Cinayetlerin hızlı haftasonu

Kennedy’nin ardından polis Tippit ve Oswald’ın öldürülmesi büyük depremin artçı şokları gibi geliyor.

Bedri Baykam

Oswald’ın eşi, iki çocuğuyla birlikte dostları Ruth Paine’nin Irwing’deki evinde kalıyordu. Oswald hafta boyunca Texas School Book Depository’de çalışıp Dallas’ta kiraladığı bir odada yaşıyor; hafta sonları ailesine katılıyordu. Ve 22 Kasım sabahı, kavgalı olduğu eşiyle son bir gece geçirip ona 150 dolarını bırakıp “perde kornişi” süsü vererek paketlediği (büyük olasılıkla) tüfeğini de yanına alarak Paine’in komşusuyla beraber Dallas’a döndü.

Kennedy cinayetinin üzerine çöken esrar perdesinin bir diğer bölümü, aynı gün Kennedy’den 45 dakika sonra öldürülen polis memuru J.D. Tippit’in hazin sonu ile örtüşüyor. Oswald’ın Texas School Book Depository’i terk ettiği 12.33 ile Tippit’in öldürüldüğü söylenen 13.10 ara­sındaki 40 dakikada neler olmuş olabilir? Warren Komisyonu bu süreyi şöyle açıklıyor: Oswald çıktı, Elm Street’de yedi sokak boyu yürüdü, geldiği is­tikamete doğru giden bir otobüse bindi, inip bu kez bir taksiye bindi, yaşadığı kira­lık odaya uğradı, üç-dört dakika kaldı, bir otobüs durağında bir süre bekledi, sonra 10. Sokak ve Patton Caddesi’nin kesiştiği ye­re yürüdü, kendisini durdurmak isteyen Tippit’le karşılaşıp onu öldürdü. Ardından yürüyerek Jefferson Boulevard’a gitti. Onun şüpheli hareketlerini fark eden bir ayakkabı mağazası müdürünün ihbarıyla Texas sinemasına biletsiz sızıp saklanmışken, salona giren polislerle küçük bir arbede sonrası yakalandı. Fakat Warren Komisyonu’nun bu iddiaları da tutarsızlıklarla do­lu.

Dallas polisinin “cinayet çözümünde başarılı, kanıt bulmada en zayıf” komiseri Fritz, Oswald’ı saatlerce sorguluyor, ama ses kaydı yap­madan! “O dönem Dallas polisinin böyle bir cihazı yoktu” diye işin içinden çıkıyor Fritz. Oswald, Fritz’e, Paine’lerin evinde battaniyeye sarılı bir tüfeği olduğunu söylediğini reddediyor. Ayrıca eşi Marina’nın çektiğini söylediği ünlü eli silahlı fotoğrafın da kendisine ait olmadı­ğını iddia ediyor. “Surat benim, ama başka bir vücuda monte etmişler” di­yor. Fritz “Biliyorsun, Başkan’ı öldürdün” diyor. Oswald reddedince, Fritz Başkan’ın öldürüldüğünü kendisine bildiriyor. Oswald her zamanki bıkkın tavırlarıyla “Ne olacak, insanlar birkaç güne bu olayı unuturlar ve yeni bir başkan bulunur” diyor. O gün tüm öğle­den sonra süren yorucu sorgu seanslarında, Oswald’ın hazır cevap olması dikkati çekiyor. Akşamüstü Oswald, Tippit’in ölümü ile ilgili olarak tevkif ediliyor. Daha önce altıncı katta silahlı bir adam gördüğünü söyleyen şahit Howard Brennan, Oswald’ı teşhis etmeyi reddediyor. Yıllar sonra, komünistlerin yaptığını sandığı bir eylem olduğu için, bulaşmak istemediğini itiraf edecek.

Ertesi gün, Oswald’ı, eşi Marina ve annesi Marguerite ziyarete geliyorlar. Cam bölme ardından telefonla görüşü­yorlar. Lee annesine her şeyin iyi olacağını söy­lüyor. Ne annesi ne de Marina o gün Lee’ye Kennedy’i vurup vurmadığını sormuyorlar. Lee ve Marina, birbirlerine yoğun sevgi sözcükleri söyledikten sonra, Oswald o gün karısına, kızı June’a yeni bir ayakkabı satın almasını tembihliyor! Oswald Dallaslı bir avukat istemediğini söylü­yor. Aklı New York’ta, Komünist Parti üyelerinin avukatlığını ya­pan John Abt’da. Lee, Ruth Paine’e telefon edip on­dan Abt’ı aramasını istiyor. Eklediği detay daha da ilginç: “Ak­şam uzun mesafe telefon fiyatları ucuzladıktan sonra ara!” Tam bir “Amerikan proleteri” imajı çizmeye devam ediyor.

Oswald’ın Dallas polisi tarafından aranması ve tutuklanması ile ilgili her safha çelişkilerle yüklü. 22 Ka­sım’da Oswald, önce polis Tippit’in öldürülmesi ile ilgili tutuklanıyor. Yani ona atfedilen ilk suç, saat 13.10 civarında gerçekleşen “ikinci cinayet”. Halbuki Kennedy cinaye­ti ile ilgili Oswald’a benzeyen bir tarifin radyodan yayımlanma saati 12.45, yani cinayetten hemen 15 dakika sonra! Bu çelişki genel olarak, şahitlerden Howard Brennan’ın, altıncı kattan ateş ettiğini ve sonra tü­feğini içeri aldığını söylediği adamı tarif etmesiyle açıkla­nıyor. Halbuki, göz bozukluğu ile tanınan Brennan, beşinci katta kor­teji seyrederken gördüğünü ifade ettiği zencileri bile daha sonra Dallas Em­niyet Müdürlüğü’nde tanıyamıyor. Hatta ertesi gün Oswald’ın fotoğraflarını basında görmesine rağmen, onu teşhis edemiyor.

22 Kasım’da, Dallas polisi ve savcısı yaptıkları açıklamalarda bu silahın 7.65 çapında bir Alman Mauser olduğunu söylüyorlar ve bu tüm basına er­tesi gün yansıyor. Fakat 23 Kasım günü, Oswald’ın sila­hının bir Mannlicher Carcano olduğu saptanınca, “bulunan tüfeğin” künyesi hemen değiştiriliyor. Silah artık Alman değil İtalyan, çapı 7.65 değil 6.5 ve Mauser değil Karabin! Cinayet etrafında dönen her bilgiyi Oswald’a adapte etmeye çalışan yetkililer, Ameri­kan Başkanı’nı öldürdüğü söylenen tüfek hakkında, gözleri gören bir ev hanımı kadar bile bilgi sahibi olamıyorlar! Araştırmacı Mark Lane, tüfeği eline aldığında üzerinde rahatlıkla okunan “MADE ITALY CAL. 6.5” ibaresi olduğunu belirtip bunun bir polis tarafından görü­lememiş olmasının imkânsızlığından söz ediyor.

Bu kolay yenilir yutulur gibi değil. Tüm dünyanın aynı saniye­de gözlerinin çevrili olduğu ve Başkan’ı öldürdüğü söylenen bir silahın şeceresinin A’dan Z’ye yanlış teşhis edilmesi masalına kim inanabilir? Daha sonra Warren Komisyonu, Oswald’ın performansının ne kadar gerçekçi ol­duğunu görmek için en keskin üç nişancıya aynı pencereden, aynı uzaklıktaki yapay hedeflere ateş ettiriyor. Üç profesyonel atıcıdan yal­nız bir tanesi altı saniye içinde üç kere ateş etmeyi başarıyor ve hiçbiri yapay hedefleri başından veya boynundan tek bir kere bile vuramıyor!

Basının önüne çıkan Oswald’a sorular yöneltenler arasında Dallas’ta Carousel striptiz kulübünün sahibi Jack Ruby de var. Oswald, Kennedy’i öldürdüğü iddiasını hep reddediyor. Ruby ise Emniyet Müdürlüğü’nde varlığı yadırganmayan bir Dallas karakteri...

Pazar sabah Fritz, Oswald’ı sorgulamaya devam ediyor. Tehdit­ler alan Oswald, o gün Dallas Polis Müdürlüğü’nden alınıp eyalet hapishanesine teslim edilecek. Bunu bilen Fritz, elinden çıkmak üzere olan, dünyanın gözleri üstüne çevrili bu ilginç şahsı planladığından bir saat fazla sorguluyor. Saat 11.20’de Os­wald aşağıya indirilip bodrum katından çıkarılıyor. O anda kendisine bir gazeteci soru sorarken iki polis de kollarından tutuyorlar; elleri kelepçeli. Jack Ruby birden belirip öne fırlıyor ve silahıyla karnına tek bir kurşun sıkarken “Oswald!” diye ona bağırıyor... Oswald ve Ruby hiç göz göze gelmiyorlar. Halbuki o anda Oswald’ın ağzından çıkacak tek bir söz ipucu teşkil edebilirdi...

Jack Ruby, genç yaşlarında mafyaya bulaşmış; ilk bağlantılarının Al Capone’a kadar uzandığı söyleniyor. Kulüp müşterilerinin çoğu işadamları, bürokratlar; aralarında birçok polis memuru ve emniyet yetkilisi de var.

Karanlık geçmişinde Castro’nun birliklerine ve Ada’ya silah gönderen Ruby’nin, Küba devrimine çıkar uğruna destek olduğu biliniyor. Mafyaya yakınlığının yanı sıra FBI için muhbirlik de yaptığı öne sürülüyor. Pek çok şahit, Ruby’nin o gün suikastın gerçekleştiği bölgede dolandığını öne sürerken, birçok kişi de Ruby’nin, Oswald’la birlikte Carousel’de görüldüğünü belirtiyor.

Jack Ruby, Dallas polis hapishanesinin bodrum katında Oswald’ı vurmadan hemen önce, striptizci kızlarından Karen Carlin’e kirasını ödemesi için 25 USD gönderdi. Akabinde bodruma indi; kolay hedef Oswald da aşağı getirildi. Karnına yediği tek kurşun Oswald’ı öldürmek için yeterli oldu. Fakat iddialar şu yöne de kayıyor: Ruby içeri sokulup “hazır” olduktan sonra Oswald kurbanlık koyun gibi getirilip ona sunuldu. Çünkü susturulması gerekiyordu!

Ertesi gün Kennedy, Arlington mezarlığında toprağa verilirken tüm dünyadan Washington’a akan liderler arasında Başbakan İsmet İnönü ve General De Gaulle de vardı. Dünya zamansız gemiyi terk eden bu genç adamın hakkını vererek onu tarihe özenle yerleştiriyordu.

Aylar sonra Ruby, ısrarla tüm gerçeği Warren Komisyonu’na açıklamak istedi. Ama komisyon, güvenliğini garanti edemeyecekleri ve giderleri ödeyemeyecekleri gerekçesiyle(!) Lee’nin Washington DC’ye transferini reddetti. Bu, cinayetten en büyük çıkarı oluşan iki kişinin, yani Johnson ve FBI Başkanı Hoover’ın yakın markajında ilerleyen Warren Komisyonu komedisinin kendi ipini çeken ve tarihe karşı tüm güvenilirliğini kaybettiren en büyük falsosuydu.

Ruby, 1965’te sırlarıyla birlikte kanserden öldü. Pek çok kişi, hastalığının sözde “tedavi iğneleri” sonucunda daha hızlı ilerlediğini öne sürdü. Sonunda o da dinlenmeden “susturulabilmiş”, ortalık mecburen yatışmıştı.