Çocukluk hayallerim gerçek oldu

Gülse Birsel, GAG ve Avrupa Yakası’ndaki çok beğenilen performanslarının ardından bu kez Ezel Akay’ın yönetmenliğini yaptığı “7 Kocalı Hürmüz” ile seyircinin karşısına çıkacak.

cumhuriyet.com.tr

Yine güldürmek için... O, komedi yazmayı ve komedilerde rol almayı çok seviyor. İleride drama yazsa bile içlerinde ille de komedi tonları olsun istiyor. Çünkü hayata asık suratla bakmıyor.

Gazeteci, senarist, yazar, oyuncu... Sadece biriyle yetinemiyor Gülse Birsel, kendini anlatmak için hepsine ihtiyacı var. Zaten uzun rahat vakitleri, boş oturarak geçen bir hayatı hiç bilmemiş. Bugünlerde konuşulmasının nedeni, önümüzdeki cuma vizyona girecek filmi “7 Kocalı Hürmüz”. Bu filmin onun için anlamı büyük; oyunculukla arasındaki bağ ilk bu filmle kurulmuş, 1987’de Ayten Gökçer’in oynadığı “7 Kocalı Hürmüz”ü izleyince bir gün Gökçer gibi olmak istediğini anlamış. Araya yıllar girmiş, öğretilen kalıplar, zorunluluklar... Ekonomi okumuş, gazetecilik yapmış, ama sonunda dönüp dolaşıp yine çocukluk hayallerine gelmiş. Biz de Gülse Birsel’le geçen yılları, şimdiyi ve “7 Kocalı Hürmüz” filmini konuştuk.

- Filmde Hürmüz yedi kocasını birden idare ediyor. Sizce bir kadının yedi kocayı birden idare etmesi mümkün mü?

- Bir komedide mümkün ve harika bir fars trafiği yarattığından eğlenceli. Gerçek hayatta felaketlerle sonuçlanabilir! Özellikle bizimkisi gibi toplumlarda. Ama Ortadoğu’da, hatta Türkiye’de yedi eşli erkekler muhtemelen vardır. Bu durumda da o yedi kadın için komik veya eğlenceli bir yönü yoktur zannederim!


Asık suratla bakmıyorum hayata

Gülse Birsel, oldum olası oynamayı sevmiş, şarkı söylemeyi, dans etmeyi... Çocukken, zorla kendini izlettiği aile üyeleri bunun tanıkları. GAG, Avrupa Yakası derken izleyici kitlesini kalabalıklaştırdı Birsel. Şimdi ilk sinema filmi “7 Kocalı Hürmüz”le çıkacak karşımıza. Çocukluk hayallerini gerçekleştirmekten mutlu. Hayatın ona tanıdığı gülebilme şansını o da başkalarına sunmak istiyor.

- 1987’de Ayten Gökçer’in rol aldığı “7 Kocalı Hürmüz” oyuncu olmaya karar vermenize neden olmuş. Sizi bu kadar etkileyen neydi?

- Hem oyunu seyrederken çok eğlenmiştim, hem de Ayten Gökçer’e çok hayran olmuştum. O dönemde “7 Kocalı Hürmüz” müzikali büyük olay olmuştu ve herkes Ayten Gökçer’den bahsediyordu. Müthiş güzel, şarkı söyleyebilen, iyi bir kadın oyuncu. Bir gün onun gibi olmak istediğim için oyunculukla ilgili hayaller kurmaya başlamıştım.

- Oyuncu olmayı istetecek kadar değer verdiğiniz bir filmin yeni versiyonunda oynuyorsunuz. Sizce rolünüzün hakkını verebildiniz mi?

- Buna ben karar veremem ki... Film bitene kadar performansımı yönetmene beğendirmekle yükümlüydüm, o konuda bir sıkıntımız olmadı. Şimdi seyircinin beğenmesi önemli.

- Siz ekranda kendinizi izleyince ne düşündünüz?

- Filmi henüz parça parça kaba montajla izledim, son halini galada seyredeceğiz. İnsan kendine tarafsız bakamıyor. Ben genellikle hataları görmeye meyilliyim. Altı yıldır aynı karakteri oynuyorum, Aslı’ya benzemesi konusunda endişelerim vardı. Masalsı da olsa dönem filmi. 2009 model bir Aslı yürüyüşü, bir fincan tutuşu bile sırıtabilirdi. Seyrettiğim kadarıyla Aslı’ya hiç benzemiyor, o yönden müsterihim.

- Büyük, küçük rol ayrımı yapmayan oyunculardan mısınız?

- İyi film, iyi yönetmen, iyi kadroda, zaten sayfa sayısı olarak kısa bir rol bile yeterince titiz çalışılmıştır ve performans alanı vardır. Ben o rol için doğru kast olup olmadığıma, işin genel kalitesine ve bir oyun alanı olup olmadığına bakıyorum. Bu özellikler Safinaz’da vardı. Bunun yanında Safinaz yan rol değil, neredeyse Hürmüz kadar ağırlıklı, her sahnede var. Bu açıdan da oyunun orijinalinden çok farklı.

- Müzikal sahneleri olan bir filmde oynamak, şarkı söyleyip, dans etmek sizi zorladı mı?

- Hayallerimden birini bir ölçüde gerçekleştirdim diyebilirim. Şarkı söylemeyi de dans etmeyi de çok severim ama onlar beni o kadar seviyor muymuş, filmde göreceğiz! Çekimler sırasında hem dans hocalarından, hem müziği yapan ekipten iyi şeyler duydum ama, bakalım.

- İçinde mizah barındırmayan bir iş yapmayı, mesela bir korku filmi senaryosu yazmayı ya da bir gerilim filminde oynamayı düşündünüz mü hiç?

- Korku sevdiğim bir janr değil. Bir gerilim filminde rol alsam, insanlar benim çıktığım sahnelerde güler veya gülmeyi bekler, filmin havasını bozarım diye düşünüyorum! Komedi, yazmasını, oynamasını, seyretmesini çok sevdiğim bir tür ve bu türü yapabilen de çok az insan var. Onun için ileride, örneğin sinemada dramalar yazabilirim belki ama onların da muhakkak ince komedi tonları olur. Çok asık suratla bakmıyorum hayata.

- Gazetecilik, senaristlik ve oyunculuk... Pek çok alanda çalışma isteğinizin nedeni bir doyumsuzluk mu yoksa kendinizi tam ifade edebileceğiniz alanı henüz bulamamanız mı?

- Aslında oyunculuk ve yazarlık dışında başka bir şey yapmadım. Yazarlığın farklı alanlarını denedim diyebiliriz. Bu iki ana yolda devam etmek istiyorum. Borsacılık veya şarkıcılık yapmayı planlamıyorum!

- Birinin diğerine göre önceliği var mı sizin için? En çok hangisini yapmak keyif veriyor? Kendinizi hangisinde daha iyi anlatıyorsunuz?

- Oyunculuk beni çok heyecanlandıran, çocukluğumdan beri hayal ettiğim meslek. Yazarlık konusunda daha erken çalışmaya başladığımdan daha tecrübeli ve kendimden eminim.

- Esquire gibi erkek dergilerinde ve moda dergilerinde yayın yönetmenliği, yayın danışmanlığı yaptınız. Bunların size ne kattığını düşünüyorsunuz?

- Bir erkek dergisinin editörlüğünü yapmak her konuya erkek bakış açısıyla bakma açısından çok öğretici oldu. O dünyayı tanımak, sonradan erkek karakterler yazarken bana çok yardım etti. Çoğu zaman özellikle birlikte çalıştığım oyuncular erkek diyaloglarını erkek ruhuyla yazdığımı söylediler. Genel olarak her tür gazeteciliğin insan tanıma, farklı hayat tarzlarını keşfetme ve Türkçeyi kullanma açısından büyük katkısı oldu.

- Okul bitip de hayata adım attığınızda varmayı istediğiniz yer burası mıydı? Geri dönüp baktığınız da ne kadar yol aldığınızı düşünüyorsunuz?

- Hayal ettiğimden fazlası bu. Ben üniversitenin ikinci yılında gazeteci olarak çalışmaya başladığım için, oyunculuk, senaristlik konusunda hedeflediklerimi unutmuştum bile. Dönüp dolaşıp yine çocukluk hayallerime geldim.


Gidecek çok yolum var

- Neden ekonomi seçtiniz okumak için? Daha üniversitedeyken muhabirliğe başlıyorsunuz. Sonra da sinema yüksek lisansı...

- O dönemde okulda başarılı gençlerin Boğaziçi’ne girmesi neredeyse bir zorunluluktu. Bu ulaşılabilecek en parlak hedefti ve hangi bölüm olduğu bile önemli değildi, ne garip. Bütün arkadaşlarım ve ben, sebebini tam da bilmeden, güzel bir okul diye, herkesin özendiği bir üniversite diye ve galiba oradan çıkınca hayatta illa başarılı olunacağına inandığımız için Boğaziçi’ni yazdık. Benim arzum hem arkadaşlarımla olmak ve ailemi memnun etmek için Boğaziçi’nde okumak, hem de yarı zamanlı konservatuvara gitmekti. Ne yazık ki o sene konservatuvardaki yarı zaman uygulaması kaldırıldı. Üniversiteyi bitirince baktım, meslek sahibi olmuşum, hatta Cosmopolitan’ın yayın yönetmenliği teklif ediliyor, dedim ki “Şimdi gidip sinemayla, tiyatroyla ilgili bir şey okumazsam, bir daha hayat boyu yapamam, bunu yaşamam lazım”. Columbia Üniversitesi’nden başvuruma kabul gelince de, bunun iki yıllık, kariyerime hiçbir faydası olmayacak pahalı bir tatil olmasını bile göze alarak kalktım gittim.

- Ekonomi eğitiminiz yaptığınız işlerin ve hayatın ritmini, “aritmetiğini” anlamanıza yardımcı oldu mu?


- Hem ekonomi eğitiminin hem özellikle Boğaziçi’nde okumanın çok faydasını gördüm, itiraf edeyim. Boğaziçi’nde ekonomi oldukça matematik ağırlıklı okunur ve analitik zekâyı dinç tutar. Hem mikro, hem makro ekonomi zaten hayatın göbeğinde konular, ilgilenmemek mümkün değil. Ama Boğaziçi’nde, diğer üniversitelerde olmayan sinemadan resme ve caza kadar şahane dersler aldım. Şikâyet edemem.

- Başarılı kadın modeli olarak görülüyorsunuz. Siz de kendinizi böyle görüyor musunuz?

- Başarısız olduğumu düşünmüyorum ama daha gidecek çok yol var. Yeni başladık.

- Yeni projeleriniz var mı? Başka bir dizi projesi düşünüyor musunuz mesela?

- Aralık ortası kitap çıkacak sonra uzun metraj filmimi yazmaya başlayacağım, yazın çekeceğiz. Filmden sonra yeni bir sitcom planlıyorum ama ancak 2011 Şubat’ında yayına girecek.


Hakkında...

- Suşi yemeyi çok sevdiğiniz biliniyor. Vikipedi’de sizin hakkınızdaki yazıda bile yazıyor...

- Bu suşi hikâyesi nereden çıktı bilmiyorum, herhalde bir yazımda geçen bir cümle, oraya sanki özgeçmişimin önemli bir parçasıymış gibi yazılmış. Severim de hayatımın vazgeçilmez bir yönü değil! Ama şu son manken üzerinde suşi yeme kepazeliğini hayat boyu yapmam, yapanla da görüşmem, söyleyeyim!

- “Genelde çok çocuk isteyen bir insan olmadım, belki hâlâ kendimi ailenin çocuğu hissettiğim içindir” demiştiniz. Hâlâ böyle mi hissediyorsunuz?

- Hâlâ çocuk istemiyorum, bu gidişle de hiç istemeyeceğim galiba. Hayatımın bu halinden memnunum, henüz kendimi o olgunlukta görmüyorum!

- Evin en küçüğü olmanın getirdiği çok sevilmeye alışma ya da şımarıklık gibi bazı özellikler vardır. Kendinizde bu özelliklere rastlıyor musunuz?

- Şımarık değilimdir, pek şımartılarak büyümedim. Ama belki bir ilgi, alaka isteği olabilir.

- Küçüklüğünüz nasıldı? O zamanlar da oyunculuğa ve yazmaya merakınız var mıydı?

- Çok küçükken şarkı söyleyip Nurhan Damcıoğlu, Nilüfer taklitleri yapayım, herkes seyretsin isterdim, çok severdim! Tatilleri filan kompozisyonlar şeklinde yazıp ailedeki herkesi toplar okurdum. Her zaman minimum dört kişilik seyircim de vardı, halimden memnundum.

- “Meg Ryan filmi tadında bir hayat” diye tanımlıyorsunuz yaşamınızı... Biraz bundan bahseder misiniz?

- Bu aslında “hayatımda ağır acılar, kahırlar olmadı” cümlesinin esprili bir ifadesiydi.

- Oyunculuk, senaristlik ve gazetecilik; bu kadar yoğun ve stresli bir yaşamın içinde eşinize, ailenize vakit ayırabiliyor musunuz?

- Hayatım yoğun ama çok stresli değil. Bir denge kurmaya çalışıyorum. Boş oturmayı, uzun rahat vakitleri zaten sevmem.
 

Yüzme bilmeden denize atladım

- Sizce Avrupa Yakası neden bu kadar beğenildi? Avrupa Yakası’nı diğer dizilerden ayıran özellikler ne?


- Birçok şey sayılabilir, ama herhalde dönemin ruhunu, mizahını iyi yakalamış bir iskelet, doğru çatışmalar, akılda kalıcı, alt metni olan karakterler, malzemeden çalmayan tempolu bir senaryo, başarılı oyunculuklar, titiz reji ve ekibin çalışırken eğlenmesinin verdiği yüksek enerji demek lazım.

- Başrolünü üstlendiğiniz “Eyvah! Eski Kocam” adlı dizi birinci bölümünden sonra kaldırılmıştı. Pek oyunculuk deneyiminiz olmadan Avrupa Yakası’nın başrolündeki Aslı karakterini canlandırdınız. Nasıl cesaret edebildiniz buna? “Acaba başkası oynasa mı” diye düşündünüz mü hiç?

- Hiç başkası oynasın diye düşünmedim. Gag’da sevilmenin verdiği, Plato Film’in desteklediği bir cesaretle “Kıvırırım herhalde” diye yüzme bilmeden denize atladım aslında! Başlarda çok hata yapmışımdır muhakkak, ama sonrasında seyircinin Aslı karakteriyle ilgili bir şikâyeti olmadığı kanısındayım. Benimsendi, sevildi. Ama birçok şeyi el yordamıyla buldum ve dizi benim için oyunculuk eğitimi oldu.