Çin'in Türkiye çıkarması

Çin Halk Cumhuriyeti’nde gelişen ekonomi sanatı besliyor. Dünya devi olmak isteyen Çin, paranın hükmünün yetmeyeceğini, uluslararası arenada kültürünü de odağa taşıması gerektiğini biliyor.

Aslı Uluşahin/Cumhuriyet

Çin Halk Cumhuriyeti, ekonomi ve sporla birlikte, sanatın da gündeminde. Çünkü bu büyük ülke, son yıllarda sanat alanında da atılım içinde ve ekonomik varlık gösterdiği her yere kültürünü de götürme hevesinde. Bunda şaşılacak bir yan yok: Ülkede gelişen ekonomi sanatı besliyor ve dünya devi olmak isteyen Çin, paranın hükmünün yetmeyeceğini, uluslararası arenada kültürünü de odağa taşıması gerektiğini biliyor.

Bizim açımızdan bakarsak, Ai Weiwei gibi sanatçıların ünü çoktan sınırlarımızı aştı ama Türkiye’nin Çin çağdaş sanatıyla tanışmasının (yeniden buluşmasının da denebilir) yakın bir geçmişi var.

Burada, 2012’nin Türkiye’de Çin yılı ilan edilmesini milat kabul edebiliriz. O yıl, İstanbul Modern “Dönüşüm: Çağdaş Çin Sanatına Bir Bakış” sergisine ev sahipliği yaptı ve MSGSÜ Tophane-i Amire binasında “Dunhuang’ın Renkleri – İpek Yoluna Açılan Büyük Kapı” sergisi düzenlendi. Böylece Çin, geleneksel ve çağdaş sanatıyla ülkeye adım attı.

Ardından 2013 Çin’de Türkiye yılı ilan edildi ve o dönemde imzalanan protokoller uyarınca iki ülke arasındaki kültürel ilişki sürüyor. Şimdilerde yine Tophane-i Amire’de açılan “Mürekkebin Ruhu - Çağdaş Çin Resim Sergisi” bu ilişkinin ürünlerinden biri.

Sergide, Çin Ulusal Sanat Müzesi’nden getirilen 48 eser yer alıyor ve geçmişi 3 bin yıl önceye dayanan mürekkeple resim yapma geleneğinin çağdaş yorumları sunuluyor.

Müzenin müdür yardımcısı An Yuanyuan da serginin, çağdaş Çin resminin “geleneksel yüzünü” yansıttığını söylüyor: “Geleneksel Çin resmi, insan figürleri, manzara ve doğa (kuş, çiçek) tasvirlerinden oluşur. Buradaki eserler, bu üç alandan ilerleyen, ancak buna kendi yorumunu katan sanatçıların çalışmaları. Sergi, Çin resminin tüm gelişimini temsil etmese de, Çin modern resminin statükosunu yansıtıyor. Birinde düşünce, figürler klasik, ancak üslup modern. Diğerinde düşünce modern ancak uygulama klasik özelliklerde.”

Neden böyle bir seçki yapıldığını ise müze müdürü Fan Di’an’ın şu sözleri özetliyor: “Çinli sanatçılar küreselleşme trendi nedeniyle ortaya çıkan küresel homojenleşme tehdidinin farkındadır. Kendilerine miras kalan sanatsal geleneklerinin farkında olan Çinli sanatçılar bu tehdide karşı uygun dönüşümler yaparlar.”

“Mürekkebin Ruhu - Çağdaş Çin Resim Sergisi” 2 Kasım’a kadar görülebilecek, ancak Çin sanatı ülkemizde konuk olmaya devam edecek. Çünkü bu yıl 13-16 Kasım tarihlerindeki Contemporary İstanbul’un “Yeni Ufuklar” bölümü de bu ülkeye ayrıldı ve etkinlik boyunca Çin’den Shun, Island6 gibi markaların olduğu çağdaş sanat galerilerinin yanı sıra, sanatçılar, küratörler, eleştirmenler ve koleksiyonerler Türkiye’de olacak.

 

Pekin’de bir sanat vahası: ‘798’

Yolu Pekin’e düşenler için geçmişten bugüne Çin sanatını tanımanın adresi elbette Ulusal Sanat Müzesi. Ancak 798 isimli sanat bölgesi, güncel ürünleri görmek için gerçek bir vaha.

798, 1950’lerden kalma, Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti işbirliğiyle kurulmuş bir askeri fabrika alanı. 640 bin metrekarelik bu alan, adını, o dönem kimi yerlerin sadece numaralarla anılmasından alıyor. 2002’de düzenlenen geniş mekânda şimdi irili ufaklı onlarca sanat galerisi, sergi alanları, atölyeler, kafeler ve butikler bunuluyor.

2-3 Yuan’a (yaklaşık 1 TL) gezilebilen sergilerde, sadece Çinli sanatçıların değil, Uzakdoğulu birçok ismin resimden enstalasyona, fotoğraftan heykele uzanan, her sanat dalından eserleri görülebiliyor. Sokaklar ise yine heykellerle bezeli. Ayrıca, alanın fabrika olduğu dönemden kimi unsurlar da yürürken birer “heykel” olarak karşınıza çıkıyor ve dün ile bugün arasında bağ kuruyor.

Kitap Fuarı için Pekin’deyken, yani ağustos ayı sonunda gezdiğim 798’de, henüz kimi galeriler, sergiler açılmamıştı. Yine de East Bridge (Doğu Köprüsü) adlı alanda, “In The Absence Of Avant Garde Reading” sergisini yakaladım. Karütörlüğünü Kate Lim ile Leo Choi’nin yaptığı sergide, Han JinSu, Yong Yongliang, Lee YongDeok gibi sanatçıların heyecan verici işleri bulunuyordu.

Line Art adlı galeri, eserleri New York’ta da sergilenmiş Su Xinping’in “Sürrealizmden Otomatizme” adlı eleştirel sergisini ağırlarken, farklı noktalarda Ma Lili, Wu Mingzhong, Caoli, Liu Fei gibi birçok sanatçının eserlerini görme olanağı buldum.

Festivaller ve başka kültürel etkinlikler de düzenlenen 798’in bir başka özelliği ise, kanımca “ifade özgürlüğünün baskı altında olduğu Çin” fikrini yeniden gözden geçirmenize neden olması. Sokaktaki heykellerden galerilerdeki çalışmalara yansıyan sistem-yönetim eleştirisi açıklıkla göze çarparken, benzer bir “sanatsal ifade alanının” Türkiye’de bulunmaması da bir o kadar düşündürücü.

 

Ai Weiwei’in sanat köyü

Pekin’de 798 dışında birçok sanat bölgesi var. Bunlardan en ünlüsü ise Çinli muhalif sanatçı Ai Weiwei’e de ev sahipliği yapan Caochangdi. Ai Weiwei, 1998 yılında, Pekin’in kuzeydoğusunda bulunan bu köye taşınmış ve ilk mimari projesi olan stüdyo evini inşa etmişti. Ardından burada Urs Meile Galerisi, Three Shadows Fotoğraf Sanatı Merkezi gibi, sanatçılara hem barınma hem de üretim alanı sağlayan birçok galeri ve stüdyo tasarlayan Ai Weiwei, Çin hükümetince çarptırıldığı ev hapsini de Caochangdi’de yaşıyor.

2000’li yıllarda sanatçıların akın etmesiyle şehirdeki önemli sanat merkezlerinden biri haline gelen Caochangdi’de bugün birçok galeri, kültür merkezi, atölye ve kafe bulunuyor. Merkez, sadece görsel sanatlar için değil, mimari için de önemli bir nokta. Burada, ünlü birçok mimarın yapıları görülebilirken, merkezlerde mimarlarıyla ilgili sürekli etkinlikler düzenleniyor.