Çocuk edebiyatının olmazsa olmazları
“‘Ne güzel bir öykü,’ dedi Alfons, ‘bence bir kitap olmalı, hem de resimli bir kitap’. ‘Niye ki?’ diye sordu Natali. ‘Böylece onu tekrar tekrar okuyabiliriz,’ diye yanıtladı Alfons."
Hafize Çınar GünerÇocuklar
neden bir kitabı tekrar tekrar dinlemek isterler, nedir onları etkiyen? Bu
soruya yanıt ararken karşımıza çıkan kavramlardan biri “çocuğa görelik” oluyor.
Hem içerik hem de tasarım olarak çocuk gerçekliğini yakalayabilmenin önemini
işaret eden bu kavram, çocukları ıslah etmeye soyunan biz yetişkinlerin boyunu
aşıyor. Ebette çocukların ilgi ve gereksinimlerini anlamak, onların gelişimsel
özelliklerini bilmek önemli. Ancak ejderhaların veya perilerin hâlâ var olduğuna inanabilmek, kaybolmuş bir oyuncağın
ya da eve yeni gelmiş bir kardeşin bu hayatta başımıza gelebilecek en kötü şey
olabileceğini görebilmek de gerekiyor.
Bu
kavramın algılanışı kültürden
kültüre de değişiklik
gösterebiliyor. Örneğin Kuzey Avrupa’da yaşama dair her şey çocuk edebiyatına konu
olabiliyor. Önemli olan o konunun çocuğa nasıl sunulduğu oluyor. Çocuğa görelik
kavramının zamana bağlı değişim gösterdiği de kesin.
Çocuğun dünyasına inebilmek, yaşadığı sorunları dert edinebilmek, yaşama dair
bakış açısını yakalayabilmek için öncelikle mutlak doğrulardan kaçınmak
gerekiyor.
Çocuk
edebiyatının eğitim aracı olmadığı kabul ediyor olsak da bu durumdan tümden
kurtulduğumuzu söylemek zor. Çocukça olmakla çocuksu olmak karıştırılıyor
birbirine. En iyisi gelin hem bu kavrama hem de öbür unsurlara Daisy Hirst’ün
Alfons ve Natali serisi eşliğinde birlikte bakalım.
BASİT VE ESTETİK!
Çocuk
edebiyatında çocuğa görelik kadar bir başka önemli husus da basitlik ve
yalınlıktır. Alfons, Bu Yaptığın Hiç Doğru Değil!
kitabını
elimize aldığımızda kapakta kullanılan üç ana renk ve oluşturulan sade
kompozisyonun kitabın konusu hakkında ipucu vermesinin yanı sıra basit, sade,
samimi bir öyküyle karşılaşacağımıza dair fikir de
veriyor bize.
Sayfaları
çevirdikçe bu fikrimiz güçleniyor. Sözün damıtıldığı,
gözün yorulmadığı hakiki bir öykü okuyoruz. Sanki bir çocuğun elinden çıkmış
gibi görünen sevimli resimler karakterlerin duygusunu güçlü bir şekilde aktarıp
yazınsal kurguyu desteklerken okurda estetik bir haz yaratıyor.
Kitapta
önce Natali ile tanışıyoruz. Çünkü aileye önce o katılıyor ama sonra Alfons da
oluyor. Natali önceleri pek şikayetçi olmuyor bu durumdan. Hatta Alfons
büyüyünce onunla birlikte bir şeyler yapmaktan bile hoşlanıyor. Mesela kuşlara
isim koymaktan. Ne hoş bir ayrıntı öyle değil mi? Legodan kule yapmak ya da
çizgi film izlemekten bahsetmiyor Hirst. Çocuğun yaşamdaki merakına ve
yaratıcılığa ortak ediyor bizi. Alın size çocuğa görelik!
Natali
ve Alfons haylazlık yapmayı da seviyorlar, öykü dinlemeyi de. Ama işler her
zaman yolunda gitmiyor tabii. Çatışma da burada başlıyor. Natali sabırlı bir
abla aslında ama onun da sabrının taştığı oluyor. Sizin hiç olmuyor mu? İşe
giderken otomobilinizin lastiği patlıyor ve toplantıya geç kalıyorsunuz
mesela... Akşam eve geldiğinizde ayaklarınızı uzatıp en sevdiğiniz diziyi
izlemek istiyorsunuz ama dizi yayından kaldırılmış. Eşiniz ve çocuklarınız da
hiç anlayışlı değil o gece.
İşte
Natali için de durum buna benzer bir şekilde gelişiyor ve Alfons’u ranzanın altında
en sevdiği kitabını yerken bulunca patlıyor. Patlıyor dediysem sadece
yaptığının doğru olmadığını söylüyor küçük kardeşine. Sonra tüm öfkesini resme
döküyor. Burada ise kendisini takip eden okura güzel bir öneri sunuyor
kahramanımız. Natali banyoya girdikten sonra odada yalnız kalan Alfons işleri
düzeltmeye çalışıyor. Ama odadan gelen sesleri duyan Natali endişeleniyor. Ya
çizdiği resim gerçek olursa… Sorun kardeşler aralarında çözüyor. Natali’yi en
çok etkileyen ise öfke dolu resmine kardeşinin yapığı eklemeler oluyor.
Resimdeki her beladan Alfons’u Natali kurtarıyor. Bu oyunbaz öyküden sonra çoğu
çocuğun resim yapmaya koşacağına şüphe yok. Peki biz yetişkinler ne yapıyoruz?
Tabii serinin diğer kitaplarını almaya gidiyoruz.
SIRADAN VE ÖZGÜN!
Serinin
kahramanları olan canavarlar kocaman gözleri, büyük ağızları, tek renk
bedenleriyle özgün ve komikler. Özgünlük ve çocuğun gülme, umut etme
gereksinimini karşılayabilmek ise çocuk edebiyatındaki bir başka önemli husus.
Serinin
ikinci kitabı Kitapları Hiç Sevmiyorum Artık!
adıyla
hemen merak uyandırıyor. Çünkü ilk kitapta kardeşlerin bir koltuğa sığışıp
babalarının kucağında öykü dinlemeyi ne çok sevdiklerini görmüştük. Aslında
burada her çocuğun başına gelen, gelebilecek olan şey gerçekleşiyor ve Natali
okumayı öğrenmeye çalışırken yaşadığı zorluk nedeniyle kitaplardan uzaklaşıyor.
Önceleri “Okumayı öğrenince dünyanın bütün öyküleri benim
olacak.” derken ilk okuma kitabını açtığında gözü fena halde korkuyor.
Natali’nin
bu güzel sözü ettiği sayfada metroda herkes bir şeyler okuyor.
Büyük, küçük, yaşlı genç, engelli, köpek. Bu güzel söz diyorum çünkü Natali
yazılan ve basılan her öykünün artık yazardan çıkıp okurun olduğunu çok güzel
ifade ediyor. Salgın nedeniyle okulların açılıp açılmayacağı, açılırsa nasıl
bir sistemin çocukları beklediği çok konuşuluyor. Özellikle de okula yeni
başlayacak ve okuma yazmayı yeni öğrenecek çocukların ebeveynleri haklı olarak
endişeliler.
Normal
zamanda dahi oldukça sancılı olan bu süreçte hem çocuğa
hem de ebeveynlere rehber niteliğinde bu kitap. Okuma serüveninde çocuğun
yalnız bırakılmaması ve bilinenden bilinmeyene gidilmesini bir kez daha
hatırlatıyor. Natali’nin okuma öğrenmekte yaşadığı zorluğa karşı çözümü yine
iki kardeşin bulması karakterle özdeşim kuracak okur için cesaret verici. Açık
ve devingen karakterler ise çocuk edebiyatında çok önemli. Natali ve Alfons’un
yaratıkları öykü sonrası oluşturdukları kitaplar bu kez de çocuk okuru yazmaya
heveslendirecektir.
Kitabın
son sayfasında, etrafa saçılmış kitaplar arasında Natali kitap okurken Alfons
ise yine bir kitabı kemiriyor. Görsel metindeki bu tür küçük ayrıntılar ise
öykülere ayrı bir tat katıyor. Resimler sadece yazının söylediklerine hizmet
etmeyip başka başka okumalar yapmamızı da sağlıyor. Bu da aslında çocuk
edebiyatındaki resimli kitaplarda olması gereken önemli bir husus olarak
karşımıza çıkıyor.
Serinin
üçüncü kitabı Alfons, Tavana Çamur Sıçramış!'da ise bir
apartmanın yedinci katında sıkılan iki kardeşin yaşadıkları yeri bir ormana
çevirmeye çalışmalarına tanık oluyoruz. Üç kitaptaki konu da ne kadar evrensel
değil mi? Alın size
başka önemli bir husus.
Aslına
bakarsanız apartman katlarına sıkışıp yeşile hasret olanlar sadece çocuklar da
değil. Yarattığımız çevre ne kadar insana özgü ve yaşanabilir? Çocuk dünyasında
yansıması farklı olabilir elbet ama çamura dokunma, dalından meyve toplama,
toprağa basma ve yıldızları sayma isteğimiz ortak.
Birinci
kitaptaki yeni duruma uyum sağlama ve duygularla baş edebilme, ikinci kitaptaki
zorlukları yenme konusundaki azim ve üçüncü kitaptaki özgürlük konuları çocuk
dünyasında cereyan etse de biz yetişkinlere de hitap etmiyor mu? Alın bu da son
husus olsun.
Alfons, Bu Yaptığın Hiç Doğru Değil! /
Daisy Hirst / Çeviren: Esin Pervane / Nesin Yayınevi / 2018 / 40 s. / 3+ yaş
Kitapları Hiç Sevmiyorum Artık! / Daisy Hirst / Çeviren:
Esin Pervane / Nesin Yayınevi / 2019 / 40 s. / 3+ yaş
Alfons, Tavana Çamur Sıçramış! / Daisy Hirst / Çeviren: Esin Pervane / Nesin Yayınevi / 2020 / 36 s. / 3+ yaş