Çevre konulu belgeseller BIFED kapsamında internet üzerinden izlenebiliyor

Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED) koronavirüs nedeniyle bu sene online yapılıyor. 2 Kasım’da başlayan festivalin Türkiye Panoraması bölümünde, çevreyi konu olan 11 belgesel seyirciyle buluşuyor. Festivale katılan üç filmin yönetmenleriyle filmlerini ve çevreyi konuştuk.

Hazal Ocak

DÜNYA SADECE BİZİM DEĞİL

İDA’NIN BEKÇİLERİ / TOLGA BARMAN

Belgeselde Kaz Dağları’nda kurulması planlanan altın madenine karşı Türkiye’de her kesimden insanların bir araya gelerek tepki göstermesi anlatılıyor. Sorularımızı yanıtlayan 1994 doğumlu Barman, “İnsanların Kaz Dağları’nı korumak amacıyla bir bekçi gibi nöbet tuttuklarını gördüm. Kaz Dağları’nın mitolojideki adı İda ve bölge halkı bu ismi hâlâ kullanıyor. İda dağı, hem Yunan hem de Türk destan ve halk hikâyelerinde çok önemli bir yere sahip. Geçmişte bu tarz anlatılara konu olan İda, günümüzde bir maden çalışması ile karşı karşıya. Nöbet tutarak direnen doğa bekçileri de bir bakıma yeni bir İda hikâyesi yazıyorlar. İda’nın Bekçileri ismi buradan geliyor” diyor.

AĞAÇLARIN YAŞAMI SONLANDI

Barman, belgeseli çekerken en çok “7’den 70’e, herhangi bir ideoloji gözetmeden sadece Kaz Dağları’nı korumak için gelen insanlar”dan etkilendiğini ifade ederek şöyle konuşuyor: “Gördüğüm manzara canımı acıttı çünkü bu, sürdürülebilir olmayan bir durumu beraberinde getirecek. Binlerce canlının yaşam alanı yok edilmiş durumda. Binlerce ağacın da bizzat yaşamı sonlandırıldı baktığınız zaman. Dünya sadece bizimmiş gibi değerlendirmeyi bırakmamız lazım.”

SARMISAĞIMIZ TEHLİKE ALTINDA

BEYAZ ALTIN / ALİ CEM ŞİMŞEK

Belgeselde Kastamonu Taşköprü ilçesinde cebinde parası kalmadığı için “Çin sarmısağı” eken çiftçiler ve Taşköprü sarmısağının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması anlatılıyor. 1996 doğumlu Şimşek de Kastamonu’ya ilk kez gittiğini belirterek “Beni en çok etkileyen şey insanların konuşmaya ve kendilerini anlatmaya bu kadar aç oluşlarıydı” diye konuşuyor.

DESTEK O KADAR AZALMIŞ Kİ

Şimşek şöyle devam ediyor: “Her sene temmuz ayında toplanıp satışa hazır hale getiriliyor. Fakat daha fazla kazanmak için bazı çiftçiler ‘Çin sarmısağı’ adı verilen taşköprü sarmısağına çok benzeyen bu sarmısağı hasat zamanından önce ‘Taşköprü sarmısağı’ ismiyle pazara sürüp piyasadaki güveni sarsıyor. İnsanlar aldığı sarmısağın kalitesizliğinin farkına varınca pazardan uzaklaşıyor. Bunlar madalyonun gördüğümüz tarafı. Devlet tarıma ve çiftçiye verdiği desteği o kadar azaltmış ve bu o kadar sembolik bir hale gelmiş ki kendini geçindiremeyen çiftçi bu yollara başvurmak zorunda kalıyor. İnsanlar, ekipman satın alamıyor, hasatlarını toplamak için çalıştırılacak işçiye yevmiye parası bulamıyor. Durum bu olunca da farklı yöntemlere başvuruyorlar. Bakıldığında tamamıyla geçim mücadelesi veriyorlar.”

SİNCABIN EVİ YOK OLDU

ANADOLU’NUN MEŞE ORMANLARI / DOĞA DERNEĞİ

Belgeselde Anadolu ve Trakya orman kuşağını bir zamanlar yoğun olarak kaplayan kurak meşe ormanlarının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya oluşu konu ediliyor. Doğa Derneği’nden Bulut Renas Kaçan, belgeselin derneğin yürüttüğü “Meşe Ormanları Restorasyonu ve Yeniden İnşası Projesi” kapsamında çekildiğini belirterek “Belgesel film çekimleri birçok insanın emekleri ve fedakârlığı ile gerçekleşti. Benim dahil olduğum kısmında beni en çok etkileyen şey bir zamanlar yoğun meşe ağaçlarının olduğu alanlarda, ağaçların kesilip yerinin tarıma açılması ve içinde yaşayan diğer canlıların gidecek başka yerlerinin olmayışıydı. Meşe ağacına yuva yapan, meyvesini tüketen sincabın gidecek başka yerinin olmayışı beni sarsmıştı” diyor.

KOCAMAN BOŞLUK

Kaçan, belgesel filminin farklı alanlarda çekildiğini anlatarak şöyle devam ediyor: “Büyük bir bölümü İzmir’in Seferihisar ilçesinde tamamlandı. Seferihisar köylerinde insanlar ile konuştuğumuzda bir dönem yoğun meşe ormanı olan alanların zamanla nasıl yok olduğunu anlattıklarında inanılmaz etkilenmiştim. Alanları gezdiğimizde çok az sayıda meşe ağacı kalmıştı ve kalan meşeler kocaman bir boşluğun ortasında öylece duruyordu. Az ilerde açılan tarım alanları, dikilen zeytinler az sayıda kalan meşe ağaçlarının olduğu alana yaklaşıyordu. O an bir daha geldiğimde bu alana meşe ağaçlarını tekrar göremeyecek olmanın endişesi vardı içimde. Bu sanırım insanın doğada yaşayan diğer canlılara en acımasız etkisiydi.”