“İzleyiciyi rahatsız eden aynı zamanda şaşırtan, ilgisini çeken, düşünmesini sağlayan filmler gerçekleştirmeyi seviyorum. Basit, yalın bir film yapmayı bilmiyorum” diyen Yunanlı sinemacı Yorgos Lanthimos gözde senaristi Efthymiss Filippou ile toplumdaki bazı sorunları irdelemeyi, insanları imgesel konumların en uç noktalarına yönlendirmekten hoşlandıklarını belirtiyor.
Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümünün büyük ödülünü alan Lanthimos Dogtooth’da (Köpek Dişi/ 2009) bireyin dünyayı, yaşamı ne denli çarpık, yanlış algıladığını klostrofobik, gerçeküstü, özgün bir anlatımla irdeliyor. Kırsalda, toplumdan dışlanmış, gözlerden ırak yaşayan beş kişilik çekirdek bir aile.
Donuk, sıkıcı, itici, sevimsiz orta yaşlı iş adamı baba (Christos Stergioglou) her gün işe gidip evin her türlü ihtiyacını sağlamaktadır. Anne (Michelle Valley) uysal, itaatkar, mesafeli, soğuk bir kadındır. İki kızkardeş (Aggeliki Papoulia, Mary Tsoni) ile erkek kardeş (Hristos Passalis) evden hiç dışarı çıkmazlar. Ebeveynler aileyi sonsuza dek birarada tutmak isterler. Çocuklarını dış dünyadan uzaklaştırıp yetiştirerek en doğrusunu yaptıklarına inanırlar.
Ev çok güzeldir, aydınlıktır, konforludur, bahçe yemyeşildir, havuz vardır. Gençler çok güzeldirler, herşey çok güzeldir. Bu güzelliğin ve mükemmeliğin ardında gerçekçi, düz, acımasız, sert bir şiddet yatmaktadır. Üç yetişkin çocuğu eve hapseden ebeveynler onlara sürekli yalan söylerler. Gençler sürekli onların sunduğu acımasız oyunlar oynarlar. ayrıksı, tuhaf eğitim metodlarıyla sözde bilgilenmeyi sürdürürler. Bu apaydınlık, konforlu, güzel evde öyle bir yaşam vardır ki, uçaklar gökten bahçeye düşebilir, sokak kedisi korkunç bir tehdit olabilir. Kadın cinsel organı büyük lamba, zombi sözcüğü sarı çiçek olarak tanımlanır.
Evdeki kurallara harfi harfiyen uyan gençler kendilerinden gurur duyarlar, aralarında en iyi evlat kim olacak diye kıyasıya yarışırlar. Dayanıklılık, bayıılma, sevişme oyunları oynarlar. Kazanan ödüllendirilir. Telefon, radyo gibi iletişim araçları yoktur, dışarısıyla iletişim kopuktur. Çocuklar evi terkedemezler, ancak köpek dişleri çıktığında, araba kullanmayı öğrendiklerinde evin dışına çıkabileceklerdir.
Baba, işyerindeki güvenlik görevlisi Christina’yı (Anna Kalaitzidou) para karşılığında oğlunun cinsel isteklerini karşılaması için eve getirir. Christina, cennet bahçesindeki Havva gibidir, durumdan yararlanarak gençlere gücünü gösterir. Christina’nın ardından gençler güç oyunlarına başlarlar. Baba, dedenizin şarkısını dineyeceğiz der ve pikaptan Frank Sinatra’nın Fly me to the Moon şarkısını dinleriz. Baba, şarkıyı “Evim çok güzelsin, seni çok seviyorum, seni hiç terketmeyeceğim. Annem ve babam bizi seviyorlar. Biz de onları seviyoruz” olarak çevirir.
Yorgos Lanthimos çekirdek aile üzerinden sistemi, toplumu, ülkeyi, insan ilişkilerini sorgular. Gelecekte çekirdek aileye ne olacaktır, varlığını sürdürebileçek midir ? Dünyada paranoya gün geçtikçe artmaktadır. Medya, dünyayı, katillerin, pedofillerin, insan kaçıranların cirit attığı tehlikeli, ürkütücü bir yer olarak anlatmaktadır. Lanthimos, Köpek Dişi’ni çekerken Avusturya’da öz kızını bodruma kapatan, onu hayvan gibi büyüten, ondan çocuklar yapan Josef Fritz vakasını öğrenir.
“Dramatik ve trajik durumlara mizahla yaklaşmayı yeğliyorum. Mizahla insanı çok farklı yönlere sevkedebilirsiniz. Filmlerimde didaktik olmaktan kaçınıyorum” diyen modern sinemanın sosyal hicivcisi Yorgos Lanthimos aile kurumunu sarsıcı, şoke edici, sert bir anlatımla eleştiriyor. Christos Stergioglou, Michelle Valley, Aggeliki Papoulia, Mary Tsoni, Christos Passalis, Anna Kalaitzidou’nun oynadığı Köpek Dişi, bugün Başka Sinema kapsamında gösterime girdi.