Çölde susuz kalmak gibi...

Ali Berktay’ın yazdığı, Ayşe Emel Mesci’nin yönettiği “Kerbela” İBB Şehir Tiyatroları’nda sahneleniyor. “Kerbela” İslam tarihinin önemli bir olayıyla, ülkemizin bugünkü gerçekleri arasında paralellik kuran, şiirsel ve destansı bir oyun. Zulme, haksızlığa başkaldırının hikayesi, kardeşliğin, sevginin, aşkın ama aslında bir direnişin öyküsü...

Öznur Oğraş Çolak/Cumhuriyet


Tiyatro çok kalabalık, herkes oyunu merakla seyretmeyi bekliyor, oyun üç saatten fazla... Büyük bir acı bu, tarihi etkileyecek ve hiç unutulmayacak trajedi üç saatte nasıl anlatılır. Bir oyun için uzun bir zaman üç saat ama olayı düşününce... Bu olay çölde bir çocuğun susuz kalması ve ‘su’ diye haykırması gibi...

“İslam tarihine bir bütün olarak baktığımızda izleri hiçbir zaman silinmemiş büyük bir trajedi. Düşünsenize: Bir dinin kurucusu olan peygamberin ölümünün üstünden 50 yıl bile geçmeden, o din adına ülkeyi yönetenler peygamberin en sevgili torununu, onun akrabalarını ve kafilesindeki insanları katlediyorlar.” Bu sözlerin sahibi, oyunun yönetmeni Ayşe Emel Mesci, oyun ise “Kerbela”...

İslam tarihinin en kanlı ve trajik olaylarından biri olan, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin'e bağlı küçük bir topluluğun, Muharrem'in onuncu gününde, Kerbela'da  Emevi halifesi Yezit'e bağlı ordu tarafından katledildikleri olay Kerbela.

Oyunun yazarı Ali Berktay, Mesci’nin önerisiyle 1995 yılında başlamış çalışmalara. “Kerbela” bir yanıyla tarihsel bir gerçeklik, diğer bir yanıyla ise yüzyıllar boyunca çeşitli anlamlar eklenmiş, tarihle efsanenin iç içe geçtiği kültürel bir odak noktası diyor Berktay.

Oyunu yazma aşamasında Prof. Dr. Metin And'dan yardım almış Berktay, “Onun taziyeler ile ilgili çalışmalarından yararlandık. Yaklaşık bir buçuk yıllık bir çalışma sonucunda ‘Kerbela’ metni ortaya çıktı” diyor. Oyun ilk olarak 2009-2010 yıllarında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda yine Mesci’nin yönetmenliğinde sahnelenmiş bu mevsim ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı olarak sahnede.

“Kerbela” İslam tarihinin önemli bir olayıyla, ülkemizin bugünkü gerçekleri arasında paralellik kuran, şiirsel ve destansı bir oyun. Zulme, haksızlığa başkaldırının hikayesi, kardeşliğin, sevginin, aşkın ama aslında bir direnişin öyküsü... Acıyı ve hüznü danslarla, ritüellerle, ağıtlarla anlatmış Mesci, oyunda kullanılan müzik oldukça etkili acı dolu.

Mesci, “Makteller, deyişler, nefeslerle; taziye temsilleri, kasideler, ağıtlarla hem sözlü hem de yazılı edebiyatta geniş bir alanı kaplıyor Kerbela. Yani hem tarihsel gerçeklikte yanlış yapmamak gerek, hem de bu kültürel kökenler boyutunu ihmal etmeden günümüzün sahne estetiği içinde bir yer bulmak gerek, işin asıl zorluğu buydu. Ben bu anlamda hem taziye biçiminden esinlendim, onun belli öğelerini kullandım, hem de o biçimin tüm kurallarını uygulayacağım diye bir kaygıyla ilerlemedim. Çünkü tiyatroda biçimler soyut kavramlar üzerine değil, somut sahne-seyirci ilişkisi, daha doğrusu bu ilişki hakkındaki algı, beklenti üzerine inşa edilmeli” diyor.

Berktay, oyunu daha çok taziye ile modern tragedya arasında bir yere oturtmaya çalışmış. “Kerbela hakkındaki iç duygumu, bu tarihsel kesite bakışımı, Anadolu prizmasının renklerini kurguya katmama en uygun biçim buymuş gibi geldi bana” diyor.

Oyunun müziklerini Berlin’de yaşayan ve yıllardır Mesci ile çalışan Tahsin İncirci yapmış. Oyunda kullanılan müzik metnin ruhuna çok uygun ve oyuna çok şey katmış. Üstelik metnin şiirsel dili ile Tahsin İncirci'nin müziklerinin birleşmesi birçok bölümün şarkı olarak söylenmesini, oyunun müzikal bir nitelik almasını sağlamış. Mesci, koreografide hem dansları hem hareketi öne çıkaran bir anlatım biçimi benimsemiş ve danslarda semah figürlerinden yararlanmış.

Mesci, “Oyunda hiçbir ayrımcılık yok çünkü, herkes bu isyanda, bu acıda, bu insanlık kavgasında kendinden, daha doğrusu özlemlerinden, umutlarından bir parça buluyor. Bence bugün toplumda çok ciddi bir gerilim olduğu kadar, büyük ve gerçek bir kardeşlik özlemi de var. Gerginliklere de seslenmek mümkün, kardeşlik özlemine de. Biz ikinci yolu seçtik” diyor. Berktay ekliyor, “oyunun kendiliğinden birleştirici bir dokusu da var, çünkü Hz. Hüseyin'in her gönüle seslenecek bir sözü var.”

Oyunda Hz. Hüseyin rolünde seyrettiğimiz Burak Davutoğlu yumuşak ve akıllarda kalacak oyunculuğuyla dikkat çekiyor.

Oyunda anlatılmak isteneni yine en iyi Hüseyin söylüyor. Hüseyin düşünde gördüğü annesi Hz. Fatıma'ya “Nasıl anlatsam, bu bir iktidar sorunu da değil artık, insanlığımı koruyabilme savaşı belki de...”

Sonuçta Mesci’nin dediği gibi, “Kerbela direnişin içinden yükselen bir kardeşlik çağrısı”.