Dans eden formlar ve düşünceler
Kuzey Avrupa’nın en önemli sanat metropolü olan Stockholm, yaz aylarında sergiler, festivallerle büyüsünü daha da artırır.
Necmi SönmezKuzey Avrupa’nın en önemli sanat metropolü olan Stockholm, yaz aylarında sergiler, festivallerle büyüsünü daha da arttırır. Çünkü tatile giden İsveçliler kenti adeta turistlere bırakırlar. Belediyenin bisiklet servisi sayesinde şehir adeta ziyaretçilerin avucunun içindedir. Açık hava konserleri de, müzeler de ücretsiz olduğu için, sanatın özgürleştirici ve demokratik karakteri daha da ön plana çıkar.
İlk durak Moderna Museet
Stockholm sanat dünyasının kalbi, Moderna Museet’te atar. Sahip olduğu etkileyici Modern ve Çağdaş sanat koleksiyonunu farklı sunumlarla izleyicilere açan bu dünya müzenin girişinde izleyiciler, Calder’in hareketli heykellerinin yanı sıra, yeni yerleştirilen Björn Levin’in Lenin Monument ve Thomas Schütte heykelleriyle karşılar. 1958’de kuruluşundan 1973’e dek bu müzeyi şekillendiren sanat tarihçisi Pontus Hultén (1924-2006) olmuştur. Moderna Museet, Hultén’in arşivini ve koleksiyonunu satın alarak, 2008’de kamuya açmış ve onun adına bir açık arşiv (Hulten Study Gallery) kurmuştu. Sürekli değişen içeriğiyle, “Avrupa merkeziyetçi” çağdaş sanat tarihinin nasıl yazıldığını ortaya koyan bu açık arşivde, güncel olarak Dan Graham’ın videosu gösteriliyor. Bu yaz, kapsamlı dört güncel serginin yer aldığı müzede, Loulou Cherinet’in video çalışmalarının dikkati çektiğini görüyoruz.
‘Tasarıma Karşı’
Moderna Museet ile aynı çatı altındaki The Swedish Centre for Architecture and Design’da yer alan Josef Frank retrospektifinin başlığı son derece ilginç: “Against Design / Tasarıma Karşı”. 20. yy. mimarlığına damgasını vurmuş olan Frank (1885-1967), kendisinin de parçası olduğu Modernist Mimariyi eleştirmesiyle tanınıyor. Sergide, Frank’ın mimari eserlerinin yanı sıra gerçekleştirdiği sayısız tasarım objesiyle, daha sonra “Accidentism/Raslantısallık” ismini vereceği akımı ait teorik çalışmalar yer alıyor. Mimarinin ve tasarımın süs objesi değil, estetik eğitimi sağlayan bir göz terbiyecisi olduğunu ortaya koyan retrospektifte, formları dans ettiren kavramsal düşünceler, tarihsel bağlamı içinde sunuluyor. Viyana Modernizm’nin doğuşunu gerçekleştiren ekip içinde olan Frank, Nazilerin gölgesini üstünde hissedince Stockholm’e, ardında New York’a yerleşerek üretmiş. Sergi sanatçının zamanaşımına uğramayacak denli güçlü, ironik bir karaktere sahip olduğunu ortaya çıkarıyor.
Hiçlik zamanı durdurunca
Artipelag, Stockholm’den bir saatlik tekne turuyla erişilebilen bir sergi alanı. Giorgio Morandi’nin resimleriyle Edmund de Waal’ın seramiklerinden oluşan sergi, her şeyden önce adeta ışık denizi içinde yüzen bir karaktere sahip. Morandi’nin etkisini yitirmeyen natürmortlarıyla de Waal’in tek renkli seramiklerinin kurduğu diyalog etkileyici. Serginin en ilginç parçası ise de Wall’ın büyük babasının kitaplığına gönderme yapan çalışma. Boş duran kitap rafındaki hacimler, Morandi’nin tablolarında karşılaşılan hiçlik, zamanın adeta durmuş olduğu hissiyle birleşince ortaya yeni düşünsel formlar çıkıyor.