Ceylan Ertem'den olana bitene 'Yuh'

Siyasi liderlerin eşlerine, kadın cinayetleri ve diğer meseleler için “Ses verin” çağrısında bulunan Ceylan Ertem, “Şalvar Davası” filmindeki gibi kadınları greve davet ediyor. Filmde ağa ve koca baskısı altında ezilen köylü kadınları örgütlemesi ardından kocalarına yatak vetosu uygulayan köylü kadınların toplu direnişi anlatılıyordu.

Ceren Çıplak


Ahmet Kaya, Tülay German, Âşık Mahsuni, Bulutsuzluk Özlemi, Yavuz Çetin, Bergen... Bu isimlerde ve parçalarında isyan, kırgınlık, tutku ve başkaldırı var. Umut var, umutsuzluk var. Ceylan Ertem, Sony Müzik’ten çıkan yeni cover albümü “Yuh!”ta onlardan seçtiği parçalara biraz daha isyan biraz daha tutku katarak yorumluyor. Bu şarkıları söylerken ağladığını, duygusal olarak çok zorlandığını ama parçaların kendisine şifa olduğunu belirtiyor laf arasında... Bulutsuzluk Özlemi şarkısı gibi, “Beynim zonkluyor, olayların akışı beni takmıyor, beynim zonkluyor, bir şeyler yapmalı, yalnız olmuyor, beynim zonkluyor” diyenlerden Ceylan Ertem... Ülkede olan bitenler adına kalbi kırık, üzgün ama “Gideceğim buralardan” moduna girmiyor, “Gittiğimizde burayı duymayacak mıyız?” diyor. Dinleyicileri onu Frida Kahlo’ya benzetiyor. “Acıların ressamı” Frida Kahlo’ya... Ceylan Ertem’le söyleşi için Moda’da buluştuğumuzda saçlarındaki aksesuarlarla, yüzüyle, endamıyla sanki karşımda “müzisyen Frida Kahlo” vardı... 
Albümdeki parçalar için dünyanın haline dertlenen bir repertuvar diyen Ceylan Ertem’le dünyadan daha çok Türkiye’nin haline de dertlenen bir söyleşi yaptık. 

 
- Albümün tanıtım bülteninde “Alternatif müziğin önde gelen ismi” olarak tanımlanıyorsunuz. Öyleyse Ceylan Ertem neyin alternatifi?
 
Sadece ben değil, ben ve benim dönenimdeki birçok müzisyen arkadaşım, bir şeye alternatifsek -Ferhan Şensoy’un deyimiyle- “Cuk oturdum helal olsun” tarzı, kötü ve suya sabuna dokunmayan şarkı sözlerine, dinlemeye tahammül edemediğimiz kötü rock, pop, rap şarkılarına alternatifizdir. Yaşadığım, gördüğüm mevzuları müziğe dökmeye çalışıyorum. Tepki gösteren müzisyenlerdenim. Dinlediğim müzisyenler de zamanında alternatifti: Umay Umay, Mehmet Güreli, Ayşe Tütüncü gibi... 

- Albüm kapağında tehditkâr bir bakışla elinizde silah var ama silahın ucunda da çiçek... Bu naif bir isyan mı?
Evet. Fiziksel bir tepki verecek olsam silaha karşı olduğum için çiçek fırlatırım çünkü daha fazlasını yapamam. Silahın ucuna çiçek  koymak da bir eylem. O fotoğraf çok önceden çekildiğim bir fotoğraf. Robin Hood’vari, ‘yeter artık’ hissi var. 
- Biraz ‘Gezi’ dili  mi?
Aynen. Gezi’de pek çok hayalimiz vardı. Mesela polislerin de bizim tarafa geçmesini hayal ediyordum. Uzun uzun nöbet tutan polislere yağmurda şemsiye tutanlar, börek çörek ikram edenler, kitap okuyan gençler vardı. Şiddet gösteren polislerin “Ben halkın yanındayım ve buradaki annelere, çocuklara, kardeşlerime el kaldıramam” diyerek yanımıza gelmelerini çok isterdim, hâlâ bunu istiyorum. Bombalar atılıyor, katliamlar gerçekleştiriliyor ve hâlâ canını kurtarmaya ve can kurtarmaya çalışanlara gaz atılıyor! Bu artık bir işkence yöntemi. 70’lerde işkence karakolların içinde oluyordu şimdi ise herkesin önünde polis işkencesine maruz kalan bir halk var, YUH! diyorum. 
- Başka nelere YUH! diyorsunuz?
Özgecan yasasının çıkmamasına yuh diyorum. Müzisyen arkadaşımız Değer Deniz de bir vahşete kurban gitti. 25 Aralık’ta Çağlayan Adliyesi’nde duruşması var, herkesi bekliyoruz. Onu, “Yalnız yaşayan kadın müzisyen evinde ölü bulundu” başlığıyla veren medyaya da yuh diyorum. 
Adını bile bildiğimiz bilmediğimiz o kadar çok öldürülen kadın var ki... Sadece makarnayı soğuk getirdiği için öldürülen kadınlar var... Kadın cinayetleri politiktir. Boşanmak isteyen kadınlar öldürülüyor...
Şemsiyesiyle hayvan dürten bir Cumhurbaşkanımız var. Hayvan hakları ile ilgili de yuh diyorum. 
Saraya gidip altın varaklı masalarda oturan sanatçılara da yuh diyorum. Mesela ben Zerrin Özer’in yerinde olsam, “Ya Erdoğan Bey acaba kadın cinayetleriyle ilgili bir şey mi yapsak” diye sorarım. Ya da Gülben Ergen’in, “Ya Erdoğan Bey hayvan hakları için bir adım daha atalım mı?” derim. 
Biz neden AKM’yi hâlâ açamıyoruz. Annesi de bir ozan olan Yavuz Bingöl neden bu mevzuyu
Erdoğan’a açmıyor?
Hükümetin sert diline de yuh diyorum. Lütfen artık barış dili kullansınlar. 

 
- Politikacılar eşleriyle, sevgilileriyle, bir aşkla karşımıza çıksalar barış dili daha mı kolay kurulur?
Bence de azıcık öpüşsünler diyeceğim ama böyle başlık atma diye söylemiyorum...
Şu sıralar konserlerde Neşet Ertaş’ın “Gel Sevelim Sevileni Seveni” diye bir türküsünü çalıyoruz. Türküde “Sevgisiz suratlar gülmüyor canım, sevgi haktır, seven alır bu hakkı” deniliyor. Din o kadar çok alet ediliyor ya, bu kadar sevgisiz kalpleriyle nasıl yapıyorlar o ibadetleri anlamıyorum. 

‘Sen balık değilsin, unutma!’
- Albümde “Son Bakış” parçasında “Özgecan’ı, Uğur’u, Sivas’ı, Silvan’ı, Suruç’u unutma” diye bir ek yapmışsınız...
Sezen Aksu’nun ‘Beni Unutma’da dediği gibi, “Unutulmak dokunur ya her insana...” Unutmamak ve unutturmamak zorundasınız. Deniz Gezmiş’i Hrant’ı unutamayız. Unutmadığımız sürece, yenilerin eklenmemesi için çimdikleyeceğiz, rahatsız edeceğiz çünkü balık hafızalı bir toplumuz. Gevende’nin albüm isminde belirttikleri gibi; Sen balık değilsin ki! Sivas katliamı olduğunda çocuktum ama birileri unutturmadığı için bugün Sivas’ı biliyorum ve hatırlıyorum.

- Siyasi liderlerin eşlerine gerek kadın cinayetleri için gerek diğer meseleler için “Ses verin” diyebilir misiniz?

YouTube’da videolarda bazen görüyorum. Balkon konuşmasında kadıncağız tam bir şey diyecek azarlanıyor ve oturuyor yerine. Sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan değil, Meclis’teki tüm politikacıların eşlerine sanırım söz hakkı tanınmıyor. Ya ben olsam elime oklavayı alıp evde eylem, yaparım! Grev yaparım. Kocalarına karşı tehditleri ne ise kendilerini susturmamaları için bir hamle yapmalılar. Şalvar Davası’ndaki gibi olabilir. Müjde Ar’ın Şener Şen’e yaptığı gibi, artık ne ise onların yöntemleri...
Lider eşlerini, Meclis’teki milletvekillerinin eşlerini “Şalvar Davası eylemi”ne davet ediyorum ya da başka bir tür eyleme...


‘Gerçekleri hapsedebileceğini sanan bu dikta ölümlüdür'
 
- Bildiğiniz gibi gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara temsilcimiz Erdem Gül, MİT TIR’ları haberi nedeniyle tutuklandı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Utanıyorum. Utanmaktan yoruldum. Güzel insanları tarihimiz boyu duvarlar içine koyan, düşünceyi ve gerçekleri hapsedebileceğini sanan bu dikta ölümlüdür. Hatta bizler için ölü!
O cesur kalemler ise ölümsüz, değerli ve biricik.

 


Zeki Müren ‘Ben eşcinselim’ demeliydi
 
- Cover listenizde Zeki Müren’i de görecek miyiz?

Zeki Müren’i çok severim ama eşcinselliğini açıklasaydı, “Ben eşcinselim, bütün eşcinsellerin arkasındayım. Aileler çocuklarından utanmasın” demesini isterdim. Zeki Müren’in bu albümde olması için böyle protest bir hareket yapması gerekirdi. Bergen neden bu albümde var, “Sen benim yüzüme asit atsan da ben sahnedeyim” dedi, diyebildi. Güç, vazgeçmeyiş ve tavır... O yüzden Zeki Müren şarkısı yok.

- Peki Bergen şarkısındaki gibi “Bir Erkek Yüzünden” ya da bir kadın yüzünden perişan oldunuz mu?

Kadınlarla henüz bir aşk ilişkisi yaşamadım, ama olsun isterim, neden olmasın? 
Erkeklerle aşk yaşadım. İlişkilerimde hiç cool değilimdir, kapıyı çekip gitmeler olmaz bende. “Geri dön”, “şu anda ölüyorum” derim. Bütün perişanlığımı perişan olduğum kişinin karşısında yaşarım. Kızıyorsam, seviyorsam, acı çekiyorsam hep karşı tarafın haberi olur. 
Bu arada o şarkıyı yazan da erkek ama Bergen’in hayatından ilham alarak yazmış.