Cemal Reşit Rey: 10. Yıl Marşı’nın kompozitörü
Doğduğunda ve öldüğünde aylardan Ekimdi.
Evin İlyasoğluDoğduğunda ve öldüğünde aylardan Ekimdi.
25 ekim 1904 tarihinde, Kudüs’te “pederinin orada mutasavvıf” olduğu dönemde dünyaya gelmiş. 7 Ekim 1985’te çok sevdiği İstanbul’da vefat etti.
1933’ten beri 29 Ekim’de bütün Türkiye onun Onuncu Yıl Marşı ile çınlar: “Çıktık açık alınla her yılda her savaştan.”
Onunla yaptığım ilk söyleşi TRT-2 Televizyonu’nda yayımlandı. Bu konuşmanın meyvesi 1997’de YKY tarafından basılan “Cemal Reşit Rey, Müzikten İbaret Bir Dünyada Gezintiler” başlıklı kitabım olacaktı.
Beşiktaş’taki Serencebey Yokuşunu çıkıyorum, Yasemin Apartmanı 1 numaralı dairenin kapısını çalıyorum. Beni son derece nazik bir eski İstanbul beyefendisi karşılıyor: “Oooo, safalar getirdiniz, buyurunuz lütfen” diyor.
FİKİR BABASI...
O, çağdaş müziğimizin ve Türk Beşleri’nin öncüsü, Darülelhan (konservatuvar) da Batı müziği derslerinin ve ilk çoksesli koronun kurucusu, nice virtüözümüzün hocası, İstanbul’daki ilk trionun, ilk kuvartetin üyesi, İstanbul Belediyesi Senfoni Orkestrası’nın kurucu şefi, uzun süre radyolarımızdaki Piyano Dünyasında Gezintiler programlarının canlı kahramanı, Analiz Müzikal derslerinin unutulmaz aktörü. Enstantaneler, Çağrılış, Fatih gibi nice tasviri yapıtın ve Çelebi Operası’nın bestecisi; Bir İstanbul Türküsü Üstüne Çeşitlemeler’de Kâtibim türküsüne yeni bir sentez getirmiş, Piyano Prelüdleri’nde Serencebey Yokuşu’ndaki yoğurtçunun çağrısını yansıtmış, Hatıradan İbaret Bir Şehirde Gezintiler’de mezarlığı, surları ve sarnıçlarıyla mistik Istanbul özlemini dile getirmiş. Avrupa’da şef ve piyanist olarak ünlenmiş, nice bestecilik ve icracılık ödülünün sahibi olmuş. İstanbul’da Filarmoni Derneği’nin fikir babası, düzenli haftalık konserlerin yaratıcısı, o bir “müzisyen komple”. Yirminci yüzyıl başında zamanın bir modası da komple müzisyen olmak. Cemal Reşit’in yetiştiği yıllarda Paris ve Cenevre’de çevresindeki her ünlü müzikçi mutlaka kompozisyon yapıyor, orkestra yönetmeye soyunuyor, çalgısının virtüözü oluyor ve öğrenci yetiştiriyor.
MÜEZZİN YANLIŞ MAKAMDA EZAN OKUYAMAZ
Batı kültürüne sahip olduğu kadar İslam kültürüyle de yetiştirilmiş. Konuşmamızın ortasında öğlen ezanı başlayınca sözü kesti ve “Yine yanlış makamda okuyor. Müezzinimizle yarın gidip konuşmalıyım” diye sinirlendi. Ben ona eskileri anlattırmaya çalışıyorum, eskilerle o kadar mutlu oluyor ki! Bir yandan da sessizce kayıt yapıyoruz. Apartmanın o küçücük giriş dairesindeyiz ama o, manen eski çağlardaki görkemli günlerin içinde, eski kimliğine bürünmüş. Bütün vefat etmiş sevdiklerini rahmetle yâd ederek anlatıyor da anlatıyor. Kuyruklu Beckstein piyanosu, cilt cilt el yazması notaları, belki de iki yüz yıllık sedef kakma salon takımı, kocaman bir duvar aynası, piyanosunun üstündeki o aile büyüklerinin ve onu yetiştiren hocaların fotoğraflarıyla hep başka bir zamanda, onların dünyasında yaşıyor.
Osmanlı’nın son günlerini, Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişi, genç Cumhuriyet’in coşkusunu, Avrupa’nın savaş bunalımını ve bütün bu çalkantının ortasında Cenevre’de ve Paris’te ünlü hocalardan eğitim almış, yalnız müzik için yaşayan bir Cemal Reşit Rey’i tanıyoruz. Onu keşfettikçe çağı yakalayan bir medya öncüsü olduğunu düşünüyorum. Örneğin Ondes Martenot gibi 1930’ların başında icat edilmiş bir çalgıyı o sıralarda Honegger ve Messiaen gibi iki besteci orkestrasına alıyor. Bir de Cemal Reşit Rey! Ondes Martenot ve yaylı çalgılar için “Poeme” adlı bir oda müziği besteliyor. İzlenimcilik akımını, yerel müziklerden yola çıkan Ulusçuluk akımını yakalıyor ve uyguluyor. Operet yazmak 1930’ların Avrupai bir modası. Broadway’in Avrupa’ya yansıdığı yıllar. Tıpkı Ira ve George Gersh-win gibi Cemal Reşit de ağabeyi Ekrem Reşit ile peş peşe operetler yazıyor. Bazı operetlerin sözleri Nâzım Hikmet’e ait: Lüküs Hayat, Üç Saat, Deli Dolu.
RENGÂRENK ESERLERİ...
Şef olarak orkestra provalarında yorumcuların hayal gücünü yönlendiriyor. Leonora uvertüründe yaylı çalgıları uyarıyor: “Dikkat! Zindandan ışığa doğru çıkıyorsunuz. Önce karanlıktasınız, yavaşça aydınlığı görüyorsunuz.”
Evet, ülkemizden bir Cemal Reşit Rey geçti. Keşke yapıtlarındaki miras sorunları ortadan kalksa, o rengârenk eserleri orkestralarımız dağarcıklarına alabilse, genç üyeler de tanıyabilse, genç dinleyiciler de öğrenebilse. İşte bu hafta yine Cumhuriyet Bayramı geldi. Her yerde “Onuncu Yıl Marşı” çalınıyor. Acaba kaç kişi onun Cemal Bey’e ait olduğunu biliyor?