"Çözüm: Erken teşhiş, erken raporlama, erken izolasyon ve erken tedavi"

Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolusu Cui Wei Koronavirüs gelişmeleri ile ilgili sorularımızı yanıtladı

Mustafa K. Erdemol

Koronavirüs salgınının beklenmedik bir hızla dünyayı kaos içinde bıraktığı şu günlerde, salgının başladığı yer olan Çin’den umut verici haberler geliyor. Henüz kesin tedavisi ya da aşısı olmasa da salgının sıfır noktası olan Wuhan eyaletinde yayılmanın önünün alınmış olması umutları artırdı. Çin, bunu nasıl başardı? Çıkaracağımız ne gibi dersler olabilir? Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Cui Wei, koronavirüs gelişmeleri ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

HASTALIĞIN ORTAYA ÇIKIŞI

Her ne kadar duyurmakta geç davrandığı iddiaları varsa da Çin, koronavirüsle mücadelede hayli başarılı oldu. Virüsün kaynaklandığı yer olmasına rağmen bugün yeni vakanın görülmediği Çin, bunu nasıl başardı?

Öncelikle Çin’in yavaş davranmadığını ve geç kalmadığını açıkça belirtmek isterim. Çin’in yeni tip koronavirüs zatürreesi salgınıyla mücadelesini tarihleriyle anlatayım. 2019 Aralık ayında, Wuhan’da önceden görülmemiş türde zatürree hastaları görülmeye başlandı, 27 Aralık’ta salgını önleme ve erken kontrol uyarısı yerel kapsamda başlatıldı, 29 Aralık’ta merkezi hükümete rapor edildi, 30 Aralık tarihinde merkezi hükümet acil durum mekanizmasını hayata geçirdi. 2 Ocak itibarıyla, virüsün gen dizisi belirlendi ve salgına karşı müdahale başladı. Ocak ayının ortalarında, geniş çapta önlem ve kontrol çalışmaları başladı. 23 Ocak günü, Wuhan şehri karantina altına alındı, ocak ayı sonlarında ise özel hastaneler ve kabin hastaneler inşa edilmeye başlandı, ülkenin dört bir yanından sağlık çalışanı, destek ve yardım sağlamak amacıyla Wuhan’a seferber oldu. Şubat ayının ortalarında ise enfekte olmuş kişileri tedavi etmek amacıyla 40 bin yataklı lokal hastaneler inşa edildi ve sadece hastane inşa etmekle kalmayıp 40 bin sağlık çalışanı da bu hastanelerde görev almaya başladı. Yine şubat ayı ortalarında Çin’in diğer bölgelerinde göreceli olarak işletmeler açıldı, durumu hafif olan yerlerde yavaş yavaş iş ve işyerlerine geri dönüşler başladı. 10 Mart sonrasında da kurulan bütün kabin hastaneler görevini tamamladığı için kapatıldı ve burada görev alan diğer şehir ve bölgelerden gelen sağlık çalışanları da evlerine dönmeye başladı. 25 Mart itibarıyla, Hubei eyaletinde Wuhan dışındaki şehirlerdeki karantina kararı kaldırıldı ve Wuhan’da da toplu ulaşım araçları hizmete başladı. 8 Nisan’da ise Wuhan da karantinadan çıkacak. Böylece tüm Hubei’deki karantina kararları kaldırılmış olacak. 

Tüm bunlar, salgının merkezi hükümete ilk yansımasından hemen sonra, DSÖ ile eşzamanlı olarak paylaşıldı. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcümüz, 20 Mart’ta ABD’ye salgını bilgilendirmemizin zaman haritasını sıraladı, ayrıntılı bilgilere Çin Dışişleri Bakanlığı’nın web sitesinden ulaşabilirsiniz.

Çin, vaka ile tanıştığı ve virüsü tanımladığı ilk andan itibaren tüm dünyaya bilgi akışı sağladı, ulusal çapta salgını önleme ve kontrol sistemini kurdu, Çin’in salgınla mücadele adına en kapsamlı, en katı ve en tamamlayıcı önlemleri aldığını görmek zor değil. Bazı çalışmalarda Çin hükümeti tarafından alınan önlemlerin, virüsün yayılmasını yüzde 80 oranında azalttığını gösteriyor. Çin bu konuda gerçek fedakarlıkta bulundu ve dünyaya değerli bir ekstra zaman kazandırdı. DSÖ, defalarca diğer ülkelerin bu ekstra zamandan yararlanılması gerektiği çağrısında bulundu. Fakat bu öneriler dikkate alınmadı. Yavaş olan biz değildik. 

Salgını kontrol altına almadaki başarımızı “Erken teşhiş, erken raporlama, erken izolasyon ve erken tedavi” dörtlüsü ile gerçekleştirdik. “Dörtlü Sistem” tedbir paketini gerçekleştirmede, Çin’in politikası ve yönetişim sistemi ile ulusal gücün desteği ile sağlandı. Aziz Çin milleti, uygulanan politikaya büyük anlayış ve destek gösteriyor, Çin hükümeti, ekonomiye ne olacak sorusu yerine, önce kendi halkını bu beladan kurtarmayı ilke edindi. Hükümetimiz halkımızı düşünüyor, halkımız hükümetimizin kararlarına uyuyor, bütün ülkemiz aynı ipin ucundan tutuyor ve böylece başarıya hızlıca ulaşabiliriz. 

Deneyimlerinize dayanarak korona salgınıyla karşılaşan ülkelerin yönetimlerinde yapılması gereken ilk işin ne olduğunu söyler misiniz? 

Yeni tip koronavirüsün bulaşma yolunun esas olarak temas ve damlacık yoluyla olduğunu açıklığa kavuşturduk. Aşı piyasaya sürülmeden önce, virüsün yayılmasını ve salgın sürecini kontrol altına alabilirsek daha olumlu ilerlemeler sağlanabilir. En etkili yöntem, virüsün iletim zincirini kırmak, bu yüzden hasta ve hastaya yakın temasta bulunan kişilerin mümkün olan en kısa sürede izole edilmesi gerekiyor. Aynı zamanda, kalabalık ortamlardan kaçınmak akıllıca olacaktır. Maske kullanmak da damlacık yoluyla kişiye bulaşmasını engellemede etkilidir. Bu bahsettiklerimizi gerçekleştirebilmek için hükümet olarak salgına önem vermek, salgın ile ilgili etkin tedbir ve önlem paketlerini uygulamaya geçirmek, tüm insanlığı bu mücadeleye karşı teşvik etmek ve tedbir almasını sağlamak gerekir. 

Türk hükümeti en başından beri salgının önlenmesi ve kontrolü konusuna büyük önem verdi, virüsün ülke sınırlarına girmesini engellemek için bir dizi önlemler aldı, ülkede vakaların teşhisi sonrasında toplumsal önlemlerini sıkılaştırdı. Türk Sağlık Bakanlığı, salgını önleme konusunda 14 maddelik öneri açıklamasında bulundu, tüm kişilerin ne yapması gerektiğini netleştirdi. Türk hükümeti de çoğu Çin’de kanıtlanmış etkin yöntemlerden oluşan önlem ve kontrol uygulamalarını hayata geçirdi. Şu an yapılması gereken, salgın ile mücadeleye önem vermek ve bu önlemleri yerine getirmek olacaktır. 

Türkiye’nin şu an ne hissettiğini en iyi biz anlarız ve Türk tarafı ile iletişimde kalıp, deneyimlerimizi karşılıklı olarak paylaşıp, salgınla mücadeleyi birlikte sürdürmeyi arzu ediyoruz. İki ülke ve dünya halkının sağlığı ve güvenliği adına her daim olumlu anlamda katkıda bulunmaya hazır olduğumuzu vurgulamak isterim. 

‘TÜM BÜYÜKLERİ KORUYALIM’

Batı ülkelerinin çoğunda, koronadan etkilenen yaşlılara ilişkin tutumların pek insani olmadığı görüldü. Yaşlılara saygı geleneğinin olduğunu bildiğimiz ülkenizde korona ile mücadele sırasında risk altındaki yaşlılara ilişkin önlemleriniz neydi? 

DSÖ verilerine göre, yaşlı kişilerin bağışıklık sistemi genellikle güçsüz oluyor ve çoğu kişide alt hastalıklar bulunuyor, bu durum da onları yüksek riskli yeni tip koronavirüs zatürreesi grubuna dahil ediyor. 25 Mart akşamı, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın yaptığı konuşmadaki yaşlı kişiler ile ilgili söyledikleri beni çok duygulandırdı. Çünkü sizin de bu soruyu sormanız, bu durumun her ülkede aynı şekilde olmadığını gözler önüne seriyor. Yabancılaşma ya da ayrımcılık ile değil, her bakımdan yaşlılarımıza önem vermeli ve onlara destek olmalıyız.  

Çin, çok eski zamanlardan beri büyüklere saygı geleneğini bugün halen yaşatıyor. Çincede bir deyiş var: “Tüm büyüklerimizi, kendi büyüklerimiz gibi koruyalım”. Salgınla mücadelede ailemizde, bölgemizde ya da toplumda yer alan tüm büyüklerimize özel bakım ve tedavi süreci sağladık. Alt hastalıkları fazla, kendini korumada zayıf, medikal ödemelerde güçsüz olan büyüklerimize, hassas ve etkin ilaçlar, tam donanımlı yönlendirme, kişiye özel beslenme ve şefkat dolu bakım uygulanıyor. Çok sayıda yaşlı kişi hatta 100 yaşını geçmiş büyüklerimiz bile bu tedavi ve bakım süreci sonrasında sağlığına kavuşup taburcu oldu.

Elbette, sadece büyüklerimiz değil mesele. Salgınla mücadelede, maliyeti ne olursa olsun, asla ve kat’a kimseden vazgeçmedik. Ulusal kurumlarımızın tam isimlerinin ne olduğunu söyleyeyim. Parlamentoya, “Ulusal Halk Kongresi”, mahkemelere “Halk Mahkemeleri” ve her seviyedeki hükümet birimlerine de “Halk Hükümeti” deniliyor. “Halk” sadece tabelalarda yazılı değil. Ulusal yönetişimin tüm alanlarına yansıyan “Halk” önceliği bu salgında da önceliğini koruyor. 

‘ÇİN VİRÜSÜ SÖYLEMİ YANLIŞ’

 ABD Başkanı Donald Trump, başından beri ırkçı dürtülerle virüsten ısrarla Çin virüsü diye söz ediyor. Bu söylemin Çin karşıtı bir nefret oluşturmaya yönelik olduğu çok belli. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

DSÖ uzmanları defalarca net bir şekilde belirtti: İlk vaka, Wuhan’da gerçekleşti. Fakat koronavirüsün neden ve nereden kaynaklandığını bilim insanları halen araştırıyor. Virüsün Çin’den kaynaklandığına dair iddiaların hiçbir bilimsel dayanağı yok.

ABD’li bazı üst düzey yetkililer sıklıkla “Çin virüsü”, “Wuhan virüsü” gibi ifadelerini kullanıyor, bu söylem yanlış ve sorumsuzluk örneğidir. Hem Çin tarafı hem DSÖ bu tür söylemlere katiyen karşı çıkıyor. Tarihte yer alan “İspanyol gribi” İspanya’dan kaynaklanmadı, böyle bir adlandırma 100 yıl önce standardı olmayan bir uygulamaydı. Daha sonraki “domuz gribi” “MERS” gibi adlandırmaları kullanan DSÖ eleştirilere yol açtı. 2009 yılında “H1N1 virüsü” ABD’de ilk kez görüldüğü halde “ABD gribi” olarak adlandırılmadı. 8 Mayıs 2015 tarihinde, DSÖ “Yeni Bulaşıcı Hastalıkların İsimlendirilmesi Konusundaki En İyi Uygulamalar ” kılavuzunu yayımlayarak net bir şekilde hastalığın herhangi bir kültür, toplum, ülke, bölge, branş, etnik grup hatta hayvanlar ile bağdaştırılmasından kaçınılması gerektiğini vurguladı.

ABD’de salgının gitgide kötüleşmesinin sebebi Çin değildir. Ocak ayından itibaren bütün dünya, Çin’in salgınla mücadeleyi sürdürdüğünü biliyor. 25 Ocak ve 13 Mart tarihlerinde, ABD Başkanı Donald Trump, açık bir şekilde Çin’in koronavirüs hakkındaki bilgileri şeffaf bir şekilde paylaştığı için Çin’i takdir ettiğini açıklamıştı. 2 Şubat’tan itibaren ABD hükümeti, son 14 günde Çin’i ziyaret etmiş olan yabancıların ülkeye girişini yasakladı, o dönemde ABD genelinde 10 civarında Covid-19 vakası görülmüştü. 60 gün geçtikten sonra ABD’deki kesinleşen vaka sayısı artık on binlere ulaştı. Çin’in sorumluluğu mudur değil midir çok net görülüyor, söylememize gerek olmadığını düşünüyorum.

Çin’in salgınla mücadelesini karalamaya çalışan, Çin’i sorumlu tutan herkes, Çin’in kendi halkının sağlığını ve güvenliğini korumak için yaptığı fedakârlığı görmezden geliyor. Çin’in küresel çaptaki sağlık ve güvenlik çabaları ve katkılarına göz yumuluyor. DSÖ’nün profesyonel kanaatine aykırı davranılıyor ve uluslararası camianın ortaklaşa mücadelesindeki beklenti ve çabaları yolundan saptırılıyor. 

ABD’de beyaz ırk savunucularının koronavirüsü biyolojik silah olarak kullanmayı planladığı haberleri geliyor, ABD Federal Protective Service’in bu yönde bir raporu var. Bu mümkün müdür?

Bizim en başından beri savunduğumuz, koronavirüsün nedeni ve kaynağı, bilim insanları tarafından profesyonel araştırmalar ve incelemeler yapılıp ancak kesinleştirilecek bir bilimsel konudur. Taraflar, bilimsel ve profesyonel kanaati beklemeli ve bunu baz almalıdır. Bu bilimsel açıklamadan önceki herhangi bir spekülasyon işe yaramaz, aksine zarar verir.