'Cumhuriyet, kitaptır!'

Atatürk’ün güçlü kişiliği yazısına da yansımıştır. Kalemi hiç titremez. İfadeleri matematik bir kesinlik ve açıklıktadır. Nutuk’u çeşitli boyutlarıyla daha iyi anlamak için bu önemli metin üzerine daha çok yazınsal çalışma yapmak gereklidir.

Oğuz Demiralp / Cumhuriyet Kitap Eki

Schopenhauer, kötü kitapların insan ruhunu zehirlediğini öne sürer. Haklıdır. Ortalıktaki kitapların birçoğu okunmasa daha iyi olur. Buna karşılık, nitelikli kitap okumak sadece bir zevk değil, aynı zamanda eylemdir. Dünyamızı anlamak ve değiştirmek için zorunlu bir eylem. Bu açıdan bakıldığında okumak muhalefet etmektir.

Dünyamız, ülkemiz nitelikli kitap okuma gereksiniminin arttığı bir dönemden geçiyor. Nitelikli kitapların ille de yeni olması gerekmez. Eski ve eskimeyen nitelikli kitapları da okumak, yeniden yeniden okumak gerekir. Bunlardan biri de Cumhuriyet’e ve okurlarına, hepimize yakışan bir kitap: Nutuk.

Nutuk’un dilinin “eski” olması istediğimiz ölçüde okunmasının önünde bir engel olarak gösterilebilir. Bu engeli aşmak için birçok önemli aydınımız Nutuk’u günümüz Türkçesiyle yayına sokmuş. Nutuk’un özetini değil tümünü okumak gerekir.

Edebiyat meraklıları ve edebiyatçı kısmı Nutuk’un tümünü özgün dilinden okumalı. Çünkü Nutuk bir edebiyat metnidir, anı türüne girer.

Atatürk iyi bir yazardır. O dönemin birçok önemli devlet adamı ellerine kalemi aldılar mı, iyi metinler çıkarırmış. İsmet İnönü de öyledir.

Kalemi şimdiki devlet adamlarına verin, bakın neler döktürecek.


Atatürk iyi yazmayı okuyarak öğrenmiştir. Kişisel kitaplığında dört bini aşkın kitap bulunan bir aydından söz ediyoruz. Şimdiki devlet adamları kaç kitap okudular, okuyorlar, hep merak etmişimdir...

“Üslub-ı beyan ayniyle insan” derler ya, Atatürk’un güçlü kişiliği yazısına da yansımıştır. Kalemi hiç titremez. Eleştirel akıl Atatürk kültürünün en önemli öğelerinden biridir. Tarihçisi de, edebiyatçısı da Nutuk’u bu akılla okumalı.

Rahmetli Ahmet Cemal’in nefis bir yazısını anımsayalım: Adı ‘Mustafa Kemal’ olan bir yalnızlık (Cumhuriyet, 1 Haziran 2008). Ne demiş Sevgili Ahmet?

“Mustafa Kemal’in bir başka ve korkunç yalnızlığı, hayatı boyunca yakın çevresi içinde çekmiş olduğu yalnızlıktır. Hep tartışmadan, aklın eleştirel işleyişinden yana olan bu adam, karşısında çoğunlukla onunla tartışmaya değil, fakat ona biat etmeye hazır bir çevre bulmuştur. (...) Atatürk’ten sonra bu çevrenin tek yapabildiği, o mirası (akıl ve bilim - O.D.) kavrayabilmek değil, fakat bir ezber konusuna dönüştürüp ötekileştirmek (..) olmuştur.”

Nutuk’u kim eline alırsa bu sözleri anımsasın lütfen.

NUTUK, BİR EPOPE’DİR.

Anlatım ve kurgu olarak Nutuk, bir epope’dir. Ben Nutuk’u anlatım ritmi açısından da senfoniye benzetirim. 19 Mayıs 1919 ile 23 Nisan 1920 arası birinci bölümdür. Anlatıcı İstanbul ve Anadolu’da türlü muhatap ile tartışma hâlindedir. Olayları istediği ölçüde henüz yönlendirememektedir. Ses yüksek ve heyecanlıdır. Bu bölümde en çok dikkatimi çeken biçimsel öğe telgraftır. Durmak bilmeyen maniple sesleri ritmi iyice hızlandırır.

İkinci bölüm 22 Mart 1922’ye kadar sürer. Savaş dönemidir. Ancak, İstanbul devreden çıkarılmış, Atatürk gidişi denetimi altına almıştır. Kararlılık ve soğukkanlılıkla oynar ölümcül satrancını, aynı şekilde anlatır. İkinci bölümün sonunda İtilaf devletlerinin yaptığı barış önerisini Yunanistan kabul eder çünkü artık yenilgisi kesindir.

Üçüncü bölümde Büyük Taarruz’la birlikte anlatımın hızı, debisi artar. 29 Ekim 1923’e kadar yükselerek sürer hızlı ritim. Dördüncü bölüm parlak finaldir. Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Anlatılanları sürükleyen güçlü bir kişiliktir, Mustafa Kemal’in hedefe kilitlenmiş çelik iradesidir. Kişilik gücünü, her olayı kılı kırk yararak inceleme ve çözümleme yeteneği tamamlar. Zihninin nasıl çalıştığını izlersiniz. Şark’ta alışılmamış biçimde akıl ön plandadır. Düşmanlara, iç karşıtlarına öfkesini profesyonelce kontrol ederek ilerler.

Nutuk, diplomasi söylemi bakımından da örnektir. İşgalci temsilcileriyle temaslarında hamasi değil rasyonel konuşur. Genel olarak “Garp ile olan müspet ve neticeli temas ve münasebetlerimiz”den söz eder. Atatürk Batı karşıtı değil, Batılıdır.

Metinde adı geçen birçok kişi eleştirilir. Çoğuna, yerlerini alacak başkaları olmadığı için “tahammül” edilmiştir. Mondros Mütarekesi’nde mandepsiye basmış bir Rauf Bey’in o kadar ön planda kalması buna örnektir. Bir Nurettin Paşa’ya nasıl bu kadar katlanılmış, bunu anlamaksa zordur. Bu kişilere karşın başarıya ulaşmak bir yöneticilik becerisidir.

Nutuk’ta daha çok siyasi ve askerî olaylar, savaşımlar üzerinde durulur. Örneğin bir İzmir İktisat Kongresi anlatılmaz. Çıplak mücadeleden oluşan bir arka plan, metinde adı geçen kişilere Shakespeare tragedyalarındaki karakterlere benzer görünümler kazandırır. Önder ile çevresi arasındaki çelişkiler de trajik boyutlar kazanır birçok kez.

Tarih Atatürk’ü haklı çıkarmıştır. Ancak, Atatürk’ün bıraktığı Cumhuriyet, aynen o andaki gibi tutmak için değil, geliştirmek içindir, Nutuk’ta kullanılan Türkçenin geliştirildiği gibi. Atatürk’ün, kendisinin ölümlü, devletin kalımlı olduğuna ilişkin o ünlü deyişini Nutuk’un sonuna doğru gördüğümüz şu ifadenin ışığında okumak gerekir: “Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün, daha ziyade takviye etmek... ve bunun için de istibdat fikrini öldürmek...”

Türkiye’nin geleceğini demokrasiye bağlayan çok güçlü bir ifadedir bu. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti gelişmeden Türkiye’nin gelişeceğini düşünen varsa Atatürk’ün gösterdiği yöne bakmıyor demektir.

O yönü görmek için sadece Nutuk’u değil, Atatürk gibi nice kitabı okumak gerekir.