Çöktü üstümüze bir kara duman

Köyler boşaltılıyor, gözü yaşlı kadın “40 tane kuzum gitti” diye çığlık atıyor. Yorgun, bitmiş; o çığlığı bile güçsüz, vazgeçmiş.

Fatih Türkmenoğlu

Çöktü üstümüze bir kara duman

Öyle bir açmaza düştü ki vatan

Uyku belli değil, düş belli değil

Çöktü üstümüze bir kara duman

Işık belli değil, loş belli değil

İçimde Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dizeleriyle uyandım. Ne gezi yazısı, ne hadi eğlenin, sevilin, sevin havası. Bir kara dumanın içinde, alevlerin ortasında, biçare kalmış durumdayız. O güzelim ormanlar, o yok olan canlar, o gencecik insanlar, o zavallı hayvanlar, güzelim ağaçlar...

Neden, nasıl, ne şekilde? Bilemiyoruz hala. Köyler boşaltılıyor, gözü yaşlı kadın “40 tane kuzum gitti” diye çığlık atıyor. Yorgun, bitmiş; o çığlığı bile güçsüz, vazgeçmiş. İtfaiye erlerine su taşıyan can çocuk, yakışıklı mı yakışıklı, hayatının baharında tüm geleceğine veda ediyor. Adı Şahin Akdemir. Yaşayacak upuzun bir hayat, atacak o kadar kahkaha, gülerek hatırlanacak yüzlerce macera varken... Ulu göknarların, çınarların, çamların yanarken çıkarttığı çıtırtı, haşırtı kulaklarımda. Binlerce çekirge, kurbağa, kuşun can vermemek için son bir çabayla bağırtısı da. Tüm düzen duruyor birden. Flora ve fauna yok oluyor. Dünyanın sonu, kıyametin ta kendisi bu olsa gerek. Türkiyem’in ormanları, 107 noktadan alev almış, yanıyor.

Türkiye yanıyor, vatan dumanlar içinde, küllerle kaplanmış. Herşeyin sonuymuş, elden gelen birşey yokmuş gibi, acı içinde oturuyoruz. Hemen yeşillendirelim kampanyalarıyla yeni yangın haberleri birbirine karışıyor. Uzmanlar “hayır, şimdi hiçbir şey dikilemez, toprağın kendine gelmesi lazım önce” diyor. “Kesin şehirler kurulacak, her yer imara açılacak” diye düşünenlerle, bu işin senkronize bir terör eylemi olduğunu savunanlar, parmaklara kuvvet, sosyal medyadan giydiriyor. Bir taraftan dünyanın sonu gelse de eğlenmeye devam edenler var. Beyrut’ta bombalar altında açık olan yer altı gece kulüplerini görmüştüm, sanki ona benzer birşey. Mehmet Baydur’un o muhteşem Yangın Yerinde Orkideler’i, 2021’de hayat bulmuş gibi. Bu kez, sıkı gıybet eşliğinde tabii, kadehlerini alev manzarasına karşı kaldırıyorlar. 

Yanan tepeler, ormanlar, bahçeler, köyler... Hepsi benimdi. Benim bahçemdi, evimdi, ofisimdi, canıma can kattığım yaşam alanlarımdı. Neredeyse otuz yıldır medyadayım. Yirmi küsur yıldır da gezi programları, gezi yazıları. Oralarda günleri haftalar; ne diyorum ya, bir ömür geçirdim ben. Manavgat’ın köylerinde daha iki ay evvel yeni doğmuş kuzular kucağımda dolaştım. Geçen ay Marmaris’in ormanlarında çam sakızı kokladım. Bodrum’da “en azından biraz yeşil bırakıyorlar” diye o ağaçlı tepeleri seyrettim. Uyku tutmadı, ekip uyurken sabahın 5’inde o ormanlarda dolaştım, konuştum, çalıştım. Yazılarımı yazdım, anonslarımın provasını yaptım. Ne güzel insalarla tanıştım. Neler anlattılar, dinledim. Mavi boyalı kaç kapıyı çaldım, kaç sofrada oturdum. Yıllarımı, günlerimi oralarda geçirdim. Hayatın akışı içindeki bütün iyi ve kötü haberleri aldıktan sonra, hep bir yeşile, bir ağacın kollarına sığındım. Beni sakinleştiren, hayata döndüren, güç veren bir uğur böceği, delice açmış bir nergis, dallarını uzatmış bir ağaç hep vardı.

Gezmek dediğimiz, boş bir eylem aslında. Gezdin de ne oldu sanki? Aynı eğlence evinde, mahallende de var. Yemek için endişelenmeye gerek yok, her bir tarif, bizzat en iyi şeflerin görüntüleriyle karşında. Müze, yaşadığın şehirde. Gidenlerin çoğu, boşu boşuna onca yolu kat edip, onca benzini ve parayı harcayıp, o kadar günü heba ediyor. Sonra da yorgun argın eve dönüyor. Nasıl ki insanların çoğu boşu boşuna ömürlerini tüketiyorsa... Düşünmüyorsan, hissetmiyorsan, sevmiyorsan, akıllı değilsen, okumuyorsan, hiç gezme daha iyi. 

İnsan nasıl yaşarsa öyle de gezer. Gezince karakter değişmez, başka bir insana dönüşmez kimse. Bütün geçmişin koca bir çuvalda, sırtındadır. Öğrendiğin bütün iyi kötü bilgiler, anne baba ve ilk çevrenin bütün dayatmaları, bütün komplekslerimiz, savunma mekanizmalarımız, yalanlarımız; zihnimizin en içinde, hep bizimledir. Gezmenin yaşamaktan bir farkı yok ki. Sadece çok az insan, hadi iyimser olayım belki nüfusun yüzde 10’u, gezmeyi kendi kişisel gelişimi ve dünyanın daha iyi olması için kullanabilecek zekaya, kıvraklığa sahiptir. Görür, anlar, araştırır. En önemlisi, bulunduğu ortama katkısı olur. Yürüken yerden çöp toplar, bir dedenin koluna girer, en çok sevgiye ihtiyacı olanı hissedip başını okşar, hayatın akışına, yemeğe en doğru zamanda serpilmiş en doğru baharat gibi nüfuz eder.

Yüreğim Türkiye’nin en büyük yangını. Çekilen en güzel fotoğraflar, programlar, gençliğim, hayallerim, çocukluğum, kahkahalarım, geçmişim, dostlarım, paylaşılan sırlar, uzayan geceler, parlak yıldızlar, umutlarım, rüyalarım, ağaçlarım, evlerim, koyunlarım, kuzularım, çekirgelerim, ağustos böceklerim yanıyor. 

Türkiye yanıyor. Ben de yanıyorum.