Cem Gürdeniz'den 'Çelik Gemiler Demir Bahriyeliler'
"Çelik Gemiler Demir Bahriyeliler", sözü edilen teknolojik sıçramalar sonucunda ulusal ve uluslararası görevlerin mümkün hale gelmesini gözler önüne serip kayda geçiriyor.
Ömer Bozkurt
Ulusal ve uluslararası görevler, kitapta sözü edilen teknolojik sıçramalar sonucunda mümkün hale gelmiş, Cumhuriyet donanmasının hareket alanı, böylece küresel boyutlara ulaşmış. ‘Çelik Gemiler Demir Bahriyeliler’ bu gelişmeyi parlak bir biçimde gözler önüne serip kayda geçiriyor.
Deniz Kuvvetleri’ndeki görevinden “kumpas davaları” sonunda ayrılmak zorunda bırakılan emekli Amiral Cem Gürdeniz, Çelik Gemiler Demir Bahriyeliler’de birçoğu kendisi gibi görevdeyken denizden ve gemilerinden koparılan, birkaçı ise emekli olduktan sonra aynı davalarda yargılanmış yüksek rütbeli denizcilerin seçilmiş anılarını biraraya getiriyor.
Cumhuriyet donanması, Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’na üye olmasından sonra uzun süren bir dönemde, muharip unsurlar bakımından hemen sadece ABD donanmasının görev dışı bıraktığı İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma ikinci el gemilerle yetinmek zorunda kalmıştı. 1980’lere kadar Deniz Kuvvetleri iki istisna dışında hayli eski gemilerle görev yapma durumundaydı.
Bu durumun değişmesine yönelik ilk girişimlerden biri, TCG Berk ve TCG Peyk’in 1970’li yılların ortalarında ulusal imkânlarla inşa edilerek donanmaya katılmasıdır. Ne yazık ki bu hamle sürdürülememişti. Bu tarihi deneme kitapta emekli Amiral Hasan Hoşgit’in anılarıyla hatırlatılıyor. İkinci istisna 70’lerin sonlarından başlayarak yurt içinde üretilen Doğan ve Yıldız sınıfı hücumbotlardır. Yeniden ulusal imkânlarla inşa edilen muharip gemiler içinse 30 küsur yıl sonrasının MİLGEM Projesini beklemek gerekecektir.
Ama 1980’lerin ortalarında Cumhuriyet Donanması yeni savaş gemileriyle güçlenmeye başlamıştı. Bu kitapta, işte bu güçlenme süreci anılar yoluyla işlenmektedir.
Bu anıların önemli bir bölümü ABD’den Türkiye’ye devredilen daha modern ikinci el gemilerin, denizciler tarafından teslim alınma ve hayata döndürülmesine; ya da Almanya’da ve Gölcük’te üretilen yeni gemilerin, daha inşa aşamalarında, inşaata nezaret etmekten başlayarak donanmanın etkin bir unsuru haline getiriliş süreçlerine ilişkindir. Her iki durumda da bir geminin işlevsel hale gelişi, birbiri ardına çetrefil sorunların çözümünü içeren karmaşık işlemleri gerektirmektedir. Anıların bir diğer bölümü ise Cumhuriyet Donanması’nın, son 30 yılda, yabancı sulara, uzak denizlere (Uzak Doğu, Hint Okyanusu, Kuzey Atlantik) yaptıkları seferleri, oralarda katıldıkları tatbikatları ve görev gruplarındaki faaliyetlerini konu almaktadır.
Bazıları uzun süreyle yatmış, bakımsız kalmış “soğuk”, bazılarıysa henüz “sıcak”, kullanılmış gemilerin, Deniz Kuvvetleri tarafından teslim alınmasında, bakım ve onarımlarının yapılması, silah sistemlerinin çalışır hale getirilmesi ve o arada gemi komutanından erlere kadar, gemide görev yapacak personelin seçimi ve eğitimi, kısaca geminin etkinleştirilmesi uzun süren, özen gerektiren sancılı ve masraflı bir süreçtir.
Bunun bir örneğini TCG Gaziantep fırkateyni olayında, geminin teslim alınmasında görevlendirilen ikinci komutanı Cem Gürdeniz çok ayrıntılı biçimde aktarıyor. Geniş bir subay ve astsubay grubu tarafından ABD üs ve tersanelerinde yürütülen işlemlerin zorlu teknik ve lojistik sorunlarla boğuşularak gerçekleştirildiğini, yurt dışında görevlendirilen personel giderleri hariç yeni malzemeler için milyonlarca dolar harcandığını, ve sonunda, on dört aylık yorucu bir çalışmanın ardından geminin Türkiye’ye verilmesinin Amerikan Kongresi’nce engellendiğini öğreniyorsunuz. Uzun bir süre sonra siyasi engel aşılmış ve bu gemiye Türk Bayrağının çekmesi için üç yıldan fazla zaman gerekmişti.
Gene ABD’den devralınan Tepe (Knox) sınıfı fırkateynlerden TCG Trakya’nın donanmaya geçişini ise emekli Dz. Kur. Albay Nuri Üstüner naklediyor. 1940’lı yılların ürünü muhriplerin yerini alan bu sınıftan sekiz fırkateyn 1993-94 yıllarında ulusal donanmaya katılmıştı.
Yeni gemilerin inşası ve etkin hale getirilmesine örnek ise Yavuz sınıfı fırkateynler ile Ay sınıfı bir denizaltının hizmete alınış süreçleridir. Hamburg’ta Blohm und Voss tersanesinde inşa edilen TCG Yavuz fırkateyninin etkinleştirilmesini emekli Amiral Aydın Gürül, HDW tersanesinde inşa edilen TCG Turgutreis’in inşa ve etkinleştirilmesini emekli Amiral Taner Balkış, aynı sınıftan Gölcük Tersanesinde üretilen TCG Fatih’e hayat verilişini ise emekli Amiral Deniz Kutluk yazmış. Gene Gölcük’te üretilen TCG Doğanay denizaltısını emekli Amiral Can Erenoğlu anlatıyor.
1980’li yıllarda Almanya’da ve Gölcük’te inşa edilen Yavuz sınıfı gemiler ve 1990’lı yıllarda ABD’den devralınan Tepe (Knox) sınıfı ve Gabya sınıfı fırkateynlerin katılışıyla Cumhuriyet Donanması 20. yüzyılın son on beş yılında gerek gemi teknolojisi ve seyir yetenekleri gerekse silah sistemleri konusunda büyük bir atılım ve dönüşüm gerçekleştirmişti.
Bu atılım sırasında, 1940 yıllarının teknolojisini nihayet geride bırakılıp, yeni gemi ve silah sistemlerine kavuşmanın, ciddi bir teknolojik sıçramanın beraberinde, gemi yönetimi ve savaş durumu örgütlenmesinde değişiklikler meydana gelmiştir. Bu değişim özellikle Aydın Gürül ve emekli Dz. Kur. Albay Nuri Üstüner’in yazılarında ayrıntılarıyla, gerek silahlar gerekse manevralar düzleminde ortaya konmaktadır.
Kitapta ayrıca, Donanma gemilerinin uzak seferleri ve uzak denizlerde katıldıkları tatbikatlar da anılar yoluyla aktarılmaktadır. Bunlar kimi zaman gemilerin donanmaya katılma süreçlerinin devamı olarak, kimi zaman ayrı anılar olarak derlenmiş. TCG Gaziantep’in İngiltere’de FOST eğitimi ve ardından Kuzey Atlantik’te katıldığı tatbikat; Dz. Kur. Alb. Murat Özgenalp komutasında beş gemiden oluşan Türk Deniz Görev Grubunun 2011 yılındaki Kızıldeniz ve Hint Okyanusu seferi, o arada deniz haydutluğu ile mücadele programına katılışı; TCG Turgutreis’in 103 gün süren Uzak doğu (Çin, Kore ve Japonya) seferi; TCG Doğanay NATO’nun “Kararlılık Gösterisi” tatbikatındaki başarıları; TCG Preveze denizaltısının, yanında bir su üstü gemisi olmadan gerçekleştirdiği 14.000 millik Uzakdoğu seferi bunlardandır.
Bu fiili ulusal ve uluslararası görevler, yukarda sözü edilen teknolojik sıçramalar sonucunda mümkün hale gelmiştir. Cumhuriyet donanmasının hareket alanı, böylece küresel boyutlara ulaşmıştır. Bu kitap bu gelişmeyi parlak bir biçimde gözler önüne koymakta ve kayda geçirmektedir.
Kitapta, her anının sonunda anı yazarının mesleki özgeçmişi ve hangi davadan kaç yıla mahkûm edildiği de verilmektedir. (Bu subayların tamamı davaların tekrar görülmesinde beraat emiştir.)
Metinlerde çok sayıda kısaltma yer alıyor. Özellikle tatbikat adları, silâh türleri kimi zaman açık adları (Türkçe veya İngilizce) verilmeden yazılıyor. Bu durum konuya yakın olmayan okurlar için bir engel oluşturuyor.
Cem Gürdeniz, derlediği anılardan oluşan bu kitapta bir yandan, savaş gemilerinin yaşamaya başlama sürecinin karmaşıklığını, sorunlarını gözler önüne sermekle, gemilerle ilgilenenler için çok ilginç bir metin ortaya koyarken bir yandan da ilerde buna benzer görevler yapacak personel için bir örnek olaylar dizisi sunmaktadır. Başka bir ifadeyle bu kitap sürükleyici bir anı kitabı olarak okunabileceği gibi, bir deneyim birikimini aktaran, pragmatik sonuçlar yaratabilecek öğretici bir metin gibi de görülebilir.
İleri derecede bilgilendirici bu kitap aynı zamanda bir dönemde Cumhuriyet Donanması’nın gelişme hamlelerini birinci elden notlarla ülkenin denizcilik tarihi belleğinde muhafaza altına almaktadır. Bu açıda çok değerli bir belgeler toplamıdır.
Nihayet, akıllara durgunluk veren bir yargı komplosuyla kurban edilen “harcanan” insanların niteliği itibariyle ulusal bahriyeye vurulan darbenin vahametini somut biçimde ortaya koymaktadır. “Eğer böyle olmasaydı…” diye düşünüldüğünde kaybın büyüklüğü çok iyi anlaşılıyor. Gürdeniz şöyle yazıyor: “Cumhuriyet Donanması’nın gelecek 30 yılının A takımı göz göre göre tasfiye edilmiştir.” Bu hasar nasıl telafi edilir? Şimdi bunu düşünmenin zamanıdır.
Çelik Gemiler Demir Bahriyeliler / Cem Gürdeniz / Kırmızı Kedi Yayınevi / 340 s.