Çorlu'da yakınlarını yitirenler: Devlet bize sırtını döndü

Kaza sonrası Cumhurbaşkanı, ‘Gerçek sorumlular yargılanacak’ dedi. Aileler gereğinin yapılmasını istiyor.

Zehra Özdilek

Çorlu faciasında yakınlarını kaybeden acılı aileler, hep adalet haykırdı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kaza sonrası yaptığı, “Gerçek sorumlular yargılanacak” açıklamasının yerine getirilmesini istiyor. Ancak geçen hafta yapılan duruşmada tutuksuz bir sanığın ağlayan ailelere “gülümsemesi” acılarını bir kat daha artırdı. Eşini kaybeden Saliha Erbil, bir yıllık süreci bin yıl olarak tanımlayarak Devlet Demir Yolları’nda 22 yıl boyunca güvenlik olarak çalışan eşini çok özlediğini söylüyor. Anne ve babasını kaybeden İsmail Kartal, babasının gömleklerini giyiyor annesinin “oğlum gel soluklan” sözlerine hasret. Kazada yaralı kurtulan ve boynunda üç platinle yaşayan Emre Kocaağa artık trene binemiyor, uykusundan kâbuslarla uyanıyor. Oğlunu kaybeden anne Mısra Öz Sel ise Cumhurbaşkanı’nın kendilerine “gerçek sorumlular yargılanacak” diye verdiği sözü tutmasını bekliyor.
Çorlu tren faciasının 1. yılında acılı aileler Cumhuriyet’e konuştu;

Anne ve babasını kaybeden İsmail Kartal: Hayatımızda derin yaralar bırakan, hayatlarımızı altüst eden bir kaza. Hayata dair neler planlıyorduk fakat kendini bilmez bazı sorumlular nedeniyle annem ve babam feci bir şekilde can vererek toprak oldu. Oğlum ve kızım her gün onların anılarıyla yaşıyor, eşim her kapı çalışında, her merdivenlerden gelen sesle acaba deyip uyanıyor. Ben babamın gömleklerini giyiyorum. Annemin “Yorulmuşsundur, gel biraz dinlen ,soluklan” deyişini özlüyorum. Vefat etmelerinden birkaç hafta öncesi kız kardeşimin nişan törenini yapmıştık. Vefatlarından 5 ay sonra düğününü yaptık, en zor günümüzdü o gün. Babamla annemin kız kardeşime “Seni bi evlendirsek, gözümüz arkada kalmayacak” deyişlerini hatırlıyorum. Annemin düğün telaşı aylar öncesinde başlamıştı. Maalesef göremediler kızlarını o bembeyaz gelinliğin içinde. Çünkü kendileri bembeyaz bir kefene sarılmışlardı. Kız kardeşimin, eşimin, çocuklarımın, benim bu yaşadıklarımızın hesabını kim verecek. Maalesef bunları duymak istemeyen, yaşadıklarımızı öğrenmek istemeyen devlet yetkilileride bizlere sırtını dönmüş durumda.

‘Hayatım altüst oldu’

Kazada yaralı kurtulan Emre Kocaağa: Boynumda 3 tane platinle yaşıyorum. Şu ana kadar kimse arayıp “bir ihtiyacınız var mı” diye sormadı. Kazadan önce çalışıyordum, askere gidecektim. Şimdi ikisini de yapamayacak durumdayım. Kimse işe almıyor. Askere kabul edilmedim. Psikolojik tedavi görüyorum. Keşke böyle bir kazaya şahit olmasaydım. Hayatım altüst oldu. Uyku uyuyamıyorum. Trene binemiyorum. İlaç kullanıyorum. Uyuduğum zaman kâbuslarla uyanıyorum. Kolum, bacağım kilitleniyor. İhmallerin kurbanı olduk. Duruşmaya 4 kişi getirildi. Asıl sorumlular getirilmedi. İçeriye giremedik. Mağdur olduk. Heyet kaçtı. Davayı kapatmaya çalışıyorlar ama ben eninde sonunda adaletin yerini bulacağına inanıyorum.

Kabul edemiyorum

Oğlunu kaybeden Mısra Sel: Tam bir yıldır oğlum Oğuz Arda’nın yokluğunu kabul edemiyorum. Bu ülkede birilerinin “hizmet ediyoruz” deyip yaptıkları şov altında insanların hayatlarını hiçe saydıklarını bir kez daha gördük. Çorlu tren katliamı tüm delilleri ile apaçık ortadayken üzeri örtülmeye çalışılan Türkiye’nin en acı katliamlarından biridir. Başka canlar yanmasın ve adalet yerini bulsun diye verdiğimiz mücadelede uğradığımız haksızlıkları bizler hak etmiyoruz. Çorlu katliamında giden, 25 can için tüm yetkilileri, savcıları, hâkimleri adil yargıya davet ediyorum. Ve bir yıl önce oğlumun dedesine bizzat telefon açıp “Davayı yakından takip edeceğim. Gerçek sorumlular yargılanacak” diyen Cumhurbaşkanına giden 25 vatandaşı için bir dedeye verdiği sözü tutup, sahip çıkmasını bekliyorum. Yavrum geri gelmeyecek. Ama ancak o zaman huzurla uyuyacak. Oğuz Arda hep 9 yaşında kalacak. Onu çok özlüyorum. Giden 25 canımızı sevgi, saygı ve büyük özlemle anıyorum.

22 yıllık çalışan ve kazada yaşamını yitiren Seyfi Erbil'in eşi Saliha Erbil:

Başsağlığı bile dilemediler

Bir yıl bin yıl gibi geçti.12 ay 12 asır gibi geldi. Ben hemşireyim, o gün nöbetçiydim. Eşim de 22 yıldır Devlet Demir Yolları’nda güvenlik olarak çalıyordu. Eşim o gün çocukları babaannelerine bırakıp nöbete ulaşmak için o trene bindi... İş malulü olsun diye müraacat ettim. Bana ‘iş malulü sayılmaz’ dediler. İş saatinde eşim rayların altındaydı. 22 yıl hizmet verdiği rayların altında henüz çıkarılmamıştı. Ne ölülerimize ne de bize değer verildi. Kurumdan yetkililer arayıp başsağlığı dilemedi. Eşim hayattayken çok iyi anlaşırlardı. Ama eşim öldükten sonra telefonlarıma çıkmadılar. Düşenin dostu olmuyormuş. İki kızım var, biri 10 diğeri 7 yaşında. Çok mutluyduk. Yarım kaldık. Ben dul bir eş oldum. Çocuklarım yetim kaldı. Lojmanda oturuyordum Bursa’ya annemin yanına geldim. Kızlarım ve ben tedavi görüyoruz. Dünyamız karardı. Eşimle birbirimizi çok seviyorduk. Kazadan sonra eşimin yüzüğünü de bana verdiler.

Ben hep 8 Temmuz’da kaldım. En çok kaybetmekten korktuğum insanı o gece soğuk bir dolaba bırakıp eve geldim. Çocuklarım hâlâ babalarını bekliyorlar. Hayata dair planlarımız vardı. Hepsi kaldı... Duruşmaya gittik. 30 dakika sürmeyen duruşma için 9 saatten fazla yol gittik. Bizlere çok kötü davranıldı. Coplarla polisler salona girdi. Bizleri içeri almadılar. Ne bize, ne ölenlerimize saygı duyuldu. Yaz lütfen; bir lütfen insanı ipe götürür bir lütfen ipten alır. Bazı insanların vebali ağır olur, kimse taşıyamaz. Ben de mi marjinal grubum. Bana da mı diyecekler şov yapıyor! Para için yapıyor. Yazın lütfen, devlet eğer koruyacaksa memurunu, beni ve evlatlarımı da korusun. Hak âleme göç eden eşimi de korusun.

 

İlk duruşmada heyet dosyadan çekildi

Tren faciasının davasının ilk duruşması 3 Temmuz’da olaylı başladı. Konferans salonunun duruşma salonuna dönüştürüldüğü ilk celsede ailelerin bir kısmı, duruşma salonunun kapısının kilitlenmesi üzerine içeri alınmadı. Salona giremeyen aileler dışarıda tepki gösterirken, kilitli kapının açılmaması üzerine salonu dolduran aileler alkışlarla kapının kilitli olmasını protesto etti. Ailelerin “Yeter bizi mahvettiniz” diye bağırdığı sırada bir görevli, “Siz daha çok beklersiniz” dedi. “Biz terörist miyiz? İçimiz daralmış zaten, açın şu kapıları ya” sözleriyle kapının açılması talep edildiği sırada duruşma salonunun kapısı kırıldı. Yaşananlardan sonra mahkeme heyeti davadan çekildiğini açıkladı ve duruşma salonunu terk etti. 

AYM önünde polis şiddetine uğradılar

Dört TCDD personelinin “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma” suçlamasıyla hâkim karşısına çıkacağı tarihten önce kazada hayatını kaybedenlerin yakınları Anayasa Mahkemesi (AYM) önünde bir araya gelmek istedi. Soruşturma sürecinde haklarında takipsizlik kararı verilen kişilerin de yargılanmasını talep eden ailelerin AYM önündeki açıklaması engellendi. Polis, yakınlarını kaybeden ailelere müdahale etti. Kazada yaşamını yitiren Oğuz Arda Sel’in dedesi fenalık geçirdi ve ambulansla alandan götürüldü.

ÇORLU’DA İHMALİN NEDEN OLDUĞU KAZANIN SORUMLULARI ARANIYOR

Çorlu’da 25 canın yitirildiği tren faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Kazada yakınlarını kaybeden aileler acılarını paylaşmak için birbirine kenetlendiler. Adalet arayışına başladılar. Çorlu, İstanbul ve Ankara’da “Adalet Nöbetleri” tuttular. Ankara’da AYM önünde açıklama yapacakken polisin copuyla tanıştılar. Geçen bir yılın ardından adalet yerini bulsun diye Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne koştular. Fakat orada da bin bir türlü zorluklara ve polisin şiddetine maruz kaldılar. 

Edirne-İstanbul seferini yapan, 362 yolcu ve 6 personelin bulunduğu yolcu treni, 8 Temmuz 2018’de Sarılar Mahallesi yakınlarında raydan çıktı. Kazada 7’si çocuk 25 kişi yaşamını yitirdi, 338 kişi de yaralandı. Kazanın menfez ile rayların arasındaki dolgunun sağanak nedeniyle boşalması sonucu meydana geldiği belirtildi. Kazadan 10 gün önce uyarılmasına rağmen gerekli bakım ve kontrollerin yapılmadığı ortaya çıktı. Ancak üst düzey bürakratlardan hiçbiri sorumluluğu üstlenmedi. Aileler asıl sorumluların yargı önüne çıkarılmasını istiyor.