Darragh McKeon'dan 'Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor'
Darragh McKeon’ın “Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor”u, Çernobil’in yok ettiği ya da yeniden yarattığı hayatların romanı. Kitap, bazıları için elde kalan tek şeyin geçmiş olduğunu ve onun vefa istediğini de hatırlatıyor.
Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki
Sovyetler Birliği’nin çöküşünü 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışına tarihleyenler de var 1991’de SSCB’den ayrılan devletlerin art arda bağımsızlığını ilan edişine de. Bunun ötesinde, 1980’lerde Gorbaçov’la başlayan yenileşme hareketi ve 26 Nisan 1986’daki Çernobil felaketinin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasında dönüm noktaları olduğunu söyleyenler çoğunlukta. Özellikle Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen patlama, bir devrin bitişine işaret ediyordu. Çernobil’in izleri filmlere, belgesellere ve kitaplara konu oldu. Bu kitaplardan biri de Darragh McKeon’ın kaleme aldığı Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor.
Kitabın başlığı, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da geçirdiği ve modernitenin akıl ile mantık anlayışını yermek için sarf ettiği bir cümle. Hatta Zygmunt Bauman’ın, moderniteyi eleştirirken kullandığı “akışkanlık” kavramı da buraya dayanıyor.
Dokuz yaşındaki bir piyano dâhisini, mutsuz evliliğinin etkilerinden kurtulmak için işine sarılan bir cerrahı, rejime muhalif bir kadını ve Ukrayna kırsalındaki köylü bir çocuğu bir araya getiren de Çernobil’deki patlama.
IŞILTILI BİR SABAH
1986’da dokuz yaşında olan dâhi piyanist Yevgeni’nin gördüğü manzaranın dışında, kendisini işine kaptıran ve başarısız bir evlilikten mustarip cerrah Grigori ameliyathanenin steril ve düzenli ortamına hayran; bu, hatasızlığın değilse bile özensizliğin ötesine geçmesini kolaylaştırıyor. On üç yaşındaki Artyom ise Ukrayna’nın kırsalında ava çıkacağı ve deyim yerindeyse “erkek olacağı” ânı beklerken ölen babuşkasının (büyükannesinin) bedenini hatırlıyor. Nisan 1986’da uyandığı bir sabahı, diğerlerinden farklı yapansa gözüne çarpan ışıltı: Hemen her şeyin renginin değiştiği ya da ona öyle geldiği sabah, Artyom’un içini heyecanla dolduruyor. Ona böyle hissettiren, belki de eline alacağı tüfek, av için ilk defa namluya süreceği fişek.
“Asla batmaz” denen Titanic gibi herhangi bir kaza yaşanma olasılığı bulunmadığı söylenen Çernobil Nükleer Santrali aynı noktada buluşurken yazarın kitabına isim olarak seçtiği ve modernitenin tekinsizliğini vurgulayan cümle de yatağını buluyor.
Sonrasında yaşananları, az çok aşina olduğumuz görüntülerden biliyoruz: Çernobil’de söndürme çalışmalarına katılan görevlilerin aynı gün hastalanması, Pripyat’ın birkaç saat içinde hayalet şehre dönüşmesi, ülkenin her yanından kente gelen bürokratlar, Ukrayna’nın ve Belarus’un patlamadan diğer yerlere göre ilk anda daha çok etkilenmesi...
“ZEHİRLİSİNİZ SİZ”
Patlamanın kendisi kadar sonrasında yaşanan tahliye, hastalıkların teşhisi ve acil tedavi süreci de trajik. Bu durumu, pek çok insana “zehirlisiniz siz” denmesi özetliyor. Yani “biraz radyasyon iyidir” cümlesinin tam zıddı bir durum var ortada. Zehirli olanlar ve zehirli olduğuna inanılanlar ile sağlıklı insanlar arasına inşa edilen görünmez duvarlar kitabın odağında: Hayalete dönen Pripyat’tan çıkarılan ve zombi muamelesi gören insanları, karakterlerinin de içinde yer aldığı geniş bir kalabalık yardımıyla resmediyor yazar.
McKeon, Sovyetler’de hüküm süren; doğrunun, yanlışın ve grinin bulunmadığı sistemin, sıradan insanların hayatını nasıl etkilediğini anlatıyor aslında. Televizyonda Pripyat’tan görüntülerin yer aldığı sahneleri aktaran satırlarda, “her şeyin normal” gibi gösterilme çabası da yine bu sistemin bir parçası: Arkaplanında Çernobil Nükleer Santrali’nin olduğu nehirde yüzenler, süt sağan kadınlar, ölçülen radyasyonun “zararsız” seviyede çıkması, nehirdeki balıklarda radyasyon bulunmaması...
McKeon, 2011’e yaptığı bir atlamayla kitaptaki karakterlerden Maria’nın gözünden olanı ve biteni aktarıyor: “Üç yıldan daha az bir süre sonra Berlin Duvarı yıkılmıştı, ondan iki yıl sonra da Sovyetler Birliği resmen dağılmıştı. Herkes özgürlüğüne kavuşmuş ve o özgürlüğü ülkeden elde edeceği pay uğruna birbirinden kurtulmak için kullanmıştı. Herkes birbirini olabildiğince çok ve hızlı kazıklamıştı.”
Romanda belli bir noktadan sonra anlatılan bu dönüşüm, eski kültürün günden güne yok olması ve onun yerini bambaşka alışkanlıklar ile ölçülmesi güç tepkilerin almasına işaret ediyor. Çernobil, bu bakımdan bir eşik. Öte yandan, yok ettiği ya da geri döndürülemez şekilde değiştirilenlerin arasından sıyrılmayı başaran yeni hayatların romanı hâline geliyor Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor. Bazıları için elde kalan tek şeyin geçmiş olduğunu ve onun vefa istediğini de hatırlatıyor.
Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor / Darragh McKeon / Çeviren: Özlem Yüksel / Doğan Kitap / 384 s.