Cennet gibi Lüksemburg’a akın
Avrupalıların son yıllarda yoğun olarak göç ettikleri Lüksemburg’a şimdi dünyanın dört bir yanından zenginler göç etmeye başladı.
Süleyman TosunoğluBu da konut fiyatlarının artmasını beraberinde getirdi. Başkent Lüksemburg’un merkezinde stüdyo tipi apartman fiyatları 500 ile 700 bin Avro arasında. Bu tip dairelerin aylık kirası ise 2 bin Avro civarında. Yemyeşil ormanların içinde vadi üzerine inşa edilmiş olan, salgında 112 kişinin yaşamını yitirdiği dünyanın bu küçük ülkesi, yaşanan yeni tip koronavirüs salgınında Avrupa’nın en az etkilenen ülkelerinden biri.
Salgın nedeniyle adeta zenginlerin göç merkezi haline geldi. Lüksemburg’da yerlilerin nüfusu sadece yüzde 35. Diğer yüzde 65 ise dünyanın çeşitli ülkelerinin vatandaşlarından oluşuyor. Sınır ülkeleri olan Fransa, Almanya ve İsviçre’den günde 400 bin kişi günübirlik gelip çalışıyor. Burada çalışanların saat ücretleri diğer Avrupa ülkelerine göre oldukça yüksek.
Günlük çalışma saatleri ise sınırsız, ne kadar fazla saat işbaşı yaparsanız o kadar fazla kazanırsınız. İşsizlik oranı oldukça düşük. İyi bir CV’ye sahipseniz oturum izniniz olmasa bile iş bulmanız oldukça kolay.
Avrupa’nın minyatür başkenti yaşam kalitesi yüksek olan dünyadaki birkaç ülkeden biri. Ülkede yakıt, alkol, sigara gibi tüketim maddelerinde devlet vergisi yok. Paris’te aldığınız ünlü markalar burada daha ucuz. Şirketlerin ise vergileri oldukça düşük.
Dünyanın gözdesi haline gelen, benim de sık sık ziyaret ettiğim bir ülke, neredeyse her hafta uğrak yerim. Paris’te kurmuş olduğumuz film ve belgesel şirketimizin merkezini buraya taşımak için her zaman yaptığımız gibi yine arabamızla yola koyuluyoruz. Üç saat süren bir yolculuk sonrası dört tarafı yemyeşil ormanlarla kaplı olan vadi ülkesi Lüksemburg’a geliyoruz. İlk iş olarak emlakçıları dolaşmaya başlıyoruz.
Her girdiğimiz emlakçı, ülkede yoğun bir gayrimenkul talebi yaşandığını ve son yıllarda bunun da fiyatlara yansıdığını anlatıyor. Şehri turlarken yeni binaların şehir dışında yapıldığını görüyoruz. Büyük Dükalık’a her geldiğimde yeni büyük binaların çoğaldığına tanık oluyorum. Başkentin eski yapıları yerini koruyor. Gün boyu koşturmalardan sonra arabamızı şehrin dışına bırakıyoruz. Ücretsiz hizmet veren otobüslere binerek başkentin gözde meydanı olan Pace d’Armes’ın kafelerinden birine oturup yorgunluğumuzu atıyoruz.
Yuvarlak meydanın dört bir yanı teraslı kafelerle çevrili. Teraslar her zaman görmeye alıştığımız turistler yerine burada yaşayanlarla dolu. Ülkede nüfusun yüzde 65’i yabancılardan oluştuğu için bu teraslarda 72 dilde sohbetler yapılır.
Biz yarı Fransızca yarı Türkçe konuşurken, diğer masalardan çeşitli dillerden yapılan sohbetler kulağımıza geliyor. Bu ortamı her yaşadığımızda, Avrupa Birliği’nin (AB) eski komisyon başkanı Jean Claude Junker’in 2004 yılında başbakanlık yaptığı dönemde söylediği “Lüksemburg kafe teraslarında konuşulan tüm dilleri ile ülkenin özgürlük seslerini yansıtır” sözüne tanıklık ediyoruz. Bu minyatür ülke aynı zamanda örnek niteliğinde ekonomik, sosyal ve mali istikrara sahip. Öyle ki her büyük derecelendirme kuruluşundan AAA derecesi ile dünyadaki dünyadaki bir kaç ülkeden biri.
Bu istikrar yalnız Avrupa değil aynı zamanda dünya finans merkezinin gözdesi halinde. Dünya iş gücünü çekme konusunda, rekabet gücü bakımından 125 ülke arasında onuncu sırada yer alıyor.
Lüksemburg’un bir özelliği ise 12 Avrupa kurumunun merkezi olması, 29 ülkeden 135 bankanın merkezine ev sahipliği yapıyor. İngiltere’nin AB’den ayrılması ile bir anda İngiliz finans kuruşları ile Arap sermayesinin de gözdesi durumuna gelmiş. Lüksemburg’un küçücük havalimanından her gün 75’ten fazla ülkeye direkt uçuşlar yapılıyor. Üretimin yüzde 80’ini ihraç ediliyor. Yeşil ormanlar içinde dinamik, modern ve aynı zamanda vergi cenneti olan ülkede ihtiyacınız olan her şey elinizin altında.
Artan nüfusu ve yükselen binalarla bu vadi ülkesi yüksek yaşam kalitesini ne zamana kadar sürdürebilecek...
tosunoglu.suleyman@gmail.com