, çatışma bölgelerine ulaştı. İstanbul Sabiha Gökçen ve Atatürk havalimanları ile Antalya Havalimanı, örgüt militanlarının en sık kullandığı havayolu oldu. Bu kişiler, karayolu veya havayolunu kullanarak, çatışma bölgelerine yakın olan illere - Gaziantep, Hatay, Adana, Şanlıurfa - gittiler ve buradan Suriye’ye geçtiler. Özellikle Türk vatandaşı kaçakçıların desteğiyle yüzlerce IŞİD’ci, Suriye’ye geçti. Sınır hatlarından bu geçişler önlenmedi.

IŞİD’e katılan Türkler...
IŞİD’e binlerce Türk vatandaşı da bu dönemde katıldı. Ancak güvenlik birimleri, sadece bu faaliyetleri izlemekle kaldı. IŞİD içerisinde “emir” konumuna yükselen İlhami Balı, Mustafa Dokumacı, Deniz Büyükçelebi’nin faaliyetleri polis ve istihbarat birimleri tarafından adım adım izlendi. Ancak bu süreçte herhangi bir tutuklama işlemi yapılmadı. Gar katliamının bir numaralı sanığı İlhami Balı, Suriye iç savaşı başlayalı henüz bir yıl olmuşken, 2012’de Ankara’ya gelerek, burada örgütsel toplantılar yaptı. O sırada hareketleri polis takibindeydi ancak kendisine dokunulmadı. Türkiye, 2013’te IŞİD’i terör örgütü ilan etti. Ancak Suriye’deki çatışmalarda yaralanan IŞİD mensuplarının Gaziantep ve Hatay gibi illerdeki özel hastanelerde tedavi olmasına izin verildi. İlhami Balı, 2014’te, polisin gözü önünde, bu hastanelerde IŞİD’lileri ziyaret etti.

İslam Çay Ocağı...
IŞİD’e eleman temin edilen illerin arasında Adıyaman da öne çıktı. Burada örgüt mensupları, şehrin ortasında yer alan “İslam Çay Ocağı” adında, çay ocağı görümündeki örgüt merkezini açtı. Burada cuma namazları kılan, örgütsel toplantılar yapan IŞİD’liler polis takibindeydi. Ancak, bu kişilerin Suriye’ye gitmesine izin verildi. Ocağı işleten Yunus Emre Alagöz, Gar katliamını, kardeşi Şeyh Abdurrahman Alagöz ise Suruç saldırısını gerçekleştirdi. Bu grubun lideri Mustafa Dokumacı ise o günden bu yana yakalanmadı, halen aranıyor.

Antep hücresi!
Bir dönem Türkiye’nin sınır hattı tamamen IŞİD’in egemenliği altına girdi. İlhami Balı’nın Suriye’de sınır emirliğini almasının ardından Gaziantep hücresinin sorumluluğuna Yunus Durmaz getirildi. Kendisine bağlı büyük bir hücre kuran Yunus Durmaz, Suriye’deki “emirine” gönderdiği elektronik postada, “Gaziantep’te 150 kişiye canlı bomba, bombalı saldırı ve silahlı eğitim verdiğini, bu kişileri düzenli maaşa bağladığını, 120 dolar ile 690 dolar arasında değişen miktarda maaş verdiğini” kaydetti. Durmaz, işi, “Gaziantep’i işgal etme planı” yapacak kadar ileriye götürdü.

Bilinen katliam: Suruç
IŞİD’in Gaziantep hücresinin en güçlü dönemini yaşadığı sırada 7 Haziran 2015’te genel seçimler yapıldı. AKP, tek başına iktidarı yitirdi. Bu süreçte önce 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta 34 kişinin öldüğü canlı bomba saldırısı gerçekleşti. Canlı bomba Şeyh Abdurrahman Alagöz, Gaziantep’teki hücreden motosikletle Suruç’a götürüldü. Burada üzerinde bomba olduğu halde Suruç sokaklarında gezen Alagöz, iki defa ilçe Emniyet müdürlüğünün önünden geçti. Asıl skandal olan ise Suruç’a yönelik canlı bomba eylemi yapılacağından Emniyet’in önceden haberdar olmasıydı. Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü, katliamdan 3 gün önce Suruç Emniyeti’ne, “Görev alan tüm personel meydana gelebilecek canlı bomba saldırıları vb. konulara karşı görev yerlerinde dikkatli, duyarlı ve müteyakkız bulunacaktır” şeklinde talimat verdi. Bu amaçla, Suruç’ta önleme araması yapılması için sulh ceza hâkimliğinden karar dahi alındı. Ancak Suruç İlçe Emniyet Müdürlüğü, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin, Ayn el-Arab’a (Kobani) gitmek için geldikleri Amara Kültür Merkezi’nde, gelenleri hiçbir şekilde aramadı. Canlı bomba, hiçbir aramadan geçmeyerek, kalabalığın arasına girerek, kendisini patlattı; 34 kişinin ölümüne neden oldu.

Kobani’deki çocuklara oyuncak götürmek üzere yola çıkan Sosyalist Gençlik Federasyonu üyesi gençler, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde basın açıklaması yaparken IŞİD’ci bir canlı bombanın saldırısına uğramışlardı. Açıklama sırasında görüntü alınırken yapılan saldırıda 34 kişi yaşamını yitirmişti. Suruç saldırısının yapılacağına dair istihbarat bulunmasına rağmen yetkililerin aynı Ankara Gar katliamında olduğu gibi hiçbir önlem almaması ve canlı bombanın olay yerine elini kolunu sallayarak gelmesi en çok tartışılan gündem maddeleri arasında yer almıştı.

Güvenliğin olmadığı gün: 10 Ekim
Suruç katliamına karşın, örgütün Antep hücreleri faaliyetine rahatlıkla devam etti. Yunus Emre Alagöz, yanındaki Suriyeli canlı bomba ile sınırdan geçerek, Gaziantep’teki hücre evine geldi. 9 Ekim 2015’te gece saatlerinde iki canlı bomba, yola çıkarıldı. Üzerlerinde bombalar olan Alagöz ve Suriyeli kişinin olduğu aracı Yunus Durmaz’ın yardımcısı Halil İbrahim Durgun kullandı. Araca önde eskortluk yapan ise yine örgüt üyelerinden Yakup Şahin’di. Ertesi günü Ankara’da Emek, Barış ve Demokrasi mitingi vardı. Sivil toplum örgütlerinin düzenlediği miting nedeniyle kente girişlerde önlem alınması gerekirken, yollar boş bırakıldı. Canlı bombaları taşıyan araç, hiçbir güvenlik noktasına takılmadan Ankara’ya kadar ulaştı ve “içindeki yolcularını” bıraktı. Yine Ankara Garı Meydanı’nda hiçbir güvenlik araması yoktu. İki canlı bomba, ellerini kollarını sallayarak Gar Meydanı’na ulaştı ve 2’si çocuk 100 kişinin öldüğü katliama imza attı. Gar davasında müşteki olarak katılan onlarca kişi, şu benzer ihmale özellikle işaret ettiler:

“Biz daha önce de benzer eylemler için Ankara’ya gelirdik. Ancak çıktığımız iller başta olmak üzere, Ankara’ya kadar çok sayıda GBT kontrolünden geçer, türlü engellemelerle karşılaştırdık. Ancak bu miting için yolda herhangi bir arama ile karşılaşmadık. Hatta bu durum bizim garibimize gitti.”

Kamu görevlileri korundu
Katliam sonrası, Ankara’da canlı bomba saldırısı yaşanacağına ilişkin gizlenen istihbarat raporları ortaya çıktı. 10 Ekim’deki patlamadan 25 gün önce, 14 Eylül 2015’te, IŞİD’in mitinglerde birden fazla canlı bomba ile eylem yapacağına dair istihbarat bilgisi, Ankara Emniyeti’ne geldi. 10 Ekim sabahı İstihbarat Dairesi Başkanlığı “gizli” yazılı ibareyle Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’na canlı bomba Yunus Emre Alagöz ile Hacı Yusuf Kızılbay ve Mehmet Işık’ın eylem hazırlığında olabileceğine ilişkin istihbarat bilgisi gönderdi. Bu süreçte savcılık, ihmali olan kamu görevlileriyle ilgili soruşturma başlattı. Ancak Ankara Valiliği, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Kadri Kartal, eski İstihbarat Şube Müdür Vekili Cihangir Ulusoy, TEM Şube Müdürü Hakan Duman, eski Güvenlik Şube Müdür Vekili Adem Arslanoğlu ile TEM Şubesi C Büro Amiri Hüseyin Özgür Gür hakkında soruşturma izni vermedi.

MİT’in sorumluluğu
Suriye politikası nedeniyle Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), bölgede etkin faaliyet yürüttü. Bu süreçte IŞİD’lilerle bire bir diyaloglar kuruldu, örgüt yakından izlendi. Ancak MİT’in bu çalışmalarına karşın hiçbir katliamın önüne geçilemedi.