Çernobil’e giren İzmirli gezgin: İnsanın kendi kendine verebileceği zararı gördüm

İZMİRLİ gezgin Türker Adakale, Ukrayna’nın adını nükleer santral kazasıyla hafızalara kazıyan Çernobil bölgesine gitti. Arkadaşları arasında sürekli riskli rotaları seçmesiyle tanınan Adakale, insanlığın yok olması halinde dünyanın nasıl görüneceğini merak ettiği için Çernobil’i seçtiğini söyledi.

DHA


Ukrayna’nın Pripyat şehrinin 14.5 kilometre kuzeybatısında bulunan Çernobil şehri, adını  nükleer santralde 26 Nisan 1986 tarihinde meydana gelen patlamayla hafızalara kazıdı. Santralde yapılan bir deney sırasında reaktörde meydana gelen patlamayla felaket meydana geldi. Patlama ve yangın sonrasında SSCB ile Avrupa ve Türkiye'ye büyük miktarda radyasyon yayıldığı tespit edildi. Kaza Uluslararası Nükleer Olay Ölçeğine göre bugüne kadar meydana gelmiş en büyük nükleer kaza olarak kayıtlara geçti. Kaza sırasında 31 kişi hayatını kaybetti, ancak çok büyük bir alana yayılan radyasyonun uzun vadede sonuçlarının daha ağır olduğu değerlendiriliyor. Kazanın ardından şehir boşaltıldı. Reaktörün bulunduğu alanın etrafında 30 kilometre yarıçaplı bir alan tamamen girişe kapatıldı. Son birkaç yıldır ise Ukraynalı birkaç tur şirketi alınan özel izinlerle bu noktalara tur düzenliyor. Adrenalin tutkunlarının ve gezginlerin odağında olan bu nokta oldukça ilgi çekiyor.

'İNSANLIK TAMAMEN YOK OLURSA DÜNYA NASIL GÖRÜNÜR'
İzmir’de bir kamu kurumunda çalışan 33 yaşındaki Türker Adakale de geçtiğimiz günlerde Çernobil’i ziyaret etti. Avrupa’nın neredeyse tamamını gezen Adakale, aynı zamanda bir dağcılık ve doğa sporları tutkunu. Her zaman en zorlu, en sıra dışı rotaları seçmesiyle tanındığını belirten Adakale şunları söyledi:

"Hem bu özelliğim hem de gezginlik bir araya gelince, görmek istediğim yerler çok sıra dışı oluyor. Çernobil’e karşı zaten bir ilgim vardı. Orayı ve kazayı anlatan birkaç belgesel izlemiştim. Filmlere ve oyunlara çok defa konu olmuş bir yer. Bir gün internette gezerken ‘İnsanlık bir gün dünyadan tamamen yok olursa dünya nasıl görünürdü’ diye bir tanıtım gördüm. Reklam linkini açtığımda Çernobil ile karşılaştım. Benim için vurucu nokta o oldu" dedi.

'2 SAYFALIK ÖZEL KURAL LİSTESİ'
Reklamı gördükten sonra oraya gitmeye karar verdiğini ve bu riskli ve terk edilmiş bölgeye nasıl gidebileceğini araştırmaya başladığını kaydeden Adakale şunları anlattı:
"Kiev’de özel izin sahibi birkaç tur şirketinin Çernobil’e tur düzenlediğini öğrendim. Firmalardan birine tura katılma talebimi ilettim. Yanıt olarak tura neden katılmak istediğimi soran ve yaklaşık 2 sayfalık özel kuralları ileten bir e-mail geldi. Kesinlikle uzun kıyafet giyilmesi, içeride hiçbir şeye dokunulmaması gerektiği, düşmemek için adımlara dikkat edilmesi gerektiği gibi ürkütücü kuralların olduğu bir liste vardı. Bu kadar çok kural olunca insan 'ben nereye gidiyorum' diye düşünebiliyor. Kuralları kabul ettiğimi belirten cevabımı gönderince turu almış oldum." 

'BAŞKA BİR ÜLKEYE GİRİŞ YAPAR GİBİ'
Tura katılmak üzere Kiev’e giden Türker Adakale, tur rehberleri ile birlikte 150 kilometre uzaklıktaki Çernobil’e ulaştı. Bu uzun yolculuğun ardından sınır kapısını andıran bir yapıyla karşılaştıklarını  belirten Adakale, pasaport kontrolü yapıldığını anlattı. Başka bir ülkeye giriş yapar gibi titizlikle kontrol edildiklerini kaydeden Adakale, şöyle dedi:
"Kıyafet kuralına uyulmuyorsa giremiyorsunuz. Bu alan boşaltılmış 2 bölgeden oluşuyor. Sınır kapısı 30 kilometre çapındaki en dış alanda bulunuyor. Asıl patlama ise 10 kilometre çaplı alanın içinde meydana gelmiş."

'OLDUĞU GİBİ KORUNMUŞ'
Gördükleri karşısında çok etkilendiğini belirten Türker Adakale, bütün eşyaların nerede bırakıldıysa öyle kaldığını, tek farkın ise doğanın istilası olduğunu belirtti. Herhangi bir şeye dokunmanın yasak olduğunu söyleyen Adakale sözlerini şöyle sürdürdü:

"Üzerimizde radyasyon ölçen cihazlar vardı. Kritik sınıra yaklaştığında alarm çalacağı söylendi. Çok etkileyici bir yerdi. Patlama yaşandığında öncelikle Sovyet yetkililer çok büyük bir sorun olduğunu düşünmemiş. Patlamadan 2 gün sonra 2 bin kilometre uzaklıktaki İsveç’te çok yüksek değerde radyasyon ölçülünce bütün dünyanın olaydan haberi oluyor. Bir yandan da yangın söndürülemiyor. Yetkililer kenti boşaltma kararı alıyor. Tabii yaşayanlara kısa süre içerisinde geri dönecekleri ve az eşya almaları söylenince bütün eşyalarını burada bırakmışlar. Burası Çernobil Nükleer Santrali’nde çalışacak işçiler için inşa edilmiş bir kent. Hastane, okul, alışveriş alanları, eğlence parkları, spor salonları ile eksiksiz bir şehir ve o haliyle kalmış."

'ZOMBİLER, MUTANTLAR' SÖYLENTİSİ
Çevre halkının o bölgede mutantlar, zombiler ya da canavarlaşmış canlıların yaşadığına inandığı söylentilerinin dile getirildiğini anlatan Türker Adakale bu konuda şunları söyledi:
"Zaten bu söylentiler, korku filmleri ya da oyunlara konu oluyor. Yerlerde kırılmış oyuncaklar, gazete veya dergi sayfaları, fotoğraflar duruyor. Korkutucu olması için ekstra bir şeye gerek yok, zaten bu haliyle de oldukça ürkütücü. Doğa her yeri ele geçirmiş. Zamanında asfaltlanmış yollar tamamen doğanın hakimiyeti altında. İnsan bu manzarayı görünce, 'İnsanlık dünyadan yok olunca bütün şehirler 30 yıl içinde bu hale gelebilir' diyor. Doğa her türlü galip geliyor."

YANGINI SÖNDÜRMEK İÇİN HAYATLARINI FEDA ETMİŞLER
Kazadan sonra yangının söndürülebilmesi için çok sayıda işçinin görevlendirildiğini öğrendiğini anlatan Adakale şöyle devam etti:
"Bunlar yüksek radyasyon yüzünden hayatlarını feda etmişler. Kendileri için kaçınılmaz sonu bildikleri halde o bölgede alevlerle mücadele etmişler ve yaptıkları iş sadece o bölgeyi değil dünyanın büyük bir bölümünü kurtarmış durumda. Eğer yangın diğer reaktörlere sıçramış ve onlar da patlamış olsaydı radyasyon çok daha geniş bir alana yayılabilir, dünyanın büyük bir bölümü Piripyat şehri gibi olabilirdi."

NAZİ TOPLAMA KAMPINDAN DAHA ÜRKÜTÜCÜ
Daha önce bir Nazi toplama kampına da gittiğini, orasının da çok ürkütücü olduğunu kaydeden Türker Adakale şunları anlattı:
"Ancak burada riskin aktif oluşu tüyleri diken diken ediyor. İnsanlığın kendi kendine verebileceği zararı görebilme konusunda da çok iyi bir deneyimdi. Sonuçta doğal afet değil. İnsanın üreteceğim derken yarattığı bir kazaydı. Maceracı olarak değerlendirirsem kesinlikle adrenalin dolu bir ortamdı. Sürekli elimizde radyasyon ölçüm cihazları vardı. Yükselmeye başladığında alarm veriyor. Tekrar güvenlik kapısına döndüğünüzde güvenlik kapısından geçiyorsunuz. Üstünüzdeki radyasyon seviyesini ölçüyorlar. Yüksek çıkarsa hemen çıkarmıyorlar. Radyasyon ölçümünde 1- 2 saatlik bir uçuştan daha az radyasyona maruz kaldığımızı söylediler. Bölge, faciayı merak edenler için, insanlık yok olduğunda dünya nereye benzer onu deneyimlemek isteyenler için görülebilecek bir ortam." 

O DÖNEMİN İŞÇİ YEMEĞİ VERİLMİŞ
Katıldığı turun iddiasının sadece tarihi anlatmak değil o ortamı yaşatmak olduğunu belirten Adakale, yemek olarak da o günün şartlarında Sovyet işçilerin yediği mönünün sunulduğunu anlattı. Adakale, mönünün Ukrayna yöresel çorbası, salata, küçük et parçası ile hardallı püre, ekmek ve meyve suyundan oluştuğunu aktardı.