Cenk Gündoğdu'nun ilk şiir kitabı

Cenk Gündoğdu, dergilerde yayımladığı şiirlerinin bıraktığı 'hakiki şiir' tadının, sahiciliğin farkında olanların üstelemelerine rağmen, hatta araya bir de tiyatro oyunu (Radyonun İçindekiler) sokarak şiirlerini kitaplaştırma konusunda sükûnetini sabırla korudu. Sükûnetin ve sabrın ödülü, Issız'daki düzey oluyor: Telaş ve sürçme barındırmayan, bütünlüğünü kurabilmiş şiirler...

cumhuriyet.com.tr

Issız, Cenk Gündoğdu'nun (doğ.1976) ilk şiir kitabı. Günümüzde ilk şiir kitabını çıkarmak için otuz altı yaşını bekleyen şair bulmak neredeyse imkânsız. Hele de elinde görece fırsat ve imkân varken. Anımsayalım: Cenk Gündoğdu, farklı dergilerde çıkan şiirlerinden biliniyor, ayrıca aralıklı yayımlanmasına rağmen edebiyatımızın dönemsel ya da tematik envanterine önemli katkıları olan Edebiyatta Üç Nokta dergisinin her şeyi ve Şeref Bilsel ile birlikte sekiz yıldır Şiir Defteri adlı şiir yıllığını omuzlarında taşıyor. Dahası, dergilerde yayımladığı şiirlerinin bıraktığı 'hakiki şiir' tadının, sahiciliğin farkında olanların üstelemelerine rağmen, hatta araya bir de tiyatro oyunu (Radyonun İçindekiler) sokarak şiirlerini kitaplaştırma konusunda sükûnetini sabırla korudu. Sükûnetin ve sabrın ödülü, Issız'daki düzey oluyor: Telaş ve sürçme barındırmayan, bütünlüğünü kurabilmiş şiirler...

CENK HİKÂYELERİ

Issız, iki bölümden oluşuyor: 'cenk defteri' ve 'çekirdek'. (Sunumlar, bölüm başlıkları, şiir adları, dizeler, hatta 'içindekiler' hep küçük harfle başladığı için bu yazım biçimi bu yazıda da aynen korundu) Tek sayfaya yerleşmiş ve italikle dizilmiş 'harbi gören bir aynaydım / kör oldum' sunum dizeleriyle açılan ilk bölüm, sadece cenkin değil, aynı zamanda Cenk'in defteri. Başka deyişle, Cenk'in defteri, cenkin defterinin aşkın hâli oluyor. Cenk, savaş, çarpışma, boğazlaşma 'travma'ya denk düşer. İsterse yinelenir olsun, travma, nokta vuruşudur. Sürece yayılan ise o travmayı alt etme çabasıdır. Evrensel olan da işin bu kısmıdır. 'cenk defteri' bölümünü oluşturan 'bütün haritalar kırmızıdır' 'çünkü harp' 'cepheden gelen haberlere inanmayın!' 'kuşku yok' 'defterinde gömleğim' 'josé'nin göğü' başlıklı altı şiir travmayı ortaya alarak çevresini evrensel ve insani olanla örüyorlar. Giydirmiyorlar, kapatıyorlar. Ortaya alma bahsi de yapısal açıdan önemli: Şair gidimli cenk hikâyeleri anlatmıyor ama somut olanı, ele gelir olanı işaret etme özelliğini yitirmeden, nokta vuruşunu halka halka sarmalayan yani aşan insani özler sunuyor. Bunu yaparken kimi şiirlerde şiveye dahi başvuran farklı özneler gezintisine çıkması, tiyatro eğitiminden geçmişliğini de anımsatıyor ama daha çok konunun 'mahiyet'inden kaynaklanıyor. Dahası da var: Şairin askerlik eğitiminden geçmişliği ve bunun sağladığı bilişsellik 'tema' itibariyle daha fazla yansımış ama tiyatro eğitiminin sağladığı epik bakış açışı buna karşı bir denge ve evrensel vurguya -biz de askeri bir laf kullanalım- lojistik destek sağlamış.

Bu bölümü oluşturan altı şiirin tamamında kurulan her denklem, karşıtlama özelliğinde. İlk şiirdeki şu 'matris'e dikkat edelim: 'o zamanlar yüzüm kum torbalarına yığılıydı / günleri savaş arabaları çekiyordu / biz tükendikçe harp sürüyordu bütün radyolarda / bütün radyolarda / susmak kuralıdır sözcüklerin / diyordu bir eski general / sonra susuyorduk hepimiz / boş bir matara gibi sallanarak'. Bu dizelerde birçok özellik saptamak mümkün. Sözgelimi hem dize hem matris bazlı çalışma hemen seziliyor. Anlamsal cümle, bazen iki dizede tamamlanarak alt matrisler oluşturuluyor. Son iki dizede yan-anlama sarkıştaki sezdirmeyen ustalık da dikkat çekici. 'Eski general' nitelemesindeki protest eda da ayrı bir dikkat istiyor: Sıcak savaşta komutanın 'eski general' olması, bir çağrışım alanı açıyor. 'bütün haritalar kırmızıdır' başlıklı ve bölümün en uzun şiiri olan bu ilk şiir, daha adından başlanarak, travmayı doğuran olgunun ve bu olgunun semantik çevriminin her dile gelişine dengeleyen karşı öğeler anımsatılarak kurulmuş. Hatta, travmayı doğuran olgunun daha soyut, karşıt öğelerin ise daha somut olduğu ve biraz da bu nedenle ağır bastıkları söylenebilir. Bitiş ise bir denge öğesiyle değil, ucu açık biçimde geliyor: '-iyi ki istasyon var / bir yerlerde gidiyor valizim, kaybolmadan'.

GELECEK DÜŞÜ

Bölümün diğer şiirleri görece daha kısa örnekler. Yalın gerçek, 'çünkü harp bir kurşunla başladı!' her dizede, her matriste fışkıran, acıyı ve ötelemeyi dile getiren öğelerle göğüsleniyor, şiirin adı da buna uyarlı: 'çünkü harp'. Lanet edası değil, katlanış edası hiç değil, olmaması mümkün bu 'uğrak'tan geçiş 'cepheden gelen haberlere inanmayın!' şiiriyle daha açık bir tavra dönüşüyor. Tepkinin ussallığını sağlamada yapısal bir öğeye, metaforlara iş düşüyor: 'bir haritayı yerden kaldırmak için / çocuklarını büyüten halk / kırmızı oldukça toprağa / göğü kaldırıyor aradan / ruhunu unutan ağrı'. Bölüm şiirlerinde savaş alanı ayrı bir kesit; sivil hayat, şehir, cephe gerisi, istasyon, trenler, gökyüzü, yağmur gibi temsilciler bulan öteki alanlar ayrı bir kesit oluşturuyorlar. Başka deyişle geçmişteki savaşsız ya da sivil hayat, gelecek düşünün özlem nesneleri olarak yeniden ve daha parıltılı biçimde kurgulanıyorlar. Ancak bu alanların geçirimli olduğunu 'kuşku yok' şiirinden anlıyoruz: 'boynumuzda metal yazıtlar / mektup saatleri, tütün tablası / bir fotoğraflık tarihle / geri çekiliyoruz, arkadaş / yıkıntıları arasında / kırgın günler'. Bu matrisin son dizelerinde bir virgül ve bir 'ı' harfi bilinçli bir sürçmeyle çok anlamlılık hali doğurmuş ki bu diğer şiirlerde de Gündoğdu'nun dozunda başvurduğu bir yöntem. Şiirin 'çenemizi çeken yağmurdu gördüm!' dizesiyle bağlanması, alanlar karşıtlaşmasında tercihin açık göstergesi ve saklı bir bildiri özelliğinde.

Sonraki şiir 'defterinde gömleğim' daha adından başlayarak, 'hazır ol deme, ölüm... / dönüyoruz de' dizesiyle, 'unutulmuş gülme'ye ve 'ilk defa karşılaşılan anlam'a yaptığı vurguyla, yeniden cephe hallerini, siperleri'gözyaşıyla doldurulmuş namlular'ı tartıya vurarak yeniden sınırı hatırlatıyor. Bölüm bir ağıt ile sonlanıyor: 'josé'nin göğü'. Bir yandan hem yereli hem dünya vatandaşlığı halini işaretleyen ve metinlerde geçen ilk ve son adı, kişiler ve mekânlar dahil, adı olana ilk göndergeyi içeren bu şiir ve bölüm 'josé, bu yazı bir gençlikte anlatılmaz!' vurgusuyla biterken savaş olgusunun içinden değil, dışından seslenmiş oluyor. Savaşın kazananı kim, yenileni kim, hatta tarafları kim, belirsiz bırakılmış. Son şiirde 'bir çiçeği savunmanın sesi' ip ucu verse de esas olarak 'savaş'ın yazgı sayılmasına karşı bir 'cephe' açmış bölüm şiirleri.

Kitabın ikinci bölümü 'çekirdek', tek sayfaya yerleşmiş ve italik yazıyla ayrı kılınmış 'bir ağaç olmak isterdim / gölgemde dünya' sunusuyla açılıyor ve tek bir şiirden oluşuyor: 'güzel uçurum'. Şiir 'dünyanın geleceği'ne adanmış, yıldız yani dipnot işareti şiirin sonunda 'dünyanın geleceği'ni 'nar, poyraz, ada, günçe, idil ve ömer'e' adamasına eklemliyor. Kitabın tam on altı sayfasına yerleşen şiir ise bunlardan İdil'e yakılmış bir idil özelliğinde. Anadolu'nun antik geçmişinde bayramlara 'id', bu bayramlarda dillendirilen ezgilere de 'idil' denmekteydi. İdil ve 'dünyanın geleceği' öteki adlar ve bu adlarla simgelenen dünya dolusu insan yavrusu, şairde bir bayram coşkusu doğurmuş. Birinci bölümde öncesi ve sonrasıyla sarmalanarak dengelenmek, ötelenmek istenen savaş olgusu, bu bölümle savaşı yitiriyor, artık dengede duramaz oluyor. İki bölümün böyle çatılmış olması, kitaba inanılmaz bir dinamizm kazandırmış. Eklemek gerek, 'güzel uçurum' edebiyatımızın en güzel sevgi şiirlerinden biri. Bir ekleme daha yapmak gerekiyor: Edebiyatımızda 'sevgi şiiri' sayısı da çok fazla değil. Çünkü sevgi şiiri yazabilmek, zor bir iş, bir meziyet...

'GÜZEL UÇURUM'

Yapısal açıdan bakıldığında, 'güzel uçurum' şiirinde de şairin dingin söyleyişi yerinde kullanılmış, kıvam tutturmuş metaforlarla yol alıyor. Sahici sevgiler durağından kalkış yapıldığı için 'Polyanna' atmosferinin harcıâlem duyguları ve dizeleri hiç okşanmadan, kendi akışını tutturarak ilerliyor bu yol. Şair, sahici sevgilerin hangi zehirli çatışmalar ortasında yeşerebildiğini gösterirken metafor dilini belki daha keskin biçimde kullanarak ele gelir bir dünya çizmeye özenmiş. İnsanın çözülüşü, doğanın yok edilişi, siyasal baskılar, haritadan silinen köyler, duyarsızlık da anımsatılıyor, 'ama bunları düşünme sen / çünkü sana tutunduk / sen, bizim geleceğimize benziyorsun / görmediğimiz bir sokak, bitmeyen bir deniz / yazılmamış bir şiir, söylenmemiş bir şarkı / sonsuza açılan o büyük güneş önleri gibi / hiç gitmediğimiz bi yer, yepyeni bir şey... // sen, hepimizi korkutacak kadar güzel bir şeysin, idil' deniliyor sonra. Kitabın bütününde var olan cehennem / cennet dengesi kaygısı bir kez daha kendisini hissettirse de, bir sığınak, bir kaçış nesnesi olarak değil, türün devamı iç güdüsünün ötesine geçmiş insani sevginin belirişi, ele gelir bir somutluk içinde estetize edilmiş bu şiirde. Şiirin bir kesitinde bu somutluk, özdeşlik ile de buluşuyor ve her öznede iz bırakan 'büyümenin halleri' hayat süreçleriyle anımsatılıyor, parabol 'o gün büyüdünüz denir ve / çocukluk kalır o yerde' dizeleriyle bağlanıyor. Çocuk, burada bir imkân sunuyor: 'kaç gündür seninle büyüyoruz / ağaçla, suyla, ateşle, saatle, / aşkla yürür gibi iç içe büyüyoruz / bir çekirdek gibi içimizdesin artık...'

Tam burada kitabın başındaki sunuya dönebiliriz: 'gün görmemiş anam elley'e'. Şairin taşıyıcılık görevi anlaşıldı: 'gün görmemiş' Elley'den alıp İdil'e ve İdiller'e 'gün görsünler' diye aktarmak. Konu şiir olduğunda bu konuda temenni ve duygular yetmez elbette, bu kitapta sahici ve hakiki tadıyla şiir de var. Başka deyişle iletiyi var eden duygu ile şiiri var eden yapısal öğe, mekik hızı bir alışverişle görünmezlik sağlayarak bağıntıyı örmüş, teknik bir deyim kullanırsak adeta fırınlamış, parçaları eritip eklemleyerek ayrı bir 'bütün'e dönüşmüş. Kitabın ilk ve son şiirlerindeki uzun solukluluk, omurganın hiç bel vermeyişi de bunun göstergesi.

Issız, Kırmızı Kedi Yayınevi’nin 131. ve şiir dizisinin 9. kitabı olarak yayımlanmış. İlknur Özdemir’in yönetimi, Melis Rozental’ın kapak tasarımı, Yeşim Ercan Aydın’ın grafik düzenlemesi ile hazırlanmış. Yeşilden de pay almış sarıya yakın kapak rengi, kırık gözlük desenine zemin olmuş. Zemin rengi yazısız ilk ve son sayfada da sürüyor. Özenli bir baskı ve düzenleme içinde sunulan kitabın arka kapağına şiirlerden bir alıntı yerleşmiş. Basılı fiyatı 7,5 TL. (Enflasyon azalınca basılı fiyat kitapların arkasına geri dönmüş durumda, nicedir).

Cenk Gündoğdu / Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2012.