Çölaşan: Gerçek gazeteciye her türlü belge gelir
Gazeteci-yazar Emin Çölaşan Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay'a destek amacıyla medya dünyasındaki gazeteci-televizyoncu yazarların Balbay'ın kitaplarını imzalamasını ''çok hoş bir olay'' olarak niteledi. Çölaşan ''Türkiye'de ilk kez böyle bir destek olayına tanık olduk'' dedi. Siyasi baskıyla boğuşmak zorunda olan gazetecilerden biri olduğuna değinen Çölaşan ''22 yıl açık alınla hizmet verdiği gazetesinden kovulmuş bir gazeteciyim. Çünkü medya patronlarının pek çoğu AKP iktidarına göbekten bağımlı'' diye konuştu.
Tolga YenigünGazeteci-yazar Emin Çölaşan 'Deniz Feneri Davası'nın haber yapılmasının yasaklanmasına ilişkin, “Bu karara asla anlam veremiyorum. Bir hukuk devletinde olacak iş değildir” ifadesini kullandı. Çölaşan, Mustafa Balbay'ın tutuklanmasına ilişkin basının üzerine düşen görevi yerine getirmediğini belirterek, özellikle iktidar medyasının bu haberin üzerinde fazla durmadığını söyledi. Emin Çölaşan'a Mustafa Balabay'ın tutuklanması, gazetecilere yapılan siyasi baskılar ve Cumhuriyet gazetesinin imza etkinliğine ilişkin sorular sorduk. Çölaşan'ın verdiği cevaplar şöyle:
Cumhuriyet gazetesi'nin yazarı ve Ankara temsilcisi Mustafa Balbay'a destek amacıyla medya dünyasındaki gazeteci-televizyoncu yazarlara Balbay'ın kitaplarını imzalattığı organizasyon hakkındaki düşüncelerenizi öğrenebilir miyim?
EÇ: Çok hoş bir olay oldu. Türkiye’de ilk kez böyle bir destek olayına tanık olduk.
- Siz de siyasi baskıya maruz kalan Türkiye’nin en önemli yazarlarından birisiniz, yaşananlar hakkında duygularınızı öğrenebilir miyim? Bu tarz baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
EÇ: Evet, ben siyasi baskıyla boğuşmak zorunda olan gazetecilerden biriyim. 22 yıl açık alınla hizmet verdiği gazetesinden kovulmuş bir gazeteciyim. Tepeden gelen 'direktiflerle' diyeyim, gazetecilik yapma özgürlüğüm elimden alınıyor. Çünkü medya patronlarının pek çoğu AKP iktidarına göbekten bağımlı. Oradan gelen emir ve ricalar karşısında boyun eğmek zorundalar. Bu tek parti hükümetinden korkuyorlar çünkü gazetecilik dışında, her alanda yüzlerce işleri var ve her birinde kaderleri Tayyip’in iki dudağının arasında. Basına ve gazetecilere baskı hiçbir zaman bu boyutta olmamıştı. Tayyip iktidarının bütün amacı kendisinden olmayanları her yolu deneyerek susturmak. Ben bunu defalarca yaşadım ve halen de yaşamaktayım. Bu tarz baskılar başka bir ülkede olsak, normalde geri teper. Ancak Türkiye’de hiç değilse kısa vadede ben umutlu değilim.
- Bir gazetecinin evinde ve işyerinde belge bulundurduğu için tutuklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Gazetecilerin elinde bulundurduğu belgeler suç teşkil eder mi?
EÇ: Biz gazetecilere her türlü belge gelir. Faksla, e-posta veya mektupla, hatta telefonla. Ya da okuyucu gazeteye gelip bırakır. Gazeteci aynı zamanda arşivcidir. Eline gelen belge veya bilgiyi yok etmeye kıyamaz. Onu saklar. ‘Ben bunu zamanı geldiğinde kullanırım’ diye düşünür. Tabii ben burada dandik, yalaka, iktidar yağcısı gazetecilerden değil, gerçek gazetecilerden söz ediyorum. Balbay olayı da bence böyledir.
- Gazeteciyi görüştüğü kişiler ya da yaptığı haberle özdeşleştirerek, suç isnat edilmesi hukuk devletiyle bağdaşır mı? Türkiye’de bu yöne doğru bir gidişten bahsetmek mümkün müdür? Değerlendirir misiniz?
EÇ: Asla bağdaşmaz. Gazeteci herkesle konuşur, görüşür, bilgi alır. Bunları yazar veya yazmaz, gündeme getirir veya getirmez. Günümüzde ne yazık ki bu tür suçlamalara tanık oluyoruz. 'Sen onu tanıyormuşsun' diye suçlamalar yapılıyor. Gazeteci herkesi tanımakla, hatta gerekirse görüşmekle yükümlüdür. Ülkemizde sadece iktidara karşı olan gazeteciler üzerinde bu tür baskılar uygulanıyor. Ötekiler için atış serbest! Kendilerine servis yapılan ve gizli kalması gereken tüm bilgi ve belgeleri yayınlıyorlar ve devletin ilgili organları buna göz yummakta devam ediyor.
- Cumhuriyet'in hükümetin basını susturma girişimlerine karşı tepki olarak boş sayfayla çıktığı gazeteyi nasıl buldunuz?
EÇ: Çok anlamlı bir olaydı. Bence tek eksiği, o gün yazarların köşeleri de boş kalmalıydı.
- Mustafa Balbay'ın yeni delil elde edilmemesine rağmen 8 ay sonra tutuklu olarak yargılanması hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
EÇ: Hiç anlayamadığım, kimsenin anlayamadığı bir konuyu bana soruyorsunuz!
- Mustafa Balbay'ın tutuklanmasına ilişkin basın sizce üzerine düşen görevi yerine getirdi mi?
EÇ: Bence hayır. Mustafa Türkiye’nin önemli gazetecilerinden biridir. Özellikle iktidar medyası bu haberin üzerinde fazla durmadı. Zaten durması beklenemez. Tam tersine, son derece mutlu oldular. Bir düşmanlarının daha safdışı bırakılmış olmasından mutluluk duydular. Dışa açıkça yansıtmaları mümkün olmasa bile 'Ohhh, harika' dediler.
- Türk basınının bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
EÇ: Hiç iyi görmüyorum. Kısa vadede de umutlu olamıyorum. Medyanın büyük bölümü para babalarının, cemaat ve tarikatların, iktidar yandaşlarının eline geçmiştir. Hem de Sabah-atv olayında olduğu gibi devlet parasıyla. Bunların tamamı hem kendi çıkarları, hem de iktidarın çıkarları doğrultusunda yayın yapıyor. Bağımsızlıktan söz etmek mümkün değil. Medyanın çok büyük bir bölümü tamamen AKP ve Tayyip’in kontrol ve denetimi altında.
- Başbakanın basına karşı takındığı tavrı nasıl buluyorsunuz?
EÇ: Hem komik, hem de yüz kızartıcıdır. Mitinglerinde açılan 'Sultan, Padişah' pankartları, aslında bunların bilinçaltını yansıtıyor. Kafalarında 'vatandaşlık' değil, padişahlık dönemindeki 'kulluk' kavramı olanlardır bunlar. Dünyada, hoşuna gitmeyenin üzerine vergi cezalarıyla giden ilk hükümet herhalde budur. Bunlar doğaları gereği, hep övgü ister...Çünkü 'kul', 'padişahının' ayaklarına kapanmakla yükümlüdür. Medyadaki övgü kesilince demiyorum, azalınca bile, ne yapacaklarını şaşırırlar. Günümüzde bunu yaşıyoruz ve kayıkçı kavgalarına tanık oluyoruz. Ancak burada sadece iktidarı suçlamayalım. Eğer para babası medya patronları biraz kişilikli olsalardı, böylesine korkmasalardı, bu utanç tablosu çok farklı olurdu.
- Son olarak 'Deniz Feneri Davası'nın haber yapılması yasaklandı konuya ilişkin görüşlerinizi öğrenebilir miyim?
EÇ: Bu karara asla anlam veremiyorum. Bir hukuk devletinde olacak iş değildir. Sonuçta sıradan bir yolsuzluk ve hırsızlık olayıdır. AKP iktidarının yan kuruluşu olan Deniz Feneri örgütlenmesi halktan topladığı milyonlarca euroyu cebe atmış, buharlaştırmış. Alman yargısının belgeleri ortada. Bunlar Almanya’da hapis cezası aldı. Bu olayın Türkiye’deki uzantısı esas vurgunu ortaya çıkaracak. Olayda devlet işi yok, ülkenin çıkarları yok, gizli bilgi ve belgeler yok. O halde gizlilik kararı hangi gerekçeyle alındı? Bunu bilen ve açıklayacak ne bir hukukçu, ne bir bir babayiğit de yok! AKP yandaşı bir derneğe ve AKP’yi rahatsız eden bir konuya yargı tarafından gizlilik kararı verilmesi, Türk hukuk tarihindeki ‘seçkin yerini’ herhalde alacaktır.