‘CHP’yi yıpratacak süreç inşa etmek istediler’

Yaşanan sürecin hukuki değil, siyasi olduğunu söyleyen Erdem, “CHP’yi yıpratacak bir süreç inşa etmek istediler. Bu sürecin oluşturulmasına engel olduk. Yaşadığım bu süreci hayıflanarak değil, verdiğimiz mücadelenin haklılığını teyit ederek ifade ediyorum” dedi.

Leyla Kılıç

CHP PM üyesi ve eski İstanbul Milletvekili Eren Erdem, tutuklanması ile ilgili olarak kendisi üzerinden partisinin hedef alındığını belirterek, “CHP’yi yıpratacak bir süreç inşa etmek istediler. Biz bu sürecin oluşturulmasına tavrımızla engel olduk” dedi. Erdem, gizli tanık ifadesini dosyasına ekleyen dönemin savcısı Fuzuli Aydoğdu’nun HSYK’daki görevinden istifa etmesine ilişkin de “Ben bir gizli tanığın lafıyla tutuklandım. ‘İstanbul Grubu’ diye bilinen Aydoğdu’nun da içinde olduğu bu grup Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ü de hedef aldı. Aydoğdu, benim dosyamla terfi etti, benim dosyamla görevden alındı” diye konuştu. CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlenen basın açıklaması öncesinde Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Eren Erdem sorularımıza şu yanıtları verdi: 

Tutuklanma sürecinizin siyasi olduğuna yönelik birçok açıklamanız olmuştu. Şimdi tahliye oldunuz. Sürece dair neler söylersiniz?  

Öncelikle yargıçların ellerinin ayaklarının birbirine dolandığı bir süreç geçirdik. Bana tutuklama kararı veren mahkeme dahi beni hangi gerekçeyle tutuklayacağını izah edemedi. Yaşadığımız süreç kesinlikle hukuki bir süreç değildi. Bu tutukluluk bir siyasi rehin alma operasyonuydu. Yoğun bir baskı yaparak ve tecrit uygulayarak CHP’yi yıpratacak bir süreç inşa etmek istediler. Biz bu sürecin oluşturulmasına tavrımızla engel olduk. İçerideyken yaptığım açlık grevinin nedeni de buydu. Cezaevinde geçirdiğim ilk 4 ay mutlak izolasyon politikasının uygulandığı bir dönemdi. Milletvekillerinin ziyaretleri bile yasaklanarak, ağır tecrit koşulları uygulandı. 

‘CEZAEVLERİ İKTİDARIN TERBİYE ARACI’

Burada psikolojik baskı ile şahsımın yılması, bu yılgınlıkla da CHP’ye yönelik bir süreç inşa etme hayallerini tutukluluğumun ilk haftasında beni Çağlayan’a davet eden Savcı’nın imasından da anlamıştım. Bana tecrit ve cezaevinin çok zor olduğunu alaycı bir dille söyledi. CHP’nin FETÖ’yle irtibatları olduğu yönünde birtakım kanaatleri olduğunu bu konuda benim söyleyeceğim bir şey olup olmadığını sordu. 490 gün cezaevinde kalmamın nedeni benim orada verdiğim sert tepkisel yanıtlar oldu. Orada verdiğim sert tepkilerden dolayı da Jandarma beni karga tulumba götürdü o görüşmeden. Burada da Eren Erdem üzerinden CHP’nin hedef alındığı çok net anlaşılıyor. İktidar, cezaevini bizim sürdürdüğümüz siyaseti kendilerince terbiye etme aracı olarak kullanıyor. Ama bizler cezaevleri ile terbiye olacak insanlar değiliz. O yüzden ben yaşadığım bu süreci hayıflanarak değil, verdiğimiz mücadelenin haklılığını teyit ederek ifade ediyorum. 

‘BAKAN GÖREVDEN ALDI’

Gizli tanık ifadesini dosyaya koyan o dönemin savcısı Fuzuli Aydoğdu’nun, HSYK’daki Genel Sekreterlik görevinden Yargı Paketi’nin Resmî Gazete’de yayımlandığı gün istifa etiği duyuruldu. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? 

Aydoğdu, görevden istifa etmedi. Benim aldığım bilgiye göre kendisi ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül arasında fikirsel bir çatışma yaşandığı iddia ediliyor. Benim cezaevinde kalmama neden olan kişi bu Savcı. Hükümet ve içindeki birileri benim cezaevine girmemi istediler. Beni her noktada inceliyorlar ve bir şey bulamıyorlar. Bunların tamamının temiz olduğu da dosyamızda var. Bu benim aklandığım gösteren en temel şey zaten. Dosyadaki tanık beyanına göre Bakan Mustafa Varank, Fuzuli Aydoğdu’ya talimat veriyor ki bunlar duruşma tutanaklarında da mevcut. Varank, gizli tanığa bir gazeteci gönderiyor. Bana yönelik soruşturma aşamasında verdiği ifadeyi hazırlatıp altına imza attırıyorlar. Kumpas kuruluyor. Gizli tanık ifadesi dışında hiçbir yan delil yok. Aydoğdu’nun gizli tanık görevlendirdiği ortaya çıkınca, resmi tutanağa girince ve bu tutanağın da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitme olasılığı olunca Adalet Bakanı bu şahsı görevden aldı. Ben bir gizli tanığın lafıyla tutuklandım. İstanbul Grubu diye bilinen Aydoğdu’nun da içinde olduğu bu grup Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ü de hedef aldı. Üzerine atılı bütün işleri uzmanlıkla yaptılar ve benim dosyam da bunlardan biriydi. Sonuç olarak da Aydoğdu, benim dosyamla terfi etti, benim dosyamla görevden alındı. 

‘GÖKYÜZÜNE BAKMAYI ÖZLÜYOR İNSAN’

Cezaevinde en çok neyin özlemini duydunuz? 

Ailem ve dostlarımı çok özledim elbette. Onun dışında en çok kaçak çayı özledim. Verdikleri çay pek tatmin edici değildi. Gökyüzüne bakmayı da özlüyor insan. Ama elbette bu özlemlerin bizi esir almaması için de haklı gerekçelerimizin olması direncimizi arttırdı. Bütün siyasi tutsaklarda da bunu gördüm. Cumhuriyet Gazetesi’nin çalışanları tahliye edildiğinde çok sevindim. Aklımdan hiç ‘keşke bin de tahliye olsaydım’ diye bir cümle geçirmedim. Benimle ilgili ne öfkeleri ne hülyaları ne de hayalleri bitmemişti ve ben bu yüzden tahliye olacağımı düşünmüyordum. Hayallerini gerçekleştirememiş olmaları, tutukluluğumun devam edeceğinin kanaatini yaratmıştı bende. Cumhuriyet Gazetesi çalışanı Emre İper tahliye olduğunda ismimi zikrederek bizi arkasında bırakmanın burukluğunu belirtmişti. Ben de onun ismini zikretmediğim için çok mutluyum iyi ki benden önce çıktı. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ne zaman görüşeceksiniz? 

Tahliye olduktan sonra kendisi ile görüştük. Beni Genel Merkez’e davet etti. Pazartesi ya da Salı günü gidip ziyaret edeceğiz. Kendisini yaşanan sürece dair bizzat ben bilgilendireceğim. 

‘DESTEK VERME SIRASI BENDE’

Tahliye olunca oğlunuz Ali Eren’le telefonda görüştünüz… 

Ali Eren beni havalimanı işçisi olarak biliyor. İşi bıraktığımı söyledim. Çok heyecanlandı. Onu telefonla arayınca çok şaşırdı. Telefonumun suya düştüğünü bu yüzden arayamadığımı söylemiştim. ‘Telefon mu aldın sen baba’ dedi. Sonra gündelik hayatını anlatmaya başladı eskiden de olduğu gibi... Duygusal bir andı. Yurtdışı yasağım olduğu için ben gidip onu göremeyeceğim. Önümüzdeki günlerde eşim ve oğlum Türkiye’ye gelecek. Ali ile kucaklaşmayı dört gözle bekliyorum. Ali Eren’le gitmek istediğimiz çok fazla yer var ama öncelikle at binmeye gideriz çünkü Ali Eren iyi bir at binicisidir. Onunla güreş yapardık. O geldiğinde yeniden yapmaya başlayacağız. Onu heyecanla bekliyorum. Bu benim için içerideki heyecanlardan biridir. Ailemle çokça izin verildiği sürece görüştük. Benim içeride demoralize olmamam için çok gayret ettiler. Babam bir tepkiden dolayı işinden oldu. Ben 66 yaşında ancak çalışmadığı sürece karnını doyurması mümkün olmayan bir babanın çocuğuyum. Bir emekçinin çocuğuyum. Biz lord çocuğu değiliz. Bu süreçte çok zorlandıklarını biliyorum. Artık yanlarındayım şimdi onlara destek verme sırası bende. 

‘ARKADA BIRAKTIKLARIM İÇİN ÜZGÜNÜM’

Cezaevi şartlarından sonra ilk geceniz nasıldı peki? 

Gecenin geç saatlerine kadar arkadaşlarımızla oturup sohbet ettik. Sonra da biraz dinlendim. 8 metrekarelik bir tecrit koğuşundan çıkınca alışması biraz zaman alacaktır. Aynı duvara bakıyorduk 490 gün boyunca. 8 metrekarelik bir tabut orası... Arkada bıraktıklarım için üzgünüm. Onun burukluğunu yaşıyorum oradaki arkadaşlarımızın da çıkmasını bekliyoruz. 

Silivri’de birçok kez sağlık sorunları yaşadınız. Şimdi durumunuz nasıl? 

Silivri’de hastane adı altında bir bina var. Ama içinde hastane yapısı kesinlikle yok. İçinde doktor üniforması giyenler var ama doktor değiller. Hipokrat yemini etmiş kişilerin tutuklulara davranışları kabul edilir değil. Ben rahatsızlandığımda hastaneye kelepçeli götürüleceğim için gitmedim. Kelepçe teslimiyetin sembolü olduğu için bunu reddettim. Bu noktada özel bir hassasiyet oluşturdum. Kulağımdaki duyma kaybı devam ediyor ancak üstesinden gelinir. 

‘ADALETİ HAYKIRMALIYIZ’                                                          

Silivri’de kaç kitap okudunuz? Yeni bir kitap yazacak mısınız? 

300’den fazla kitap okudum. Şimdi ‘Hazreti Epikür’ diye bir kitap yazmaya başladım. Parmağımda bir şişkinlik oluştu yazmaktan. O nedenle bir süre ara verdim. Bu sürecin bütün mağdurlarına seslenmek istiyorum: Sizden istedikleri şeyi yapmayın. Sizden istedikleri şey, gerçekleri söylemeye, mücadeleye son vermeniz ve kararlılığınızı yitirmenizdir. Bu yaşananlara karşı duyarlılığı genişletmeli ve gerçeği söylemeliyiz. Adaleti haykırmalıyız ve adalet mücadelesini omuz omuza yürütmeliyiz. 

 ‘İKTİDAR YANLILARI BİZE ULAŞTI’

Eren Erdem’in avukatı Onur Cingil de Cumhuriyet’e hukuki süreci değerlendirdi. Dosyanın Yargıtay sürecine ilişkin konuşan Cingil, “Başından sonuna siyasi bir kumpas süreci geçirdik. Bir delil olmadan. Eren’in hiç tutuklanmaması gerekiyordu. Bizi çıkaran reform değil, kaldı ki bu bir reform değil zaten… Bu bir makyaj. Bizim zaten çıkmamız gerekiyordu. Eren’in çıkması için reforma ihtiyacı yoktu. Bundan sonraki süreçte de İstinaf Mahkemesi aslında kararı bir anlamda onadı. Yargıtay’a gideceğiz. 15 günlük bir süremiz var. Önümüzdeki hafta Yargıtay dilekçemizi yazacağız ve Yargıtay’da hukuk çerçevesi içerisinde beraat edeceğimize inanıyoruz. Bu dosya adaletin turnusol kâğıdı. Bu dosyaya verilecek karar bize birçok şeyi gösterecek” dedi. İktidar kesiminden çok sayıda önemli ismin Erdem’in yaşadığı hukuksuzluklara yönelik kendilerine ulaştıklarını anlatan Onur Cingil, “Eren’in yaşadığı hukuksuzluk karşısında iktidara yakın birçok gazeteci, milletvekili bu süreçte bize ulaşarak üzüntülerini belirtti. Bunu hoşumuza gittiği için söylemiyorum ama herkesin isyan ettiği bir noktayı gördük biz. Bu da buna örnektir” diye konuştu. Hukuksuzluklara karşı mücadele etmeyi sürdüreceklerini söyleyen Cingil, “Eren Erdem tahliye edildi ama bizim işimiz bitmedi. Erdem’le beraber bütün adaletsizliklere karşı mücadele edeceğiz. İçeride kalanlar da asla unutulmayacak, onlar için mücadelemiz asla sona ermeyecek” ifadelerini kullandı. 

CUMHURİYET’E TEŞEKKÜR

Cumhuriyet gazetesinin Silivri Cezaevi’nde kendisine ve tutuklu bulunanlara hem bilgi hem de motivasyon kaynağı olduğunu kaydeden Eren Erdem, “Cumhuriyet gazetesi, bizim için hem bilgi hem de motivasyon aldığımız bir kaynaktı. Yurttaşlara da bu noktada bir sitemim var. Cumhuriyet gazetesi 1 milyon satsaydı ben değil 490 gün, 49 gün dahi tutuklu kalmazdım. Hukuksuzlukların önüne geçecek nitelikte bilinçlenebilirdik. Bu gazetenin 1 milyon satmamış olmasının bizlerin tutuklu olmasında ne kadar payı olduğunu bilsinler. Cumhuriyet 1 milyon satarsa kimse rahat rahat yalan söyleyemez, halk her şeyin gerçeğini görür. Yurttaşlar bu tür mecralara sahip çıkmalı” dedi.