Cumhuriyet avukatlarından Bülent Utku: Tutukluluk değil, bizimki tutulma

Hapsedilen gazetecileri savunurken 9 ay boyunca hapsedilen Bülent Utku, “Tutuklama hukuki bir kavramdır. Bize yaşatılana ancak ‘tutma’ denebilir” diyor.

Erdem Gül

Bülent Utku, Cumhuriyet’in avukatı. Gazeteciler bir yana avukatların tutuklanması çok alışıldık bir durum değildi. Ama Türkiye’de artık “Bu da olmaz” denilen her şey oluyordu, Utku tutuklandı ve 9 ay yattı. O sürece dair şunları anlattı:

Hakikati tutukluyorlar

Cumhuriyet gazetesi çalışanları hakkındaki dava son zamanlarda açılan davalardan sadece hukuki olarak en zayıf ve uyduruk olanlardan değil, dayandığı siyasal argümanlar bakımından da en zayıf ve uyduruk olanı. Hakikatin peşinde koşan gazetecilik, suçlanıp cezalandırılmak ve Cumhuriyet gazetesinden kalkarak diğer basın ve yayın organlarına gözdağı verilmek isteniyor. Hakikati arayan gazetecilerin her dönem siyasal iktidar tarafından hedef alındığını görüyoruz. Hakikatin öğrenilmesini engellemenin ilk yolunun, hakikatin peşine düşen gazetecilerin susturulmasından geçtiği düşünülüyor.

Kimseyi inandıramadılar

İddianame düzenlenince tamamen siyasal bir operasyonun söz konusu olduğunu tüm kamuoyu görmüş oldu. Operasyonu, hakkında FETÖ üyesi olması suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle cezalandırılması istenen bir savcının başlatması ve yürütmesi başlı başına bir skandal. Cumhuriyet gazetesinin FETÖ ve PKK tarafından ele geçirildiğine kimse inandırılamadı.

ByLock saçmalığı

Davada ByLock sahibi olan kişilerle irtibat suçun delili olarak ileri sürülmüş. Oysa bir kişi iradesi dışında herkes tarafından aranabilir. Bir kişi kendisini arayan kişide ByLock olup olmadığını bilemez. Bu, aradığımız kişi için de geçerlidir. ByLock programına sahip olan kişilerle yapılan telefon konuşmalarının, mesajlaşmalarının içeriği açıklanıp örgüt faaliyeti kapsamında bir irtibat olduğu saptanmadıkça, ceza hukukunda delil olarak ileri sürülebilmesi olanaklı değildir. Özellikle gazetecilerin, toplumdaki her kesimden insanla konuşması hayatın ve mesleğin olağan akışına uygundur. Böyle bir mantıkla milyonlarca kişinin suçlanmasının kapısı açılabilir ki bu da çok vahim bir durum.

Toto oynama ‘gafleti’

Her mesleğin kişilerde az çok bir deformasyon yarattığı bilinir. Ortada gözümüzün içine sokulan bir siyasal operasyon varken benim de zaman zaman ‘hukuksal bakmak’ gibi defolarım oldu. 9 ay tutulduk. Hâlâ tutukluluğu devam eden 5 arkadaşımız var. Haklarında soruşturma başlatmak için bile hukuki ve kanuni dayanak olmayan kişiler arasında önce kimin çıkabileceği konusunda toto oynamak gibi bir gaflete düştüm ben de hukukçu olarak.

Görülmemiş tecrit

Silivri Cezaevi’nde yaşama ‘tecrit’ damga vuruyor. Hem avukat olarak daha önceki deneyimlerimden hem de fiilen yaşayan biri olarak söyleyebilirim ki bu denli tecrit koşulları hiçbir dönem yaşanmamış. Bize yapılan bir tutuklama değildi. Tutulmaydı. Zira tutuklama hukuki bir kavram, tutulma ise hukuksal, kanuni dayanaktan yoksun.

Adalet Yürüyüşü heyecanı

Biz içerideyken beni en üzen şeylerin başında Dolmabahçe’de ve Reina’da meydana gelen patlamalar, gazeteci, milletvekili, insan hakları savunucularının tutuklanmaları geliyordu. Adalet Yürüyüşü ve referandum ise nefes kesiciydi. Adalet Yürüyüşü’ne katılamamanın, referandumda etkin olarak yer alamamanın çaresizliği cezaevinde beni etkileyen olayların başında idi.

Mağdur değiliz çünkü...

Cezaevinde neden tutulduğunuzun bilincindeyseniz, yaşanana mağduriyet demek doğru değil. Yahut sizi cezaevinde tutanlar bir mağduriyet yaşatamıyor demek daha doğru. Bu bilinç, sizi cezaevinde tutarak size eziyet edecegini, acı çektireceğini, boyun eğdireceğini sananlarının özlemlerini boşa çıkarıyor.

Açlık grevini düşündük

Cezaevlerinde tecrit koşullarının, hukuka aykırılıkların, demokratik hak gasplarının olduğu bir ortamda her türlü hak arama yöntemi geliyor insanın aklına. Bunlardan biri de açlık grevleri. Cezaevindeyken Eduardo Galeano’nun “Kadınlar” isimli kitabını okudum. Bolivya’da geçen bir açlık grevini anlatıyor. Aklımda kaldığı kadarıyla 5 kadın maden işçisi, kendilerini engelleyen şeyin iktidardaki diktatör değil içlerindeki korku olduğuna karar veriyorlar. Başkente gidip Noel’de açlık grevine başlıyorlar. Herkes burun kıvırıyor, ‘diktatöre karşı bu 5 kadın ne yapabilir’ diye. Kısa süre sonra aralarına bir rahip katılıyor. İlerleyen günlerde başkentin sokakları aç ve çalışmayan insanlarla doluyor. Açlık grevine başlamalarının 23. gününde diktatör, bu duruma dayanamayıp iktidardan çekiliyor. Özet olarak böyleydi. Sivil itaatsizlik eylemini kadınların başlattığı önemli örneklerden biriydi. Tabii orası Latin Amerika. Ama ben açlık grevlerinin yöntem olarak en son kullanılabilecek hak arayışlarından biri olduğunu düşünüyorum.

Tarihte örneği yok

Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyon, tarihte örneği görülmemiş siyasal bir operasyon. Bir gazeteye karşı, aynı anda, neredeyse tüm yöneticileri ve bazı yazarları gözaltına alınıp tutuklanacak şekilde bir operasyon bildiğim kadarıyla yok. Bu operasyonla, Cumhuriyet gazetesinin susturulması hedeflenirken, tüm basına da gözdağı verilmiş oldu. Türkiye karanlık bir dönemden geçiyor. Darbe girişimi bahane edilerek muhaliflere, alabildiğine bir baskı söz konusu. Cumhuriyet gazetesi, HDP’li belediye başkanları, milletvekilleri, eş genel başkanlar, CHP milletvekilleri hedef alındı, tutuklandılar.

İfşa edenler hapsedildi

İmamın Ordusu kitabıyla FETÖ’nün ipliğini pazara çıkaran ve bu nedenle hapse atılan Ahmet Şık, şimdi FETÖ’ye yardım ettiği iddiasıyla tutuklandı. Hangi akıl, izan, insaf, insanlık buna razı olabilir? Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Emre İper bu ülkenin beyni, aklı, ruhu güzel, hakikatin peşinden koşan cesur, dürüst pırıl pırıl insanları. Bu ışıltılı beyinlerden yararlanamamak, onları daha fazla içeride tutmak Türkiye’nin kaybı. Bu arkadaşlarımızın FETÖ’ye yardım etmek gibi bir suçlama ile hâlâ tutuklu kalmaları vicdanlarda yaralar açmaya devam ediyor. Arkadaşlarımızın 11 Eylül’de cezaevinden çıkmalarının vicdanlardaki kanamanın durmasına neden olacak bir adım olmasını ümit ediyorum.

Her sabah gazetemizi dostu bekler gibi bekledik

Gazetemiz için cezaevinde kaygılandık tabii. Operasyon, Cumhuriyet gazetesini susturmaya yönelikti. Buna rağmen bildiği ilkelerden vazgeçmedi. Cesurca yayınına devam etti. Cezaevinde sabah, Cumhuriyet gazetesini beklemek, almak, bir dostu beklemek, sımsıcak kucaklaşmak gibi.

9 aylık özleme listesi: Sohbet, sahanda yumurta, rakı, motosiklet

Cezaevinde o kadar çok şey o kadar değişik zamanlarda özleniyor ki... Bazen dostların güvenli ortamı, sohbeti, bazen sahanda yumurta, bazen rakı sofrası... Ama ben bir de motosiklet seyahatlerimi çok özledim. Zaten kolay öfkelenen biri değilim. Tüm cezaevi koşullarına rağmen öfkelendiğimi söyleyemem. Banyo yaptıktan sonra, yatağa uzanıp kitaba dalmak, koğuşun üst katında gece üçte koğuş arkadaşının yatağa uzanıp yaptığı sohbetler, mavralar benim için cezaevindeki en keyifli saat dilimleriydi.

Yazı dizisinin birinci bölümü: Cumhuriyet Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay: Dayanın, sonuna geldik

Yazı dizisinin ikinci bölümü: Sloganımız ‘bizi kimse tutamaz’dı

Yazı dizisinin üçüncü bölümü: Cumhuriyet gazetesi Okur Temsilcisi Güray Öz: Aklımız firardaydı her gün dışarıdaydık

Yazı dizisinin dördüncü bölümü: Cumhuriyet yönetici ve yazarı Hakan Kara: Fiziksel hapis zihinsel özgürlük getiriyor

Yazı dizisinin beşinci bölümü: Cumhuriyet avukatı Mustafa Kemal Güngör: Operasyon tüm basına yapıldı