Cumhuriyet: Yeni gün, yeni söz (07.03.2015)
Direnmeye, örgütlenmeye, bir güç oluşturmaya ihtiyaçımız var ama bunun için öncelikle bir şey gerekiyor. Bir cümle! Ne diyeceğiz?
Ece TemelkuranCumhuriyet gazetesi de 1924’ten beri “Gazete artık eskisi gibi değil!” söylenmesidir az buçuk. Fakat öyle olur böyle olur, kurum devam eder. İçine girenler onu değiştirirken, kurum kapıdan girenlere kendi biçimini verir.
Her şeye rağmen yuvarlanıp gitme, gelgitten sonra ayakta kalabilme gücüne kurum denir.
Bu yüzdendir zaten; düşenler düşer, kalan sağlar bizimdir. Bu son cümlenin içi -Ah! Ah!- aslında bir kırık kalpler mezarlığıdır...
Yeni söz
Türkiye için ise bu gazete...
Hepimiz biliyoruz ki bir çılgınlık zamanından geçiyoruz. Ülkeyi delilik yönetiyor.
Bütün kavramların birbirine girdiği, değerler sisteminin altüst olduğu, “Belki de birileri bizi delirtmeye çalışıyor” diye düşünecek kadar şaşkınlaştığımız bir zaman.
Propaganda filmlerinin zorla izlettirildiği bir dönem bu, “tehlikenin farkındayız” artık hepimiz.
Bu durumdan nasıl çıkacağımıza dair bir fikrimiz var elbette ama bunun nasıl olacağı konusu epey karışık. “Mülkü” devam ettirebilecek kadar bile asgari adaletin tesisi için siyasal ve yargısal yollar bunca tıkanmışken sokakta olacaklardan korkuyoruz.
Direnmeye, örgütlenmeye, bir güç oluşturmaya ihtiyacımız var ama bunun için öncelikle bir şey gerekiyor. Bir cümle! Ne diyeceğiz? Evet, her şeyden önce söz olması gerekiyor.
Bu sözü üretmek, toplumda oluşan duyguyu, düşünceyi bir cümleye dönüştürebilmek için söz işçilerinin çalışması gerekiyor.
“Yeni günü” yeniden oluşturmak için önce yeni söz lazım bize.
Nasıl demeli?
Kurum, yeninin eskiyi dönüştürmeye çalıştığı bir devinimdir. Yeterince iyiysen, yeterince dirayetliysen ve ortaya koyacakların zamanın ihtiyacını karşılıyorsa kurumda bir iz bırakabilirsin.
Fakat her yenide eskinin derin bir izi vardır. Bu sebepten, bana sorarsanız, Cumhuriyet’in yeni cümlesi, eski ile yeninin mümkün olan en mükemmel birleşimi olacak. Eskide olan kıymetli ile yenide olan tazelik birleşecek. Bana sorarsanız yeni Cumhuriyet, Gezi’de gençlerin etrafına el ele zincir kuran “Cumhuriyetçi teyzelere” benzeyecek:
“Bize güvenin!”
Kâğıttan bayrağını biber gazına karşı sallayan ulusalcı amcayı elinden tutup kurtarmaya çalışan Kürt genci gibi olacak:
“Çıkacağız buradan, merak etme!” Anti-kapitalist Müslüman genç, kadınların gözlerine Talcidli su sıkan komünist gençler gibi olacak: “Geçecek! Az kaldı. Ha gayret!”
Böyle olacak diyorsam, böyle olsun diye yani. Yeni söz hep beraber olsun, kalabalık bir sofra gibi, eksilterek değil çoğalarak. Kimse doymadan kalkmasın, söz de ekmek gibi paylaştıkça artsın. Nâzım Hikmet’in şiirin sonunda uyaksız olsa da söylemeyi tercih ettiği gibi:
“İnsanlara inanmalıyız.”
Bi’ ekmek, bi’ Cumhuriyet
Türkiye Cumhuriyeti bir kurum. En çok sevenin bile şikâyeti çoktur. Zira başından beri dertli bir kurumdur.
Ama işte -İbn Haldun’a selamla- coğrafyamızın kaderi de budur. Bizim için, bu ülkede doğmuş, kaderi bu coğrafya olanlar için şimdi tek çıkış yolu söyleyecek yeni sözünü bulabilmektir.
Şimdi bize o sözü haddeden geçirip söyleyenler lazımdır. İç rahatlığıyla, hiç şüphe duymadan sabahları “Bi’ ekmek bi’ Cumhuriyet” deyip yola revan olmak kim bilir hepimize ne iyi gelecektir.
Sözünü dimdik, tereddütsüz söylemek kim bilir ne büyük bahtiyarlıktır.
Bu söze, bizi çoğaltan ve güçlendiren bu söze tez zamanda kavuşmak dileğiyle. Yolumuz açık olsun...