Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Görev Süresi
cumhuriyet.com.trYapılması gereken en doğru şey, Sayın Gül’ün yürürlükteki anayasaya göre, 28 Ağustos 2012 günü görev süresinin dolacağını ve bu tarihten sonra kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamayacağını açıklamasıdır. Böyle bir açıklama, Sayın Gül’e büyük bir saygınlık kazandıracağı gibi, “anayasanın üstünlüğü” ilkesinin en yüksek devlet görevlisi tarafından vurgulanmış olmasını da sağlayacaktır.
Yargı ve hukuk, 1961 döneminde kazandığı sağlam zemini uzun zamandır kaybetti. Ama, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi ile ilgili anlamsız tartışmalar, hukuk ve yorum kavramlarını iyice altüst etmiş durumda. Hukukta bu denli karmaşa yaratıldığı, keyfi yorumun bu denli etkili olduğu bir başka dönem hatırlamıyorum. Oysa Gül’ün görev süresinde hukuksal durum o kadar açık ki, yorum bile gerektirmiyor. Belirsizlik, siyasal spekülasyon erbabının amaç ve hesaplarından kaynaklanan tamamıyla yapay bir yorum çabasının ürünü. Şu an yürürlükte olan ilgili anayasa kurallarını alt alta yazalım. Değil hukukçu, en sade yurttaş bile bunu anlar.
1) AY m. 101/1: “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır.”
2) AY m. 11: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”
3) AY m. 6/3 cümle 2: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.”
Peki, bu açık kurallar karşısında “yedi yıl” nereden çıkıyor? Yedi yıllık süre, anayasanın 101/1. maddesinin bugün artık yürürlükte olmayan eski metninde yer almıştı. Bu metne göre: “Cumhurbaşkanı, … yedi yıllık bir süre için seçilir.” Cumhurbaşkanı Gül’ün, bu kurala göre seçilmiş olduğu doğrudur. Ama, bu kuralın, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kalkmış olduğu da tartışılmaz bir gerçektir. Peki, yürürlükte olmayan bir kural, nasıl oluyor da yürürlükte olanın yerini alıp Gül’ün görev süresini belirliyor; devlet organlarını bağlıyor ve daha da önemlisi, bir devlet yetkisinin kullanılmasını sağlıyor? Bu sorulara tutarlı ve mantıklı bir cevap vermek mümkün değildir. O zaman Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresinin yedi yıl olduğuna ilişkin görüş neye dayanıyor? Basında yürütülen tartışmalardan saptayabildiğim iki açıklama var:
Birincisi, yedi yıllık süreyi “kazanılmış hak” kavramı ile açıklamak. Ne var ki idare hukuku öğrencileri bile, Cumhurbaşkanlığı makamı için kazanılmış bir haktan söz edilemeyeceğini, bu makama seçilmiş olmanın bir hak değil, onurlu bir anayasal görev ve yetki sağladığını bilir. Zaten yedi yıl görüşüne geçerlik kazandırmak isteyenler bile bunu anladıkları için “kazanılmış hak” gerekçesi üzerinde fazla durmuyorlar.
Daha ağırlıklı olan ikinci açıklama ise, hukuk devletinin özünü oluşturan “hukuka güven” ve buna bağlı olarak hukuk kurallarının olası etkilerini “önceden bilme ve kestirebilme” ilkesidir. Alman öğretisi, buna “sürpriz yasa yasağı” diyor. Gerçekten de bir yasa, ilgilisinin hukuksal durumunda, onun hukuka olan güvenini sarsacak ölçüde beklenmedik bir değişim yaratıyorsa ve bu değişimi önceden kestirmek mümkün değilse, o değişiklik kazanılmış hak kavramına aykırı olmasa bile hukuk devleti ilkesine aykırı sayılabilir. Gül’ün durumunda böyle bir özellik var mıdır? Şimdi dilerseniz onu inceleyelim.
Cumhurbaşkanının görev süresini beş yıla indiren anayasa değişikliği, Sayın Gül’ün cumhurbaşkanı seçildiği tarihten üç ay kadar önce, 31.05.2007 gün ve 5678 sayılı yasa ile kabul edilmiş bulunmaktaydı. Bu yasa, “halkoyuna sunulmak üzere” 16.06.2007 tarih ve 26554 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.
22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra oluşan TBMM, 27 Ağustos 2007 tarihinde Sayın Gül’ü cumhurbaşkanı olarak seçti. Bu seçimden bir gün sonra da Gül yemin ederek göreve başladı. Bu gelişmelere göre Cumhurbaşkanı Gül, 101. maddenin eski metnine göre seçildiği tarihte, görev süresinin daha önce yapılan anayasa değişikliği ile beş yıla indiğini ve bu değişikliğin 21.10.2007 tarihinde yapılacak olan halkoylamasıyla yürürlüğe gireceğini biliyordu. Üstelik bu değişiklik, Sayın Gül’ün kurucuları arasında yer aldığı AKP’nin ileri gelenlerince hazırlanmış, önerilmiş ve AKP’nin belirleyici olduğu nitelikli çoğunlukla karara bağlanmıştı. Bu duruma göre, Sayın Gül ve AKP tarafından bilinen ve istenen bir anayasa değişikliğinin, hukuka güven duygusunu sarsan bir “sürpriz yasa” niteliği taşıdığı nasıl ileri sürülebilir?
Bir başka soru: Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanlığı süresinin yedi yıl olması sağlanamaz mıydı? Evet, sağlanabilirdi! Üstelik 2010 anayasa değişikliği, bunun somut örneğini içeriyor. Bu değişiklikle Anayasa Mahkemesi yargıçlarının görev süreleri 12 yıl olarak belirlendi. Daha önce böyle bir sınırlama yoktu ve Anayasa Mahkemesi üyeleri, 65 yaşı dolduruncaya kadar görevde kalıyordu. Mahkemenin şimdiki başkanı Sayın Haşim Kılıç, 1990 yılında Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmıştı. 2010 anayasa değişikliğine göre Sayın Kılıç’ın görevinin sona ermesi gerekirdi. Buna rağmen görevinde kalmış olmasının hukuksal nedeni, anayasaya geçici bir madde konulmuş olmasıdır (Geçici madde 18/6 cümle 2). Bu maddeye göre “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte üye olanlar, yaş haddine kadar görevlerine devam ederler”. Şayet 2007 anayasa değişikliğinde de “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Cumhurbaşkanlığı görevini deruhte eden kişinin görev süresi, 101. maddenin değişiklikten önceki metnine tabidir” şeklinde benzer bir kural yer almış olsaydı, Sayın Gül’ün görev süresi yedi yıl olurdu. Böyle bir geçici madde konulmadığı gibi, 16.10.2007 gün ve 5697 sayılı yeni bir anayasa değişikliği ile 5678 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu’nda yer alan geçici maddeler de yürürlükten kaldırıldı. Salt bu değişiklik dahi, türev kurucu iktidar niteliğindeki anayasa koyucunun, beş yıllık sürenin geçerlilik zamanı ile ilgili olarak herhangi bir geçiş kuralı koyma iradesini taşımadığını göstermektedir. Böyle bir kuralın şimdi anayasaya konulması ise “kişiye özgü bir yasa” niteliği kazanır ve hem Gül’e ve hem de Cumhurbaşkanlığı makamına zarar verir.
Sonuç
Buna karşılık, yeni bir anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının yeniden TBMM tarafından seçilme yöntemine dönülerek, şimdiki cumhurbaşkanının 28.08.2014 tarihine kadar görevde kalacağını belirlemek hem mümkündür hem de parlamenter sistem açısından yanlıştan dönmenin güzel bir örneğini oluşturur. Bu seçenek benimsenmiyorsa, yapılması gereken en doğru şey, Sayın Gül’ün yürürlükteki anayasaya göre, 28 Ağustos 2012 günü görev süresinin dolacağını ve bu tarihten sonra kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamayacağını açıklamasıdır. Böyle bir açıklama, Sayın Gül’e büyük bir saygınlık kazandıracağı gibi, “anayasanın üstünlüğü” ilkesinin en yüksek devlet görevlisi tarafından vurgulanmış olmasını da sağlayacaktır.