Çekici yıldızlar geçidi (29.08.2014)

Film, ünlü çizer Frank Miller ile yönetmen Robert Rodriguez’in ortak yönetmenliğinde kotarılmış 2005 yapımı “Günah Şehri”nin yine aynı ekip tarafından çekilerek 9 yıl sonra çıkagelen devamı niteliğinde.

Sungu Çapan/Cumhuriyet

Malum son dönemde Hollywood’da resimli roman uyarlamaları yine rağbette. Örümcek Adam’dan Hulk’a sürüsüne bereket bir yığın popüler çizgi roman kahramanlarının serüvenleri, zengin kadrolu, dijital efekt destekli, birbirinden göz alıcı üstün yapımlar halinde allanıp pullanarak peşpeşe beyazperdeye aktarılıyor.

Geçen hafta gösterime giren “Sin City: A Dame To Kill For-Günah Şehri: Uğruna Öldürülecek Kadın”, yedinci sanat sinema ile kimilerince dokuzuncu sanat sayılan çizgi roman işbirliğinin eseri olup (çığır açmasa da) özgünlüğü ve çarpıcılığıyla belleklerde yer etmiş, ünlü çizer Frank Miller ile yönetmen Robert Rodriguez’in ortak yönetmenliğinde kotarılmış, 2005 yapımı “Günah Şehri”nin yine aynı ekip tarafından çekilerek 9 yıl sonra çıkagelen devamı niteliğinde.

1990’ların başında çok ucuza mal ettiği “El Mariachi”nin Sundance Festivali’ndeki başarısıyla kapağı Hollywood’a atıp bu filmin Antonio Banderas’lı, Selma Hayek’li Amerikan versiyonu “Desperado”yla stil-vizyon sahibi, yaratıcı bir aksiyon ustası olduğunu kanıtlayarak ünlenen, 1995’ten sonra ise Quentin Tarantino’nun takımına dahil olan Meksika kökenli sinemacı Robert Rodriguez, “Fakülte”, “Uzay Çocukları” ve Sergio Leone özentisi “Bir Zamanlar Meksika’da” gibi vasat gişe filmleriyle girmişti 2000’li yıllara.

Samimi, özgün tarzıyla bir zamanlar bağımsız sinemanın gerilla yönetmeni sayılan Rodriguez’in öteden beri sıkı bir hayranı olageldiği Frank Miller’ın yazıp çizdiği, grafiksel öğeleri ağır basan, ünlü resimli romanı “Günah Şehri”nin çeşitli serüvenlerinden bizzat yaratıcısı Miller’la ortaklaşa yazıp yönettiği yeni “Günah Şehri: Uğruna Öldürülecek Kadın” filmi, öncelikle siyah-beyaz, grafiksel ve dışavurumcu bir sinema dilinin öne çıktığı, etkileyici görselliğiyle sinemaseverlere farklı bir seyir deneyimi sunuyor, hem de 3 boyutlu tarafından.

1940’ların kara filmlerinden, ucuz polisiye romanlarından etkilenip esinlenmiş yazar-çizer Miller’in karanlık dünyasını perdede aynen canlandırmaya girişen filmin, dışavurumcu, siyah-beyaz görselliği, çoğu yerde kara film türünün basmakalıp numaralarıyla süregelen, tekdüze hikâyesinin önüne geçiyor.

Tıpkı ilk filmdeki gibi, bütünüyle siyah-beyaz karşıtlığına dayanan kadrajlardaki kırmızı ruj, sarı saç, dökülen kan damlaları, vb. gibi kimi ayrıntıların renklendirilmesi de teknolojik gelişmelerin katkısı bir güzellik oluyor filme.

Yer yer dozu kaçmış şiddet öğesinin, çıplak dans eden ya da sevişen, Eva Green ve Jessica Alba gibi hikâyenin arzu nesnesi halinde arzı endam eden, birbirinden çekici dilberlerle ve cüretkâr bir açık saçıklıkla dengelendiği “Günah Şehri”nin parlak oyuncu kadrosunun da filmin albenisini arttırdığı kesin.

Asla pes etmez, vurduğunu deviren, çirkin metropol gladyatörü Marv rolündeki, zor tanınan Mickey Rourke’dan kibirli, genç kumarbaz Johnny’deki Joseph Gordon-Levitt’e, hikâyeye yeni katılan ve “meşum kadın” Ava’ya körkütük âşık Dwight’taki Josh Brolin’den kötü adam-kumarbaz senatör Roark’a cuk oturmuş Powers Boothe’a, bu kez ilk filmdeki kadar yer almamış dedektif Hartigan rolündeki Bruce Willis’den Ava’nın irikıyım, siyahi emireri Manute’ü canlandıran Dennis Haysbert’e kadar uzatılacak kalabalık kadronun asıl lokomotifi, unutulmaz bir “femme fatale” kompozisyonu çizen Eva Green ile intikam almaya odaklanmış, seksi striptizci Nancy’yi oynayan Jessica Alba’yla ve yolları Kadie’s Club Pecos’ta kesişmiş şehrin tüm kızlarına ablalık eden Amazon Gail-Rosario Dawson gibi alabildiğine çekici kadın oyuncular.

Baştan sona grafik yanı ağır basan sinematografisiyle, meraklısına aşina tüm o kara film klişelerinin birbirini izlediği “Günah Şehri 2”, özetle yer yer seriyal tadı da veren, etkileyici bir seyir deneyimini sunuyor meraklısına.