David I. Kertzer'den "Papa ve Mussolini"
David I. Kertzer, “Papa ve Mussolini” isimli kitabında; XI. Pius’un geçmişiyle birlikte, ilkin yakınlaştığı Duçe’den daha sonra uzaklaşmasını ve faşizmin Avrupa’da yükselişe geçişini anlatırken Katolik Kilisesi’nin İtalya’da rejimin kaldıracı hâline geldiğini hatırlatıyor.
Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki
Gençlik yıllarında, gazeteci ve hızlı bir sosyalist olan Benito Mussolini,1918’den sonra şiddeti ve savaşı savunduğu için İtalya Komünist Partisi’nden ihraç edildi. İtalya’yı, Avrupa’da sözü geçen bir ülke konumuna getirme amacıyla uyuma ve disipline dayalı Ulusal Faşist Parti’yi kurup 1922’de iktidarı ele geçirdi, daha sonra sokağa hâkim olacak milisleri (Kara Gömlekliler’i) sahneye çıkardı. Mussolini’nin, 1930’dan sonra Naziler ve diğer müttefikleriyle imzaladığı antlaşmalara göre, üretime katılmayan ve “ârî” olmayanlar, kurulacak “Yeni Avrupa”da barınamayacaktı.
Mussolini’nin, yıllar önce epey gücendirdiği ve Hitler’in yıldızının bir türlü barışmadığı Katolik Kilisesi’ni de ikna etmesi, daha doğrusu denetim altına alması gerekiyordu. 11 Şubat 1929’da imzalanan ve Roma ile Katolik Kilisesi arasındaki soğukluğa son veren Lateran Antlaşması’yla Duçe, kitleleri etkileyip yönlendirmek için önemli bir müttefik kazanmakla kalmadı, devlet ve Kilise bütünleşmesiyle İtalya’nın kuruluşundaki ilkeyi tersine çevirdi. David I. Kertzer, Papa ve Mussolini isimli kitabında bu süreci; XI. Pius’un geçmişiyle birlikte, ilkin yakınlaştığı Duçe’den daha sonra uzaklaşmasını ve faşizmin Avrupa’da yükselişe geçişini anlatıyor.
TARİHÎ KAVŞAK
1922’de, XV. Benedictus’un halefini seçmek için on dördüncü kez toplanan kardinaller; daha çocukken papaz olmaya karar veren, 1918’de selefi tarafından özel temsilci sıfatıyla gönderildiği Polonya’nın Kızıl Ordu tarafından işgaliyle komünizmden nefret etmeye başlayan Archille Ratti’yi yeni papa ilan etmişti. Seçimin hemen ardından XI. Pius adını alan Ratti ile Mussolini tarihi bir kavşakta karşılaştı: İtalya ve Vatikan arasında imzalanan Lateran Antlaşması; faşist rejimi meşrulaştırıp Ulusal Faşist Parti’nin kitlesini artırmak için papaya ihtiyaç duyan Mussolini ile Katolik Kilisesi’ni İtalya’da yeniden söz sahibi yapmak için Mussolini’ye bel bağlayan XI. Pius’u zirveye çıkarmıştı. “Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi” XI. Pius, 1939’da ölüm döşeğindeyken Duçe’yi ilahlaştırdığının farkına varınca fizikî acılarına ruhsal olanlar da eklenmişti. Bu da yetmezmiş gibi Vatikan’ın hoşlanmadığı Hitler, Mussolini’nin en önemli müttefiki olurken ikili; “zararlı”, “fazlalık” ve “düşman” diye nitelediği Yahudilere karşı sistematik katliamlara girişerek Avrupa’da bir şiddet dalgası başlatmıştı.
Bazı Vatikan temsilcileri, Mussolini’yi Hitler’i taklit etmekle suçlayan XI. Pius’un bu “hatasını”, otoriter devletin kendilerine sağladığı imkân ve imtiyazlardan mahrum kalmamak için düzeltmeye uğraşırken papa, Vatikan’daki casusları açığa çıkarıp Duçe’nin politikalarını eleştiren bir konuşma yapmayı planlamış ama ömrü buna yetmemişti.
Ratti, komünist devrim korkusunun İtalya’yı sardığı günlerde papa seçilirken “Aydınlanma’nın ve sosyalizmin panzehir”i dediği faşizmi halka zerk eden Mussolini, faşizmin oklarını, Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilginin yegâne sorumlusu olarak gördüğü eski yol arkadaşları sosyalistlere çevirince Vatikan, onun hışmından kurtulmuştu.
Koyu Katolik bir ailenin evladı olan ve çocukluğunu papazlık hayalleriyle süsleyen Ratti’nin papa seçildiği günlerde Mussolini, başlattığı “kutsal yürüyüş”le “Yeni İtalya”nın temellerini atıyordu. İlkgençlik yıllarında sosyalist ve devrimcileri kahramanlaştıran Mussolini ile azizler ve papaları ilah belleyen Ratti, 1922’de İtalya’nın ve Vatikan’ın en tepesindeydi.
KATOLİK-FAŞİST DEVRİM
Kertzer, Ulusal Faşist Parti’nin politikaları ve Kara Gömlekliler’in eski İtalya’ya (yerel kiliselere ve papazlara da) saldırılarına karşı XI. Pius’un dile getirdiği eleştirileri anımsatırken Mussolini’nin, yaşananları engelleme kudretinin yalnızca kendisinde olduğunu söyleyerek mevcut durumu organize edip kullandığını anımsatıyor.
Mussolini, “faili meçhul” saldırılarla Vatikan’ı sıkıştırırken Kilise’ye maddi ve manevi imtiyazlar sağlıyor, kardinaller ve üst düzey bazı yöneticiler de Duçe’yi destekliyor. Vatikan’daki kimi yöneticiler, “Ulusal Faşist Parti üyesi birkaç deli”nin, Duçe’nin Kilise’yle iyi ilişkiler kurma çabasını gölgelememesi, hatta Halkçı Parti’yle kıyaslandığında faşistlerin Kilise için yaptığı yardımları unutturmaması gerektiğini düşünürken sosyalistleri yıldırma harekâtına hiç ses çıkarmayınca faşist devrimin, Katolik-faşist devrime dönüştüğü İtalya’da demokrasi uzun bir komaya giriyor. XI. Pius’un, “İsa’nın özel korumasında” diyerek kutsadığı Duçe; grevleri yasaklayıp faşist olanlar dışındaki sendikaları kapatıyor, muhalif milletvekillerini tutuklatıyor ve idamı yeniden uygulamaya koyuyor.
Ancak 1930’larla birlikte, Nazizmin Kilise’yi hiçe sayan uygulamalarını onaylayan Mussolini, XI. Pius’u endişelendirmeye başlıyor. Kertzer’e göre bunun kaynağında faşizmin, kendisini siyasallaşmış bir din gibi göstermesi ve Mussolini’nin savaş hayalleri yatıyor. “Yeni imparatorluk” düşlerinin, bazı Vatikan yetkilileri ve kardinaller için Duçe’nin protokolü ve himayesine girme fırsatı yarattığı ortamda, XI. Pius’un etrafında savaş kışkırtıcılığı yapan bir grup beliriyor. Kertzer’e göre Katolik düşmanı Nazilere, topyekûn savaşa, İtalya-Almanya yakınlaşmasına ve Kral III.Vittorio Emmanuele’nin basiretsizce onayladığı ırk yasalarına muhalifliği nedeniyle Mussolini tarafından tecrit edilen XI. Pius, büyük bir rahatsızlık duyduğu “Her şey devlete ait olmalı” fikrine karşılık “İnsan tümüyle Kilise’ye aittir” diyor. Olup bitenlere dair basının sessizliği de papayı çileden çıkarıyor.
Kertzer, papanın yalnızlaştırılmasında, halefi ve Mussolini’nin Vatikan’daki en önemli müttefiki Kardinal Eugeneo Pacelli’nin başrol oynadığını da not ediyor. XI. Pius’un 1939’daki ölümüyle papa seçilen ve XII. Pius adını alan Pacelli, Nazilerle ılımlı ilişkiler geliştirip Duçe’ye sadık kalırken İkinci Dünya Savaşı arifesinde, İtalya’nın ve Mussolini’nin yolundaki taşları tek tek ortadan kaldıran bir aktöre dönüşüyor.
Kertzer, kitabında geçmişten bugüne seslenen tarihî bir hikâye anlatmış: XI. Pius’un farkına vardığı tehlikelerin yanı sıra Duçe’nin bürokratlarının, faşizmi savunan Vatikan temsilcilerinin ve XII. Pius’un, İtalya-Almanya ortaklığıyla birlikte Avrupa’yı ve dünyayı felakete sürükleyen hamlelere göz yumuşu, hatta bundan menfaat sağlayışı gibi hakikatler ise söz konusu hikâyenin merkezinde.
Papa ve Mussolini / David I. Kertzer / Çeviren: Ahmet Arslan / Ayrıntı Yayınları / 560 s.