CHP’li Gamze Taşcıer’den iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik eleştirilerine tepki: Akıl ve izan dışı
CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili iki temel rahatsızlığının gerekçesinin akıl ve izan dışı olduğunu aktardı.
Mahmut LıcalıCHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili iki temel rahatsızlığının gerekçesinin akıl ve izan dışı olduğunu söyleyerek, “Ben Türkiye’nin dört bir yanında kadın cinayeti davalarını bizzat giderek takip ediyorum. Neredeyse her duruşmada katiller, sanki sözleşmiş gibi, aynı ifadeleri kullanıyor: ‘Etek giymişti’, ‘Namusum için öldürdüm’, ‘Başkasına baktı töre için öldürdüm’ gibi sözde gerekçeler öne sürülüyor. İlgili madde bunların bir gerekçe olarak sayılmamasını ‘sağla’ diyor devlete. Bu maddeden rahatsızlık duymak, kadın katillerinin namus gerekçesiyle cinayet işlemelerinin önünü açmak, bu katillerin cezasızlıkla ödüllendirileceği bir düzen yaratmak demektir” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Ankara Milletvekili ve Parti Meclisi üyesi Gamze Taşcıer, İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili hazırladığı bilgilendirme raporunda, iktidarın rahatsızlık duyduğu maddeleri ve gerekçelerini sıraladı.
Taşcıer, bilgilendirme raporunda, şu noktalara dikkat çekti: “AK Parti’deki bir kesimin İstanbul Sözleşmesi’nde rahatsız olduğu iki madde bulunuyor. Bunlar 4. ve 42. maddeler. 4. madde devlete, kadınların şiddetten arınmış yaşama haklarını sağlama görevi verirken, bunun sağlanması sırasında hiçbir ayrımcılık yapılmamasını da hüküm altına alıyor. Bir insanın sahip olabileceği tüm kimlikler, tüm aidiyetler ifade edilerek, din, dil, ırk, yaş, medeni hal gibi tam 19 farklı özellik sayarak devlete, ‘Herhangi bir insanı ayırmadan şiddeti engelle, cezasını da ver’ diyor. Bu olağanüstü kapsamlı tanımlamalarda, cinsel tercih ifadesi de geçiyor. İşte karşı çıktıkları da bu. Bu ifadenin topluma eşcinselliği yaydığı gibi akıl ve izan dışı bir sav öne sürüyorlar. Yani tam da sözleşmenin yapma dediğini yapıp, cinsel tercihi farklı insanlara ayrımcılık yapmayı savunuyorlar. Bu maddeden bir eşcinsellik propagandası ve ‘aileyi yok etmek istiyorlar’ gibi bir anlam çıkarmak, trajikomik bir durum.”
‘BARBARLIK’ VURGUSU
Taşcıer; söz konusu maddeden rahatsız olmanın başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) olmak üzere; anayasa ve yasalara da karşı olmak anlamına geldiğine işaret etti. Taşcıer, “Hiçbir insanı, kimliğinden dolayı ayrımcılığa tabi tutamazsınız. Hele hele, şiddet görmeme gibi temel bir konuda ayrımcılık, doğrudan doğruya medeni dünyayla çelişen bir tutum. Çünkü bu maddeden rahatsız olmak, ‘Uygun bulmadığım kimlikteki insanların şiddet görmesini istiyorum’ demektir. Bir insanın kimliğinden dolayı şiddet görmesini istiyor ve uygun buluyorsanız, şiddet görmemek gibi tartışması yapılamayacak temel bir insan hakkına sahip olmadığını öne sürüyorsanız, doğrudan doğruya insan olmadığını düşünüyorsanız, lafı uzatmaya gerek yok, barbarsınız demektir” değerlendirmesinde bulundu.
‘KADINLAR İÇİN BÜYÜK TEHDİT’
42. maddede de akıl almaz bir savın öne sürüldüğünü ifade eden Taşcıer, söz konusu maddenin devlete; “Şiddet eylemlerinin, kültür, töre, din, gelenek veya sözde namus gibi kavramlarla gerekçelendirilememesi için gerekli önlemi al” dediğini aktardı. Taşcıer, şöyle devam etti: “Ben, Türkiye’nin dört bir yanında kadın cinayeti davalarını bizzat giderek takip ediyorum. Neredeyse her duruşmada katiller sanki sözleşmiş gibi aynı ifadeleri kullanıyor: ‘Etek giymişti’, ‘Namusum için öldürdüm’, ‘Başkasına baktı, töre için öldürdüm’ gibi sözde gerekçeler öne sürülüyor. İşte ilgili madde bunların bir gerekçe olarak sayılmamasını ‘sağla’ diyor devlete. Bu maddeden rahatsızlık duymak, kadın katillerinin ‘namus’ gerekçesiyle cinayet işlemelerinin önünü açmak, bu katillerin cezasızlıkla ödüllendirileceği bir düzen yaratmak demektir. Sözleşmeye karşı çıkarken özellikle bu maddenin hedef alınmış olması, kadınlar açısından çok büyük bir tehdit.”
‘ANLAMSIZ ÇABA’
Taşcıer, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile AKP içerisindeki hukukçuların sözleşmedeki cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet eşitliği ifadelerine şerh koymayı planlandığına işaret etti. İktidarın sözleşmeyi okumadığını kaydeden Taşcıer, “Sözleşmeyi okuyan birisinin bunu önermesi mümkün değil. Türkiye’yi medeni dünyanın parçası olmaktan koparacak bu temelsiz ve anlamsız çabadan acilen vazgeçilmesi gerekiyor” dedi.
‘ANKARA DEĞIL, BEŞTEPE KRİTERLERİ’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleşmeyle ilgili, “Tercüme metinler yerine artık kendi çerçevemizi kendimiz belirlememiz gerekiyor” açıklamasının ilginç olduğunu kaydeden Taşcıer, “Sözleşmenin 2011’de Meclis’ten geçtiği dönemde bizzat kendi bakan ve yöneticilerinin de açıkladığı üzere, bu sözleşmenin hem hazırlanmasında hem imzalanmasında Türkiye’nin katkısı büyük. TBMM’ye gelen teklifte de Erdoğan’ın imzası var. Bu konuda söylediği ‘Kopenhag kriterleri diyeceğimize, Ankara kriterleri der, yolumuza devam ederiz’ sözü de trajik. Çünkü Saray idaresinin yapacağı kriterler Ankara değil, olsa olsa Beştepe kriterleri olur” değerlendirmesinde bulundu.