Cumhuriyet, Sosyalistlerindir de...
Türkiye’de ayağı yere basan ve bağımsız davranabilen sosyalist, sol hareket, her zaman Atatürk’ün uygarlıkçı, halkçı atılımına ve Cumhuriyet devrimine saygılı olmuştur. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın dünyadaki ezilen ulusların devrimlerine öncülük ettiğinin, demokratik devrimin emeğin özgürleşmesi yolunda büyük bir sıçrama yarattığının hep bilincine varmıştır.
Işık Kansu“Türkiye Cumhuriyeti, bir milli kurtuluş savaşı sonunda kurulmuş ilk Cumhuriyettir. Bundan dolayı sömürgecilik ve sömürme sistemleri üzerine kurulmuş öteki Cumhuriyetlere benzemez. Bunların insanlık hazinesine mâl olmuş değerlerini benimsemekle beraber, bizim Cumhuriyetimizin milli Kurtuluş Savaşı’ndan doğmuş olmanın verdiği özellikleri vardır. Bizim Cumhuriyetimiz, emperyalizme karşı, her türlü sömürücülüğe karşı, devrimci, dünya barışından yana, kıskançlıkla bağımsız, halkçı bir idare şeklidir. Böyle olmak gerekir.
Büyük Millet Meclisi Hükümetinin 1920 Kasım’ında yayımladığı ‘Halkçılık Beyannamesi’ ve ölümsüz Başkumandan Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki birçok söylevleri, yeni devletin özelliklerini, halkçı karakterini ve daha önce kurulmuş devletlerden hiçbirine benzemediğini kesinlikle belirtmiştir. Savaştan sonra kurulacak Cumhuriyetimizin ne çeşit bir Cumhuriyet olacağını göstermiştir. Fakat, Cumhuriyetimizin halkçı karakterini gerçekleştirmesi için sosyal yapıda köklü dönüşümlerin yapılması zorunludur. Bu dönüşümleri emekçi halkımız yurt işlerinde söz ve karar sahibi olarak gerçekleştirecektir.
Cumhuriyetimizin 41. yıldönümünü kutlarken, Kurtuluş Savaşı Türkiyesi’nin amaçlarına ve değerlerine dönmek, bunları günümüzün şartları içinde yeniden canlandırmak hepimize şevk ve heyecan veren bir ülkü haline gelmelidir. Cumhuriyet Bayramımız emekçi halkımıza mutlu olsun, kutlu olsun.” (1964, Sosyal Adalet dergisi, Sayı:8)
Yaklaşık son 50 yıldır; Türkiye’deki solcuların ve Cumhuriyetçilerin ırmağı kendi yatağında birlikte akmaya devam ederken suyu çamurlamak ve bulandırmayı “görev”den sayanlar hep var olmuştur.
Liberal salgın Saray rejimine kapı açtı
1970’lerde solun parçalanması, hiziplere bölünerek birbirinin boğazına sarılması, Cumhuriyet devrimlerinin ve o devrimin halkçı önderi Atatürk’ün küçümsenmesi, hedef tahtasına oturtulması, gençliğinin kafasının bulanıklaştırılması; gücünü, emrini ve silahını küresel egemenlerden alan o sol görünümlü “misyonerler”in sorumluluk alanına girmiştir. AKP iktidara geldikten sonra, bu görevi “yetmez ama evet”çiler ile etnikçiliği ve liberalizmi “solculuk”tan sayan tayfanın üzerine aldığı bilinen bir gerçektir. Kokuşmuş bir hayalet gibi, solun kalelerine, örgütlerine, gençliğin tazecik umutlarına, sol düşüncenin içtenliğine zehirli bir yılan gibi sokulan misyonerlerin sağladığı ortam, Türkiye’yi bugünkü saray yönetimine taşımıştır.
‘Tarihin akışı durdurulamaz’
“Kemalist teyzeler, dinozorlar” diye tanımladıkları Cumhuriyetçiler ve Cumhuriyet devrimini bir özgürlük toprağı sayan sosyalistler hem AKP, hem gericilik, hem de casusluk cemaati ile savaşımını dirençle sürdürürken görevli misyonerler, yabancı fonlarla beslenerek AKP’yi “demokrat”tan, cemaatleri “sivil toplum örgütü”nden, yobazları da “aydın”dan saymış, dolayısıyla “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti”nin adım adım çürütülmesine önayak olmuşlardır. Cumhuriyetçilerin ve solun direnci karşısında yenileyazan boyundurukçular, şimdilerde “kandırılma” gerekçesine de sığınarak teker teker tünedikleri yerlerden ya düşmekte ya da görev yerlerine doğru uçmaktadırlar. İnsanlığın ve Türkiye’nin geleceğinin sol ilkeler ile aydınlanacağına inanan sosyalistler ve Cumhuriyetçilerin yolu ergeç menevişlenecektir. Tarihin akışı durdurulamaz.