CHP'li Emecan: "İktidarın niyeti ülkeyi OHAL ile yönetmek"

CHP İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan, yurttaşın beklediği desteklerin torba kanunda olmadığını belirterek “İktidarın asıl amacı vatandaşa destek değil, halkın sırtında adeta bir sopa olarak kullandıkları OHAL’i uzatmak” dedi.

cumhuriyet.com.tr

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi ve CHP İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 18 kanun ve 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik içeren torba kanun hakkındaki konuşması şöyle:

KANUN YAPMA KALİTESİ DÜŞTÜ

Bu kanun teklifinde 25 madde, yürürlük ve yürütme çıkınca 23 madde; 18 kanunda ve 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik içeriyor. Açıkçası, içeriğe baktığımız zaman, hiç birbirine benzemez kanunlar, birbirine benzemez düzenlemeler içerdiğini görüyoruz. Buradan da artık kanun yapma kalitesinin gittikçe düştüğünü, daha fazla darbe aldığını söyleyebiliriz. Torba kanunun yöntemiyle ilgili çok fazla eleştiri yapmayacağım çünkü artık iktidarın bunu değiştirmeyeceğinizi görüyoruz. Kanun yapma kalitesini yeniden eski düzeyine getirmek iktidar olduktan sonra bizlere düşüyor.

HALKIN SIRTINDA BİR SOPA GİBİ KULLANILAN OHAL SÜRDÜRÜLMEK İSTENİYOR

Kanun teklifinin geneline baktığımız zaman en sakıncalı görünen 3 tane madde var: 12, 19 ve 22’inci maddeler, Olağanüstü Hal Kanunu’yla ilgili. Burada 15 Temmuzda ilan edilen OHAL, 18 Temmuz 2018’de kaldırılmasına rağmen gözaltı süreleri uzatılmıştı. Şimdi getirilen kanunla bu üç yıllık uzatmaya bir üç yıl daha ekleniyor.

Gerçekten bu 3 maddenin hem Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesi hem de bu şekilde uzatılması çok vahim. Aslında bu düzenleme terörle mücadelede iktidarın başarısız olduğunun da bir göstergesi. Gerekçede terörle mücadelenin etkin biçimde sürdürülmesi yazıyor. Terörle mücadelede İçişleri Bakanı Sayın Soyluyu ne zaman dinlesek hep çok başarılı bir terörle mücadele sürecinden bahsediyor. Bütçede de bunu anlatıyor, diğer konuşmalarında da, televizyonlarda da…

Madem bu kadar başarılıyız terörle mücadelede niye bu teklifle gözaltı süreleri üç yıl daha uzatılıyor diye sormak lazım. Eğer FETÖ ile mücadelenin çok derinlere nüfuz etmesinden dolayı zorlaşmasından bahsediliyorsa, derinlere nüfuz etmesine neden olan siyasi ayakla ilgili neden hiçbir işlem bugüne kadar yapılmadı? Siyasi ayakla ilgili hiçbir çalışma yok ama halkın sırtında bir sopa gibi kullanılan OHAL sürdürülmek isteniyor.

OHAL sürecinde birçok insanın mağdur olduğunu, at izinin kurt izine karıştığını, aylarca cezaevinde kaldıktan sonra “Pardon” denilerek birçok insanın salıverildiğini de görüyoruz; insanların yaşam hakları, ekmekleri bile elinden alındı bu süreçte. Şu anda en ufak bir olay söz konusu olduğunda, iktidara karşı en ufak bir muhalefet yapıldığında insanlar “FETÖ’cü” olarak damgalanarak bu etiket altında yargıda süründürülüyorlar.

Bizler kesinlikle devletin içine sızmış terör örgütü üyelerinin bulunup cezalandırılmasını istiyoruz. Ancak buradaki en büyük sorun, suçlunun yanında çok sayıda masum insanın da ciddi oranda mağdur olması. OHAL sürecinde insanlar sadece suçlanmadı, soruşturma geçirmedi. Bu insanlar, “iltisak” tanımlaması altında bu ülkede lekelendiler.

Kişiler FETÖ nedeniyle bir soruşturma geçirdiği an, bir işe başvurduklarında iş yeri sahipleri “Ya, acaba gerçekten suçlu mu değil mi? Biz bu insanı işe nasıl alacağız?” diye tereddütler yaşadılar; bu insanların aileleri var, çoluğu çocuğu var. Şimdi bu uygulama üç yıl daha uzadığı zaman, soruşturulacak insanlardan daha birçok insanın lekelenmeyeceğini, masum insanın lekelenmeyeceğini iktidar garanti edebiliyor mu?

Ülkenin içinde bulunduğu duruma baktığımızda ekonominin belini doğrultamadığı bir süreçteyiz; iflaslar, zamlar, bunların yanında, hapis cezaları, bütün bunların yanında yabancı yatırımcının ülkeden çekilmesi, yerli sermayenin yurt dışına kaçması… Böylesi bir ortamda ekonomiyi düzeltmek için daha olumlu, dışa dönük, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devleti olduğunu ve normalleşme sürecine girdiğini göstermemiz gerekirken, iktidarı tam tersini yapıyor.

ÇEKLERİN ÖDENMESİ İÇİN ÖNCE EKONOMİDEKİ YAPISAL SORUNLAR ÇÖZÜLMELİ

Kanun teklifinin geneli üzerine konuşmamda birkaç düzenlemeye değineceğim. Örneğin, 5941 sayılı Çek Kanunu’ndaki hapis cezasıyla ilgili gelen yeni düzenleme… Bu kanun teklifi çek borcunun kalan kısmının onda birini, en geç üç ay içinde ödemesi şartıyla tahliye edilen ve infazı durdurulan hükümlünün bu ödeme süresini üç aydan bir yıla çıkaran 18 Haziran 2020 tarihli Kanunu bir yıl daha uzatıyor.

Bu düzenlemeye baktığımız zaman insanların çekleri ödeme yeteneği arttı mı, artmadı mı diye de bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Burada asıl tartışılması gereken bir diğer şey de hapis cezası. Bu hapis cezasının uygulanmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak görüşümüz iktidarla uyuşmuyor.

Aslında 31/1/2012 tarihli 6273 sayılı Kanunla bu Kanun’da değişiklik yapılarak karşılıksız çeki keşide etme suçu kaldırılmıştı ancak tekrar getirildi; hapis cezasının önünü açıldı. Rakamlara baktığımız zaman sadece 2019 yılıyla ilgili bir örnek vermek istiyorum; toplam çek kesenler içindeki karşılıksız çek sahibi olanların oranı 2017’de yüzde 8,8 iken 2018’te yüzde 9,8’e, 2019’da yüzde 10,3’e çıkmış.

Yani hapis cezası yaptırımı da ekonomik krizin gerekçeleri karşısında maalesef geçerli olmamış, yerini bulmamış, caydırıcı olmamış. İnsanların alım gücü olmadığı, satım gücü olmadığı için bir etkisi olmamış. Dolayısıyla bu çeklerin ödenmesiyle ilgili asıl çözülmesi gereken sorunlar yapısal sorunlar. Bu sorunlar ülkenin ekonomik gidişatıyla ilgili.

Ekonomide yaşadığımız derin kriz çekle ödeme yapan, ticaret yapan şirketlerin aslında zincirleme olarak sistemde birbirlerine olan borçlarını ödeyememesini getiriyor, zincirleme bir çöküntüden bahsediyoruz. Para cezasının hapis cezasına dönüştürülmesi aslında kişilerin borcunu ödeme imkânlarını daha da fazla elinden alıyor. O nedenle hapis cezası düzenlemesinin bir an önce değiştirilmesi gerekiyor.

TÜTÜN ÜRETİCİLERİNİ GÖÇE VE GÜVENCSİZLİĞE ZORLUYORSUNUZ

Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda 2017’de yapılan değişiklikle Tarım ve Orman Bakanlığından yetki belgesi almadan veya bildirimde bulunmadan yapılan tütün ticareti yasaklanmış, bu yasaya uymayanların üç yıldan altı yıla kadar hapisle cezalandırılması öngörülmüştü.

Özellikle Adıyaman ve Malatya’daki tütün üreticilerimizin bu düzenlemeden etkilendiğini ve ciddi mağduriyetler yaşadıklarını her fırsatta dile getirdik. Köylerinde 2-3 dönüm kadar tarlada ekim yapıp kendi geçimini sağlamaya çalışan küçük tütün üreticisinin tütün kartelleriyle, sigara üreticisi kartelleriyle mücadele etmesi içinde bulunduğumuz koşullarda pek mümkün değil.

Büyük tarımsal alanlarda ekim yapanlar ile bu 1-2-3 dönümlük tarlalarda ekim yapanların aynı statüde değerlendirilmesi çok yanlış. Mevcut bölgenin genel durumuna baktığımız zaman eskiden bölgede hayvancılık yapılmasına rağmen yanlış tarım ve hayvancılık politikaları nedeniyle bunun da artık yapılamadığını görüyoruz. Tütüncülüğün de yasaklanması durumunda buradaki insanların karşısına çıkan tek seçenek ne oluyor?

Göç seçeneği. İktidarın yürüttüğü politikalar insanları tütün üretmemeye, göç etmeye, büyükşehirlerde sigortasız, güvencesiz çalışmak zorunda kalmaya itmektedir. O nedenle bu sürenin uzatımından ziyade bu düzenlemenin, tütün üretimiyle ilgili düzenlemenin yeniden ele alınması gerekmektedir. Erteleme beş, altı ay gibi bir süreyi kapsıyor, bunun yerine bu sürenin en azından bir yıl kadar daha uzatılması gerekiyor; biz bunu öneriyoruz grup olarak. Bu beş, altı aylık ötelemenin de dostlar alışverişte görsün ötelemesi olduğunu düşünüyorum.