Davutoğlu'ndan 2009 değerlendirmesi

Türk dış politikasının geçtiğimiz bir yılını değerlendiren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 2009 yılında "son derece dinamik ve aktif bir seyir" takip edildiğini söyledi.

cumhuriyet.com.tr

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı'nda 2009 yılını değerlendirdiği basın toplantısında, Türk Dış Politikasının temel hedefinin uluslararası konjonktüre doğru zamanlama ve doğru yöntemlerle hitap etmek, bu yolla da Türkiye'nin uluslararası itibarını ve konumunu güçlendirmek olduğunu belirtti.

Son yıllarda uluslararası küresel sistemin değişmekte olduğunu ifade eden Davutoğlu, Türkiye'nin üç önemli araçla küresel yapının merkezinde bulunduğunu kaydetti. Davutoğlu, bu bağlamda Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi, G-20 ve Medeniyetler İttifakı projesindeki rolüne işaret etti. Davutoğlu, Türkiye'nin küresel yapıdaki değişimlere küresel örgütler içinde en kapsamlı çözümler bulmak üzere çabalarına devam edeceğini söyledi.

Türkiye'nin küresel siyasal, ekonomik ve kültürel krizlerin seyrettiği coğrafyanın merkezinde bulunduğunu belirten Davutoğlu, Türkiye'nin krizlere doğru cevaplar üreten baş aktörlerden biri olma sorumluluğu taşıdığını ifade etti.

Davutoğlu, Türk Dış Politikasının kriz odaklı değil, vizyon odaklı bir yaklaşım benimsediğini kaydetti. Dış politikada reaktif değil, önalıcı bir yöntem belirlediklerini ifade eden Davutoğlu, Türkiye'nin üstelendiği birçok arabuluculuk girişiminin prestiji yükseltmek için yapılan girişimler değil, aksine daha kriz başladığı anda devreye giren ve buna en doğru cevabı oluşturmaya çalışan teşebbüsler olduğunu belirtti. Davutoğlu, dış politikada ayrıca parçacı ya da tek eksenli değil, bütüncül ve sistematik bir politika gözettiklerini söyledi.
Türkiye gibi aynı anda birçok bölgeye aidiyeti olan, uluslararası sorunlara doğrudan müdahil olma kapasitesine sahip bir ülkenin tek boyutlu ya da belli bir bölgeye hitap eden bir yaklaşım benimsemesinin söz konusu olamayacağını belirten Davutoğlu, "Bizim eksenimiz Ankara eksenidir ve ufkumuz 360 derecedir. Eksen kayması etrafında yürütülen tartışmaları iyi niyetli bulmuyoruz" diye konuştu.

Davutoğlu, dış politikadaki trafiği değerlendirirken de, 2009'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 29, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 23 ülkeyi ziyaret ettiğini, kendisi ve Ali Babacan'ın Dışişleri Bakanı olarak da 93 yurt dışı ziyaretinde bulunduğunu bildirdi. Davutoğlu, Avrupa'ya toplam 47, Asya'ya 15, Ortadoğu da 22, ABD'ye 9 seyahat yapıldığını kaydetti.

Bu sayıların Türkiye'nin yayıldığı coğrafyaya işaret ettiğini belirten Davutoğlu, Türk Dış Politikasının Pasifik'ten Latin Amerika'ya kadar etkin biçimde çalışmalarını sürdüreceğini belirtti. Türk Dış Politikasının kapsam olarak da geliştiğini söyleyen Davutoğlu, dış politikanın sadece diplomatik faaliyetlerden ibaret değil, enerji, ekonomi, ticaret, kültür, ulaştırma ve sağlık alanlarını da kapsadığına işaret etti.

 

Avrupa Birliği

Türkiye'nin AB üyeliğinin dış politikanın en temel stratejik hedeflerinden biri olduğunu belirten Davutoğlu, 2009 yılında bütün olumsuz şartlara rağmen, hükümetin AB yönündeki kararlı yürüyüşünün durmadığını ve ciddi adımların atıldığını kaydetti.

Lizbon Anlaşması ile yeni bir AB'nin doğduğunu ifade eden Davutoğlu, Türkiye'nin bu yeni AB'nin nabzını yakından tuttuğunu söyledi. Davutoğlu, önümüzdeki dönemde açılmış fasıllara yeni fasıllar eklemeye çalışacaklarını, açılmış olan fasılların kapanış kriterlerini gerçekleştirmek için yoğun çaba sarf edeceklerini ve halen açılması mümkün olmayan fasıllar için sanki açılacakmış gibi çalışmalarını sürdüreceklerini anlattı. Davutoğlu, Reform İzleme Grubu çalışmalarının da ritim kazandığını ifade etti.

Kıbrıs'ta da aktif bir dönem yaşandığını ifade eden Davutoğlu, liderler arası müzakerelerin ivme kazandığını belirtti. Davutoğlu, "Türkiye olarak, BM temel parametreleri etrafında, iki liderin 23 Mayıs 2008 ilan ettiği temel ilkeleri etrafında kalıcı ve adil barışın sağlanması için elimizden gelen çabayı sürdürmeye devam edeceğiz" dedi.

Uluslararası toplum, BM ve AB'nin de etkin desteğinin sürmesi gereğine işaret eden Davutoğlu, yürüyen müzakerelerin en kısa zamanda çözüme ulaştırılması temennisinde bulundu. Davutoğlu, ayrıca AB nin KKTC'ye yönelik taahhütlerini yerine getirmesi gerektiğini belirterek, "İzolasyonların kalkması sadece ahlaki bir sorumluluk değil, Ahde Vefa ilkesinin bir gereğidir" diye konuştu.

Davutoğlu, Kıbrıs'ta oluşacak yeni barış ortamıyla hem adada barış sağlanması, hem Doğu Akdeniz'de istikrar ve güvenliğin temin edilmesi, hem de Türkiye-AB ilişkilerinin kalıcı ve etkin çerçevede ilerlemesi umudunu dile getirdi.

 

Model ortaklık

Davutoğlu, 2009'un "Türkiye ve ABD'nin kurumsallaşmış köklü ilişkisinin yenilenmiş bir paradigmaya oturmasının gerçekleştiği bir yıl" olduğunu, ABD Başkanı Barack Obama'nın yönetime gelmesiyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkilerin büyük ivme kazandığını kaydetti.

"Model Ortaklık" kavramının daha da içerik kazanmasına yönelik çalışmalarının ilerlediğini ifade eden Davutoğlu, bu kavramın sadece askeri ve stratejik değil, ekonomiyi de içeren daha kapsamlı bir işbirliği içerdiğini söyledi.

Türkiye'nin komşu ülkelere yönelik politikasını da değerlendiren Davutoğlu, komşu ülkelerle "sıfır problem" ilişkisi kavramının bugün ideal olma niteliğini aştığını, neredeyse ulaşılmış bir hedef niteliğine büründüğünü kaydetti. Davutoğlu, "sıfır problem"in hiçbir görüş ayrılığın olmaması anlamına gelmediğini, kısa ve orta dönemde bir kriz ortamının çıkmayacağı anlamına geldiğini ifade etti.

"İdealimiz, Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkesinin doğrudan bir uzantısı olarak, komşu ülkelerle mutlak barışın temin edilmesidir" diye konuşan Davutoğlu, "sıfır problem" ilişkisinin gerçekleşmesi sonrasındaki hedefin komşu ülkelerle mutlak ve kapsamlı entegrasyon işbirliği ilişkisi olduğunu belirtti.

Davutoğlu, bu çerçevede yüksek düzeyli işbirliği mekanizmasını gerçekleştirdiklerini, bunun Irak'la yapıldığını ve 48 anlaşmanın imzalanmasıyla önemli sonuçlar doğurduğunu bildirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye ziyaretinde de 51 anlaşma imzalandığını hatırlatan Davutoğlu, bunların artık Türkiye ile Irak ve Suriye'nin ciddi bir entegrasyon süreci yaşadığının göstergesi olduğunu ifade etti.

Benzer bir mekanizmayı en kısa zamanda Yunanistan ve Rusya ile gerçekleştirmek istediklerini söyleyen Davutoğlu, buna yakın mekanizmalarla da Ürdün ve Libya ile görüşmeler yapıldığını, komşu ülkeler bağlamında önemli bir unsur olarak komşularla vizelerin kaldırılması politikası yürüttüklerini hatırlattı. Bu çerçevede Suriye, Ürdün, Arnavutluk ve Libya gibi ülkelerle vizelerin kaldırıldığını, bunları başka ülkelerin de takip edeceğini bildiren Davutoğlu, Irak ile ilişkilerin sağlam bir zeminde seyrettiğini kaydetti.

Bakan Davutoğlu, Irak'taki bütün etnik ve mezhep gruplarını kendi kardeşleri gibi gördüklerini, Basra ile Erbil'i, Musul ve Kerkük'ü birbirinden ayırmadıklarını, tarihteki gibi bundan sonra da bir arada yaşanacağını anlattı.

Davutoğlu, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesinin bütün komşu ülkelerle dostluk ve güvenlik halkası oluşturulmasını temin edeceğini, bu çerçevede Türkiye-İran ilişkilerinin de özel bir öneme sahip olduğunu ve ilişkilerin kapsamının genişlediğini kaydetti.

Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Orta Doğu komşu havzalarıyla sağlam bir dış politika etkileşimine girmek istediklerini ifade eden Davutoğlu, Balkanlar'daki barış ve istikrarın çok önemli olduğunu, geçmişteki olumsuz gelişmelerin tekrar yaşanmaması için çaba gösterdiklerini bildirdi.

Kafkaslar'ın 2009 yılında gündemi en çok meşgul eden konuların başında geldiğini söyleyen Davutoğlu, "Bizim perspektifimiz sadece Türkiye- Ermenistan normalleşmesini sağlamak değil, Kafkaslar'da kalıcı normalleşmenin sağlanması için bütün donmuş krizlerin önünü açmaktır" dedi. Davutoğlu, "Türkiye-Azerbaycan ilişkileri bizim için en özel ilişkilerin başında gelmektedir ve Türk-Azeri dostluğu, kardeşliği 'bir millet, iki devlet' ilkesi etrafında daha da geliştirilecektir. Azerbaycan toprak bütünlüğü bizim için azizdir. Bu toprak bütünlüğünün gerçekleşmesi için uluslararası bütün platformlarda çalışmalarımızı sürdüreceğiz ve bu süreçlerin paralel işlemesiyle de Kafkaslar'da kalıcı bir istikrarın temin edilmesi sağlanacaktır" diye konuştu.

 

Ortadoğu

Davutoğlu, Ortadoğu konusunda da yoğun bir yıl geçtiğini, yılın başında Gazze'de başlayan savaşın bütün süreçleri olumsuz etkilediğini ve Suriye-İsrail görüşmelerinin askıya alındığını hatırlatarak, Türkiye'nin Gazze savaşı sırasında takip ettiği politika ile hem ilkeli, hem de realist bir tavır sergilediğini kaydetti.

"İlkeli, çünkü Gazze'deki insanlık dramına seyirci kalmamıştır, bundan sonra da çevre bölgelerde olabilecek herhangi bir insanlık trajedisine seyirci kalmayacaktır. Bu bir insani borçtur, tarihi bir borçtur" diyen Davutoğlu, bu politikanın aynı zamanda realist olduğunu, çünkü savaş süresince ateşkesin gerçekleşmesi için en etkin çabaları Türkiye'nin gösterdiğini belirtti. Davutoğlu, Gazze ve Filistin konusunda uluslararası toplumun bir an önce harekete geçmesini beklediklerini bildirdi.

Davutoğlu, Türkiye'nin Suriye-İsrail görüşmelerinde önemli bir mesafe almış bir ülke olarak bundan sonra da her türlü sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğunu belirterek, "Ta ki taraflar bu sürecin yürütülmesi konusunda mutabık kalsınlar ve Türkiye'nin katkısına açık olsunlar" dedi.

Lübnan'da iç barışın sağlanmasının bölge için önemine işaret eden Davutoğlu, Türkiye'nin buna ciddi katkılar yaptığını belirtti. Davutoğlu, Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin Ankara ziyaretinin planlandığını, Suriye-Lübnan ilişkilerinin gelişmesinden en büyük mutluluğu kendilerinin duyduğunu ve bunun aynısını Suriye-Irak ilişkileri için de dilediklerini kaydetti.

İran konusunda da nükleer programla ilgili müzakerelerin barışçıl yollarla sonuçlandırılmasını istediklerini bildiren Davutoğlu, bölgede yeni gerilimler, yeni çatışmalar istemediklerini ve bunun için de "gece gündüz çalıştıklarını" belirtti.

Davutoğlu, önümüzdeki dönemde Afganistan konusunda hem üçlü zirve, hem de bölgesel bir toplantı yapabilmek için çalışmaların sürdüğünü, Afganistan'da Türkiye'nin her türlü faaliyet ve desteğinin güçlü bir şekilde devam ettiğini hatırlattı.

Türkiye'nin 2009 yılında uluslararası örgütlerdeki rolünün çok arttığını, 2010 yılında da Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi üyeliği çerçevesinde Afganistan koordinatörlüğünü üstleneceğini kaydeden Davutoğlu, ayrıca terörizmle mücadele komite başkanlığının da üstlenileceğini belirtti.

Dışişleri Bakanı, 2009 yılında Afrika'ya 10 yeni büyükelçi atadıklarını, önümüzdeki aylarda Meksika'da yapılacak Latin Amerika zirvesine davet edildiklerini, Latin Amerika'da iki olmak üzere toplam 26 yeni dış temsilciliğin devreye girdiğini, enerji alanında da Nabucco projesinin hayata geçirildiğini anımsattı.

Davutoğlu, daha sonra şunları söyledi:
"Zihnimizdeki Türkiye vizyonunu hayata geçirdik. Bu Türkiye vizyonunda AB üyeliği gerçekleşmiş, komşu ülkelerle entegrasyonu sağlanmış, tam bir barış havzası kurmuş, komşu havzalarda etkin bir çaba ile buralarda düzen kurucu bir rol üstlenmiş, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş, dünyanın her köşesinde temsil edilen, dış temsilcilikleri dünyanın her alanını kapsayan, küresel her soruna çözüm oluşturan bir Türkiye. Küresel krizlerin çözüm adresi olan bir Türkiye. Bölgesel vizyonları gerçekleştiren bir Türkiye ve 21. yüzyılda siyasal, ekonomik ve kültürel alanda dünyanın en etkin ilk 10 ülkesi arasına girmiş, güçlü ve büyük bir Türkiye. Bizim 2023'te kutlayacağımız 100. yılda bulacağımız Türkiye vizyonu budur."

Dışişleri Bakanlığı mensuplarının büyük fedakarlıklar ve dar imkanlarla çalışmakta olduğunu söyleyen Davutoğlu, bu amaçla Bakanlığın güçlendirilmesi gerektiğini de vurguladı.

 

İran'ın nükleer programı

İran'ın nükleer programı ve zenginleştirilmiş uranyumun takasına ilişkin girişimlerinin sorulması üzerine Davutoğlu, son 3-4 ay içinde Türkiye'nin üzerine düşeni yapmaya çalıştığını belirterek, 13 Eylül'deki Tahran ziyaretinde, Başbakan Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın ziyaretleri sırasında bu konunun kapsamlı şekilde ele alındığını belirtti.

Davutoğlu, bu konudaki politikaları "çok net ve açık" olarak nitelendirdi. Bu politikanın ilkesel bir pozisyon olduğunu kaydeden Dışişleri Bakanı, birinci unsur çerçevesinde İran dahil, bütün ülkelerin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve yerleşmiş kriterlere uygun şekilde barışçıl nükleer teknoloji sahibi olmasının hakkı olduğunu bildirdi. Bu hakkın sınırlanamayacağını, teknolojinin insanlığın malı olduğunu ve dolayısıyla bu hakkın sınırlanmaması gerektiğini kaydeden Davutoğlu, "Bu, Türkiye için de, İran için de, başka ülkeler için de geçerlidir" dedi.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ikinci husus olarak da, nükleer silahların nerede olursa olsun bütün insanlar için tehdit teşkil ettiğini vurguladı. "Bizim nükleer silahları bir şekilde mazur gösterecek bir argümanı kabul etmemiz mümkün değildir" diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Terör dengesine dayalı bir barışı kabul etmiyoruz. 'Bir ülkede nükleer silah olursa ötekinde de olsun ve denge sağlansın' anlayışı geçmişte bütün insanlığı riske etmiştir. Biz terör dengesini dayalı bir barış istemiyoruz. Biz muhabbet dengesine, barış ve düzen dengesine dayalı bir barış istiyoruz. O nedenle hiçbir ülkenin nükleer silah elde etmesi konusundaki çabası doğru bir politika değildir. Daha da özeli bölgemizde nükleer silah istemiyoruz. Orta Doğu bütün zenginliğine rağmen bu şekilde yaşanan gerilimler yüzünden yıllar kaybetti. Artık yeter. Bölge imkanlarını sınırlayan gerilimler ve yaptırımlar istemiyoruz."

Davutoğlu, üçüncü husus çerçevesinde de bütün bu sorunların diplomatik yollarla ve uluslararası hukuka saygılı olarak çözümlenmesi gereğine işaret etti. Türkiye'nin bu konuda aktif bir politika sergilediğini kaydeden Davutoğlu, bu sorunun çözümlenmesinin Türkiye'nin milli çıkarları için de önemli olduğunu ifade etti. Davutoğlu, sorunu çözme çabalarıyla ilgili olarak, şu aşamada detay vermesinin doğru olmadığını, çalışmalar belli bir noktaya geldiği zaman kamuoyu ile paylaşacaklarını bildirdi.

 

Kafkasya hedefi

Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığında 2009 yılını değerlendirdiği basın toplantısında, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin takvime bağlanması konusunda, kendilerinin yaklaşımlarının hep pozitif senaryolar üzerinde olduğunu, negatif senaryolardan hareket eden yaklaşımlarla başarıya ulaşılamayacağını ifade etti.

Davutoğlu, "Bizim ulaşmak istediğimiz Kafkasya hedefi ne? Kafkasya ilişkileri içinde Türkiye-Ermenistan ilişkileri özel bir önem taşıyor. Buna komşu ülke ile ilişkilerin normalleşmesi olarak bakıyoruz, ayrıca bunu bir vizyonun parçası olarak görüyoruz. Kafkasya'da kapsamlı bir normalleşme gerçekleşirse bu bütün Kafkas halkları için hem büyük bir başarı olacak hem de büyük bir imkan olacak. Biz bu hedefe doğru yürüyoruz" dedi.

Sürecin doğal seyrinde devam ettiğinin altını çizen Davutoğlu, 3 yıl önce kimsenin Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin bu seviyeye geleceğini tahmin edemediğini, ancak kendilerinin bu hedefi görebildiğini kaydederek, şimdi doğal seyri içinde bu hedefe ulaşılacağını gördüklerini ifade etti.

Bu hedefin kalıcı olması için bölgesel kontekslerin de uygun olması gerektiğini belirten, Davutoğlu şöyle konuştu:
"Donmuş krizler bir tarafta varken, uluslararası hukuka aykırı işgal bir tarafta devam ederken, tek ayaklı bir normalleşmenin gerçekleşmesi gerçekçi değildir. O bakımdan biz şundan büyük bir mutluluk duyuyoruz; Türkiye- Ermenistan normalleşmesine paralel olarak Minsk sürecinin büyük bir ivme kazanmış olması hem Türkiye'nin hem Ermenistan'ın hem Azerbaycan'ın hem de Minsk eşbaşkanlığının ortak başarısıdır. Bu ivme kazanan Minsk sürecinin önümüzdeki günlerde daha da ivme kazanması herkesin menfaatinedir."

Hükümet olarak bu konuda üzerlerine düşeni yaptıklarını ve protokolleri Meclise gönderdiklerini kaydeden Davutoğlu, bunun Meclisin takdirinde olduğunu ifade etti.

 

Suriye-İsrail

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye ile İsrail arasında Türkiye'nin arabuluculuğu ile ilgili İsrail'den son zamanlarda gelen açıklamaların sorulması üzerine, İsrail'in kendi iç tartışmalarını değerlendirmeyeceğini, ancak Türkiye ile ilgili açıklamalara İsrail'in kendi içinden de sert tepkiler geldiğini belirtti.

Davutoğlu, "Biz İsrail'in barış perspektifine dayalı bir siyasetinin kendi çıkarına da olduğunu düşünüyoruz. O bakımdan biz ciddi bir teşebbüs gördüğümüzde elimizden geleni yaparız. Tabii bu egemen devletler olarak Suriye ve İsrail'in alacağı karara bağlıdır. Biz hiçbir barış girişimimize Türkiye'nin prestiji açısından bakmadık, bunu doğru da görmeyiz. Arabuluculuğun hedefi barış olduğu için önemlidir yoksa arabuluculuk bizatihi kendisi önemli değildir. Bu anlayışı gördüğümüzde gerekli çalışmaları yaparız" diye konuştu.

 

Ressamın fırçası

Davutoğlu, "2010 yılında sizi ve bakanlığı en çok meşgul edecek konular nelerdir" sorusuna ise kriz potansiyeli olan birçok konu olduğunu, ancak kendilerinin 2010 yılı planlaması yaparken kriz noktalarına odaklı değil, daha büyük çerçeveye bakarak, 2009 yılında ne eksikleri varsa bunları tamamlamaya dönük adımlar atacağını bildirdi.

Bir ressamın elindeki fırçayla kağıda yanlış bir renk veya çizgi atacağını düşünerek çalışması durumunda ahenkli ve güzel bir resmin ortaya çıkmayacağını söyleyen Davutoğlu, "Ressam kendi kafasındaki tahayyülatı renklerle tabloya yansıttığı zaman iyi bir resim ortaya çıkabilir. Bizim kafamızda bir dünya tablosu var. Bizim zihnimizde etrafımızdaki bölgelerle ilgili bir resim var. Güzel bir resim var. Zihnimizde Türkiye'nin geleceğiyle ilgili çok güzel bir resim var. Şimdi gerek hükümet olarak gerek Dışişleri Bakanlığı olarak bu güzel resmin ortaya çıkması için hangi tonları kullanmak lazım onun çabası içindeyiz. Ya iyi bir resim ortaya çıkacak ya da Türk deseniyle bezenmiş iyi bir kilim ortaya çıkacak. Bunu hep beraber göreceğiz" ifadesini kullandı.

 

Heybeliada Ruhban Okulu

Davutoğlu, 2010'da Heybeliada Ruhban Okulu ile ilgili bir adımın atılıp atılmayacağının sorulması üzerine de Türkiye'de dini özgürlüklerin din farkı gözetilmeksizin en kapsamlı şekilde yaşatılmasının hem insan hakları hem de gelenekler açısından bir zaruret olduğunu belirterek, mensubu olan veya olmayan tüm dinlere saygıyı bir insanlık vazifesi olarak gördüklerini söyledi.

Davutoğlu, varolan hukuki mevzuatlar içinde bu konuda hangi adımlar atılması gerekiyorsa onların da atılacağını kaydetti ve bu konudaki çalışmaların eskiden beri devam ettiğini vurguladı.

Bu özgürlüklerin sağlanmasının Türk kültürünün de bir parçası olarak düşünülmesi gerektiğine işaret eden Davutoğlu, "Bunlar sadece dışarıdan bir talep gibi algılanmaması gerekir. Bu karşılıklı saygı ve özgürlük ortamının iç barışa da getireceği çok pozitif katkılar olacaktır" dedi.

 

Terörün tasviyesi

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, terör örgütünün tasviyesi yönünde Dışişleri Bakanlığının hangi somut adımları atacağı yönündeki bir soruya karşılık, daha önce çizdiği gelecekteki Türkiye tablosunda terörün bulunmadığını belirtti.

Davutoğlu, "Biraz önce çizdiğim Türkiye'ye ulaşabilmek için bütün vatandaşlarının onur içinde, gönlü huzur içinde bir Türkiye sağlamamız lazım. Terör tehlikesinin olmadığı, vatandaşlık bağlarının güçlendiği, aidiyet hislerinin bütün ülkemizde en güçlü şekilde hissedildiği bir Türkiye. Türkiye'ye aidiyet 72 milyon vatandaşımızın benimsediği güçlü bir aidiyet bağıyla sağlanırsa bu hedef gerçekleşir. Dolayısıyla terörün Türkiye'de tümüyle etkisiz hale getirilmesi hükümetimizin ve bütün devlet kurumlarımızın en temel hedeflerinden biridir, onun için atılması gereken her adım atılacaktır" diye konuştu.

Davutoğlu, terörün istismar ettiği alanları yok etmek için özgürlükler alanında Türkiye'nin evrensel standartlara ulaşacağını bildirdi. Terörün ortadan kalkması için çok kapsamlı çalışmalar yürüttüklerini ve çeşitli vesilelerle Irak ile yapılan görüşmelerde de bu konunun gündeme geldiğini kaydeden Davutoğlu, Suriye ile bu alanda tam bir mutabakat içinde olunduğunu ve AB ülkeleriyle de çok yoğun diplomatik temasların mevcut olduğunu dile getirdi.

Davutoğlu, "Bütün Avrupa'da teröre sağlanan finansal ve lojistik desteğin kesilmesi konusunda ciddi bir çaba içindeyiz ve bu konuda bütün Avrupa ülkelerinden gayret ve destek bekliyoruz" dedi.

Terörle mücadelenin ülke içinde de devam ettiğini ancak bu mücadelenin Türkiye'nin demokratik alanının daraltılarak yapılmaması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, "Demokratik alan genişledikçe terörün alanı daralır. Demokratik alanları daraltarak terörü yok ederiz anlayışı doğru bir yaklaşım değildir. Türkiye'nin geleceği güçlü bir siyasi meşruiyet zeminine dayanır. Güçlü meşruiyet ise şudur; özgürlük ve güvenliği karşı karşıya getirmeyeceksiniz" ifadesini kullandı.

Davutoğlu, hedeflerinin yurttaşların en geniş özgürlük alanlarını temin etmek, hem de güvenlik riskinin yaşanmaması için gerekli her türlü tedbiri almak olduğunu söyledi.

 

Türkiye-Yunanistan

Bakan Davutoğlu, "Türkiye ile Yunanistan ne zaman masaya oturacak" sorusuna karşılık da bu iki ülkenin her zaman masaya oturduğunu belirtti.

Davutoğlu, iki ülkenin birçok uluslararası ve ikili görüşmelerde masayı paylaştığını ifade ederek, "Biz komşuyuz. Coğrafyamız ortak, geçmişimiz ve geleceğimiz ortak. 2010 yılının Türk-Yunan ilişkilerinde çok parlak bir yıl olacağını düşünüyoruz" dedi.

Davutoğlu, Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu ile hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hem de kendisinin çeşitli vesilelerle görüştüğünü hatırlattı.

İki ülke arasında devam eden iktikşafi görüşmelerin gelecekte ivme kazanarak devam edeceğini ifade eden Davutoğlu, iki ülke arasındaki ilişkilerin 2010 yılında daha da hareketleneceğini söyledi.

Bosna Hersek'teki son durumu da değerlendiren Davutoğlu, Bosna Hersek halkının çok acı hatıraları bulunduğunu ve bu hatıralarla gelecek kurmanın zor olduğunu kaydederek, "Ancak bunun da unutulması mümkün değil. Yeni bir Bosna Hersek inşa edilmeli ve bu yeni Bosna Hersek'te bütün etnik, farklı dini inançlara sahip gruplar barış içinde yaşamalı ama Bosna Hersek devletinin işleyen güçlü bir yapısı da olmalı" dedi.

Davutoğlu, kendilerinin AB, NATO ve İslam Konferansı Teşkilatının Bosna Hersek konusunda çalışmaya davet ettiklerini, gelecekte de bu konuyu yakından takip edeceklerini ifade ederek, arzularının NATO üyesi olmuş, AB'ye girmiş, iç barışını sağlamış, Balkanlarda istikrarın temel referanslarından, güçlü bir devlet yapısına kavuşturulmuş bir Bosna Hersek olduğunu belirtti. Davutoğlu, Türkiye'nin her zaman Bosna Hersek'in yanında olacağını vurguladı.