Çocuklar ses çıkarıyor, biz duymuyoruz

Türkiye’nin tarihine kara bir leke olarak geçen Fıkıh-Der’deki cinsel istismar haberi toplumda infial yaratmıştı. Hepimizi öfkelendiren haberi Cumhuriyet’in ödüllü muhabiri Seyhan Avşar ortaya çıkarmıştı. İşte habere sığmayanlar, bugün ‘Rezilsiniz’ adıyla kitap oldu. Dindar ailelerin dinini öğrensin diye çocuklarını emanet ettiği Kuran Kursunda yaşananlar kanınızı donduracak olsa da bu kitabı mutlaka okuyun ve yazarıyla tanışın...

İpek Özbey

Fotoğraflar: Vedat Arık

- Seyhan önce seni tanıyalım, nerede, nasıl bir aileye doğdun?

1991 yılında Bitlis’te doğdum. Annem ev kadını, babam devlet memuru... Gündemin sıkı sıkıya takip edildiği, Bitlis şartlarında zor olsa da her gün günlük gazetenin geldiği bir evde büyüdüm. Babam da annem de güncel konuları takip etmeyi çok severdi. Hatta evde sürekli Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz Kabuğu programı, Siyaset Meydanı ve 32. Gün izlenirdi. Ben de benden bir yaş büyük olan abim de bu durumdan hiç şikâyetçi olmadık ama sanki çizgi film izlememiz gereken dönemleri biraz eksik yaşamışız. Belki de o yüzden abim avukat ben ise gazeteci olmayı tercih ettik.

- Gazeteci olmaya ne zaman, nasıl karar verdin?

Aslına bakarsanız annem bırakın gazeteci olmamı, okumamı bile istemedi. Sürekli başıma bir şey geleceğinden korktuğunu söylüyordu. Bir ara okuldan ayrılmam için baskı kurunca okulu bıraktım. Üzüntüden mide kanaması geçirince geri döndüm. Okulu o kadar çok seviyordum ki her sabah okul görevlisinden önce okula gidiyordum. Anneme karşı verdiğim mücadele sonunda galip geldim. Gerçi şu an annem oldukça memnun. Okulu sevmeyen çocuklara benim mide kanaması geçirdiğim olayı anlatıyor ve ben hissediyorum benimle gurur duyuyor. Gazeteciliğe gelince ise kendimi yakın hissettiğim iki meslek vardı. Ya avukat olacaktım ya da gazeteci... Çok sevdiğim bir kuzenim vardı. Cumhuriyet’in Bolu temsilcisiydi. Yerel bir gazetesi vardı. Onu çok sevdiğimden gazeteci olmaya karar verdim. İyi bir sıralamam vardı. Ancak babam kesinlikle gazeteci olmamı istemiyordu. Okul bitince hüsrana uğramamdan korkuyordu. Üniversite tercihlerimin tamamına Türkçe öğretmenliği yazdırdı. 

- Ama...

Ertesi gün babamdan habersiz dershaneye gidip ilk tercihlerime gazetecilik yazdım. Tercihler açıklanınca Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesini kazandığımı babama söyledim. Lakin yaşanacaklardan habersizdim. Hemen bilgisayar başına geçip bakmış. Sistemde tercih sonucumla beraber altta ‘2. tercihinize yerleştirildiniz’ ibaresiyle karşılaşmış. Tercihlerimi değiştirdiğim böylelikle ortaya çıktı. 

- İnsanın içinin okurken taşıyamayacağı kadar ağır bir kitap yazmışsın... Bunlar senin haberlerinin geniş hali aslında... ‘Rezilsiniz’ kitabında seni en çok etkileyen hikâye hangisiydi? 

En çok etkilendiğim H.R.Ö. isimli mağdur çocuğun vazelin kokusu alınca kötü olduğunu söylemesiydi. Düşünsenize bir zanlı, çocuğu istismar ederken vazelin kullanıyor ve o çocuk şu an vazelinin kokusu alınca dahi çok rahatsız oluyor… Gariptir ama ben de o çocuğun yaşadıklarını dinledikten sonra vazelinin bırakın kokusundan ismini duymaktan dahi rahatsız oluyorum. Bir diğer olay ise kalabalıklar içinde çaresiz kalan bir çocuğun intihar etmek için Kuran kursunun olduğu binanın en üst katına çıkmasıydı. Bu iki olay beni bir hayli yaraladı…

- Mağdurlarla görüştün mü? 

Tüm mağdur çocuklarla görüşüp, sohbet ettim. Neredeyse tamamı orta halli ama aşırı muhafazakâr ailelerde yetişmişler. Zaten durum böyle olmasa hangi aile küçücük çocuğunu yatılı bir kuran kursuna bırakabilir ki? Çocukluktan beri içinde oldukları ortamdan kaynaklı olarak tamamı dini bilgilere oldukça hâkim. Bunun yanında öyle bir ortamda sorgulamayı, biat etmemeyi başarmış çocuklar onlar. Bu çocukların çaresiz kaldıkları zamanlar olmuş. Ama başka çocuklar da bunları yaşamasın diye susmamayı tercih etmişler. Pırıl pırıl hepsi...

Üniversitede zorunlu staj için başvurduğu Cumhuriyet’in başarılı, ödüllü muhabiri Seyhan Avşar. Bir gazeteci ses getiren haberler yapıncabaşı soruşturmalarla derde giriyor. Seyhan Avşar belgesi olmayan hiçbir haber yazmamasına rağmen hakkında dava ve soruşturmalar açıldı. Seyhan, “Bu mesleği hakkıyla yapabilmenin bu ülkede bir bedeli olduğunun fazlasıyla farkında olan birisi olarak bizde bedelini ödüyoruz” diyor. 

- Fıkıh Der’deki cinsel istismar olayları nasıl bir sistemle işliyordu?

Kurs sorumlusu çocukları tek tek odasına çağırıyor. Bazen yalnız, zaman zaman ise yardımcıları ile çocuklara istismarda bulunuyor. Aralıklarla devam ediyor bu süreç… Çocuklardan biri kurstan ayrılıp alkollü bir ortamda yaşadıklarını anlatıncaya kadar...

- Taciz edilen itiraz ettiğinde başına ne geliyor?

Kurs sorumlusu tarafından psikolojik bazen de fiziksel eziyete maruz kalıyorlar. Bazen Kuran’dan çok fazla sayfalar ezberlemesi dayatılıyor, bazen ise çekiçle darp ediliyorlar. Çıkış yolu bulamayan çocuklar ise bunu kabul ediyor.

- Ailelerine açılabiliyorlar mı? Kol kırılır yen içinde kalır mantığıyla mı hareket ediyor?

Ağlayıp, kursa gitmek istemeyenler var ama ailelerine yaşadıklarını anlatamıyorlar. Bazı çocukların aileleri de kurs sorumlularına büyük bir aidiyet ile bağlı oldukları için kendilerine inanmayacağını düşünüyorlar. Aslında bizler hep şunu söylüyoruz: ‘Çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundayız.’ Düşününce ne kadar da yanlış bir cümle. Çünkü çocuklar yeterince ses çıkarıyor ama biz yetişkinler duymuyoruz. 

- Kitapta sorduğun bir soru var, hep aklını karıştıran. Şimdi ben sana sormak istiyorum: Bu çocuklar hayata tutunabilecek mi?

Genelde istismar ve şiddete maruz kalan çocukların sonraki yaşamlarının sorunlu olduklarını görüyoruz. Bu çocukların da ne yazık ki hayata tutunmalarının zor olduğunu biliyorum. Çünkü yaşadıkları travmalar çok ağır. Hepsinin uzun süre psikolojik destek almaya ihtiyaçları var. Zaman her şeyin ilacı derler, umut ediyorum ki zaman bu çocukların da ilacı olsun ve hayata sıkı sıkı sarılabilsinler.

- Haberi yazarken Türkiye’de tarikatlar, müritler, yobazlar hakkında ne düşündün? Çürüme nerede başlıyor?

Şu an tarikat ve cemaatler zehirli bir sarmaşık gibi Türkiye’yi sarmış durumda. Bu sarmaşığın bir kolu FETÖ, bir kolu Menzil, bir kolu Süleymancılar…. Bu liste böyle uzayıp gidiyor. Bu yapılanmalar görünüşte dinsel gibi gözükse de aslında siyasi bir örgütlenme biçimi. Çürüme ise aslında çok daha eskiye gidiyor. Sadece AKP iktidarıyla bu çürüme daha da ilerledi ve görünür oldu. Kitabı yazarken sadece şunu düşündüm. ‘Bu toplum ne zaman akıllanacak?’

- Bu haber nasıl bir ses getirdi, Fıkıh-Der’e ceza verildi mi?

Tabi… 3 sanık 170 yılı aşkın hapis cezası aldı. Haber büyük bir yankı yarattı. O gün binlerce kişi yatılı Kuran kurslarının kapatılması için sosyal medyada paylaşım yaptı. Çoğu zaman verdiği fetvalar ile çürümüşlüğü simgeleyen Diyanet dahi çocukların kırmızı çizgi olduğunu açıkladı. İstismar olayı cami, Kuran kursu veya bir tarikatte yaşandığında başını kuma gömen iktidar kanadından da oldukça büyük bir tepki yükseldi bu skandala.

VİCDANSIZLIK KAHRETTİ

- Hukukun bu kadar tartışıldığı bir ülkede adliye muhabirliği yapıyorsun. Seni en çok ne rahatsız ediyor?

Beni en çok rahatsız eden olaylar kadın ve çocuk istismarlarında yapılan indirimler, bu yargılamalarda kadının davranışlarının kıyafetlerinin sorgulanması. Bazen duruşma salonlarında isyan edesim, avazım çıktığı kadar bağırasım geliyor. Tabi sadece bu da değil bizler son dönemlerde kendinden olmayana, düşüncesini yazana düşman hukukunun uygulandığı yargılamalara da tanıklık ediyoruz. Hızlıca, adil ve etkin yargılanma yapılmadan siyasetçilere, gazetecilere, avukatlara ve aydınlara verilen onlarca yıllık hapis cezaları yargı sistemimizin ne kadar sıkıntılı olduğunu gösteriyor. Bir gazeteci olmanın yanında bir yurttaş olarak bu durum adalete olan inancımı sarsıyor. Son bir şey daha eklemek istiyorum çünkü bu dava özel olarak beni çok etkilemişti. Psikolojik rahatsızlığı olan bir kadın yakın bir tarihte türbanlı bir kadına tokat atmıştı. Hemen tutuklandı, hızlıca iddianame yazıldı. İlk duruşmada Cumhurbaşkanı avukatlarından tutun da onlarca avukat, psikolojik tedavi gören bir kadının ceza alması için çabaladı. Kadın aylarca tutuklu kaldı. Cezaevinde psikolojik durumu daha da kötüye gitti. İşte bu vicdansızlık beni kahretti. 

- Hedefin ne?

 Aslında yakın bir tarihte bir cerrah arkadaşımla bu konu üzerine konuşmuştuk. Ben kendisine 10 yıl sonra istediğim yerde olamazsam mesleği bırakacağımı belirtmiştim. O ise bu sürede Türkiye’nin en iyi cerrahları arasında yer almayı hedefliyor. Kendi aramanızda birde iddiaya tutuştuk. Bakalım kim galip gelecek. İşin esprisini bir yana bırakırsak hedefim Rezilsiniz’de anlattığım dehşetin yaşanmadığı bir ülkeyi inşa edebilmek durmadan ve yorulmadan mücadele edebilmek.