Cellat Mezarlığı yok olmak üzere

Osmanlı döneminde resmi teşkilat bünyesinde görev yaparak çeşitli mahkumların infazında görev alan cellatların öldükten sonra defnedildiği Türkiye'deki tek toplu Cellat Mezarlığı, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.

cumhuriyet.com.tr

''Taşa İşlenen Medeniyet'' kitabının yazarı Ömer Faruk Dere,  yaptığı açıklamada, cellat mezarlarının farklı bir mezar şekli olduğunu söyledi.

Cellat mezarlarının isimsiz olduğunu, mesleklerinden dolayı üzerinde hiçbir kayıt bulunmadığını ifade eden Dere, ''Taşları özensiz. Sadece çekiç ve kalem izlerini görüyoruz. Düz bir şekilde getirilip konulmuş. Cellat mezarlıklarında özen olmaz. İnsanlar baktıklarında sanki bir istinat duvarı gibi veya mezarların şebekelendiği, bağlandığı bir direk olarak algılayabilir'' dedi.

Cellatların infaz yaparken bir maske kullandıklarını hatırlatan Dere, ''Hayatlarında olduğu gibi mezar taşlarında da bir gizlilik vardır. Cellatlar, meslekleri itibariyle toplumdan soyutlanmış insanlardır. Mezarlarının da sosyal hayattan soyutlanmış olduklarını görüyoruz'' diye konuştu.

Eyüp Sultan Mezarlığında toplu halde cellat mezarının bulunduğunu, ancak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ifade eden Ömer Faruk Dere, ''Cellat mezarlarının mutlaka tespit edilip, envanterlenip, hatta gerek görülürse bir araya toplanıp yeniden rehabilite edilmesi gerektiğini düşünüyorum'' dedi.

Mezarlığın çevresindeki evlerde oturan vatandaşlardan 72 yaşındaki Mevlüt Demirci, ailesinin 80-100 yıl kadar önce buralara geldiğini belirterek, ''Buraya cellatlar mezarlığı derlerdi. Fakat zamanla hep gecekondu yaptılar, çöktüler oralara. Şimdi kayboldu, apartmanlar oldu aynı yerde. Şimdi buralarda tek tük var'' diye konuştu.

Osmanlı döneminde cellatlık

Tarihçilerin belirttiğine göre, Osmanlı'da resmi bir teşkilatta Bostancıbaşı Ağa emrinde görev yapan cellatlar, Bostancıbaşı'na bildirilen infaz emri ile ölüm cezalarını yerine getiriyorlardı.

Her suçlu için ayrı bir infaz çeşidi uygulatılan cellatlar, siyasi mahkumları boğarak, katilleri işkenceyle, korsanları çengele geçirilerek, yol kesenleri ise bazen kazığa oturtarak, bazen de omuzlarına ve kaba etlerine mum dikerek cezaları uyguluyordu.
Hanedan mensuplarının ise kanı asla dökülmez, yay kirişi, ip ve kementle boğdurularak infaz uygulanırdı.

İdam edilen kişinin üzerindeki kıymetli eşya, para ve giyecekleri cellat tarafından alınarak cellat mezatında satılır, ölen kişinin cesedi ya atılır yahut yakınlarına para karşılığı verilirdi.
Osmanlı'da verilen ölüm cezaları Topkapı Sarayı'nın 1. kapısı Bab-ı Hümayun ile 2. kapısı Babusselam arasında bulunan bahçesindeki ''Cellat Çeşmesi'' ya da ''Siyaset Çeşmesi'' denilen yerin hemen önündeki taşın üzerine Bostancıbaşı nezaretinde yapılırdı. Bazen infazlar, Yedikule zindanlarında da gerçekleştirilirdi.

İçlerinde ''Kara Ali'' ve ''Hamal Ali'' gibi ün yapanların da bulunduğu bu cellatlar, öldükten sonra Eyüp'teki Piyer Loti Tepesi'nin yukarı tarafında bulunan ve Karyağdı Tepesi olarak anılan yerdeki Cellat Mezarlığına ya da Edirnekapı'dan Ayvansaray'a inen yol üzerindeki mezarlığa gömülürdü.