‘çArşı hep güzeldir’

çArşı’nın Sarı Cem’i Cem Yakışan, ‘çArşı, Beşiktaş’la bir bütündür. Ve Beşiktaşlı olmak her zaman iyi insan olmaktan geçer’ diyerek hesapsız kitapsız halkın yanında olduklarını söyledi.

Kutlu Esendemir

Gezi Direnişi’nin en önemli muhalif kalelerinden biri olan Beşiktaş taraftar grubu çArşı, Türkiye’de vicdan denince, varlığını ortaya koyan taraftar bütünlüğü, varlık, kültür ve direnişin adı... Ve çArşı deyince, akla gelen ilk isim, bu taraftar grubunun yıllarca önderi olarak bilinen Cem Yakışkan. Yakışkan, çArşı taraftar grubunun “Sarı Cem”i. Kendisi, çArşı taraftar Grubu’nun Gezi Direnişi’ne en önde saflarda katılması nedeniyle, Türkiye yargısınca, “Darbe girişimine teşebbüs” suçlamasıyla, gözaltına alındı, suçlandı, yargılandı. Yakışkan, beraat ettiği darbe davasında, “Darbe yapacak gücümüz olsaydı, önce Beşiktaş’ı şampiyon yapardık” dedi. Yakışkan, şampiyonluğun ardından ilk kez sorularımızı yanıtladı.

-Gezi Direnişi’nden sonra Beşiktaş’ın üst üste ikinci şampiyonluğu. Direniş, takımınızı ve çArşı’yı güzelleştirdi mi?

Hep söyledik; yineleyeceğiz: “Futbol hayattır, asıl olan hayattır, hayat da Beşiktaş! Futbol, halkın kendini ifade edebildiği, sporla bağdaşmış her bireyin kim ve ne olduğunu önemsemeden, eşit ve özgürce aynı renklere gönül vermesidir. çArşı da halkın gönlüne taht kurmuş ve halkı temsil eden iyi bir taraftar grubu. Bu nedenle, çArşı bir ruhtur deriz; bedene indirgenemez. Dolayısıyla çArşı hep güzeldir.

-Sizin beklediğiniz şampiyonluk muydu?

Elbette şampiyonluk, o sene bu sene, her yıl şampiyonluk. (Gülümsüyor.) Avrupa Ligi için takımın takviyeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Biraz da şans ve ırkçı olmayan hakemler. (Gülümsüyor.) Türkiye Ligi’nde zaten şampiyonuz. Ama özellikle gelecek için altyapıya ihtiyaç çok. Ve şampiyonluğumuzun en önemli nedeni, takımın inancı ve bütünlüğüydü.

-Bu yıl, Galatasaray ve Fenerbahçe lige erken havlu atarken, şampiyonlukta kamu kaynaklarıyla yaratılan ve beslenen Başakşehirspor’la yarıştınız ve kazandınız. Bu sizin için ne anlam ifade ediyor?

Galatasaray ve Fenerbahçe bizler için ezeli rakip ve bu rakiplerle maç yapmak bizler için zevk. Fakat bildiğiniz üzere futbol artık futbol değil; endüstrileştirilmeye çalışılıyor. Kulüp başkanları, kulüpler ablukaya alınıyor. Büyük kitlelere hitap eden camialar otoriteyle yönetilmek isteniyor. Passolig en net buna örnektir mesela. Endüstriyelleştirilmek istenen kulüplere elbette ki endüstriyel bir takım da yaratmak zorundalar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i temsil eden bu kulüplere karşı, Büyükşehir Belediyesi’nin kurduğu takım... (Gülümsüyor.) Onca desteğe rağmen, şampiyon belli.... Trajikomik.

-Bu arada teknik direktörünüz Şenol Güneş, şampiyonluk sonrası Mevlana’ya ait okuduğu iki dize nedeniyle kimi yandaş kalemlerce Fethullahçılık’la suçlandı. Siz de Güneş’ten bu anlamda kuşku duyar mısınız?

İyi insan olunmadan Beşiktaşlı olunmaz. Ve Şenol Hoca bizim için önce insan, sonra insandır. Yandaş kalemlerin her gün şeriatı savunan haberleriyle gündemi ve insanları ne hale getirdiği alenen belli. Şenol Hocamız’ın cevabı az bile olmuş. Ben o yandaş kalemlere Mevlana’dan şunu söyleyim o halde: “Fitne ateşini yakan, içinde yanar.”

 -4 yıl önce bugünlerde, Taksim’e çıkan on binlerce Beşiktaşlı, Gezi Direnişi’nde Atatürk Kültür Merkezi’ne (AKM), Optik Başkan’ın (Mehmet Işıklar) resmini taşıyan dev bir pankart açmıştı. Kimdir Optik?

Optik... Sadece Beşiktaş ve çArşı için değil, memleketin her tarafı sever Optik’i... Optik iyi insan olmayı ve iyi Beşiktaşlı olmayı temsil eder. Ve 4 yıl önce AKM’ye çıktığımızda Optik’in doğum günüydü. (12 Haziran) Ve biz o gün orada yaşasaydı, bizimle olacak Optik’i Gezi’ye getirdik. Ruhu hep bizimle çünkü. Çoğu canımız daha 30’unu görmeden, belki sevdiği kıza açılamadan gitti yıldızlara... Yine de hepsi, onca yaşanan ve ödenen bedellere rağmen en son anda gülerek gittiler ölüme... Ve bu bir gelenektir bizde, ne olursa olsun: “Ölüm nereden gelirse gelsin/ mezarıma siyah, beyaz güller atılacaksa/ mezar taşıma Beşiktaş yazılacaksa/ böyle ölüm sefa gelmiş, hoş gelmiş...” Ve Kutlu; çok sevdik be abi, biz Beşiktaş’ı çok sevdik...

-Gezi Direnişi’ne katılımınızın ardından, “Darbe girişimi” yapmakla suçlandınız. Hakkınızda müebbet hapis cezası istendi ve beraat ettiniz. Bu durum sizde hiç pişmanlık yarattı mı?

Yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım. Ve pişman olacağım bir şey yapmadım. Bizi üzen tek şey; yaşanan olaylardan sonra fitne ve fesatçıları kayda alıp bunu fırsata çevirenler. Ama gördük ki bu, süreçteki herkes için geçerli. Sabır diliyorum. Deniz Gezmiş’ler 2 ay 23 gün süren bir süreçte yargılanıp asıldılar. 25 yaşında gencecik fidanlar... Ardından çok genç aydınlar, güzel insanlar heba oldu. Olmaya da devam ediyor. İdam yasası onaylanmış olsaydı bugünün şartlarında biz de idamla yargılanıyor olacaktık. Müebbetin karşılığı bu! Ve Gezi benim için onurdur. Bizim her açıklamamızda bu böyledir, değişmez! İnsan, onurundan vazgeçtiği gün ölür.

-Sizi yargılayan hâkim ve savcılar da 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından FETÖ üyelikleri nedeniyle meslekten ihraç edildi, tutuklandı. Bu durum sizin için şaşırtıcı oldu mu?

Hayır, olmadı. Bizi yargılayan savcının o sırada yurtdışı yasağı vardı. Bu soru bana şunu hatırlattı.

-Nedir?

Çoğumuz bilir: Türkiye solunun efsane önderlerinden Deniz Gezmiş yargılandığı mahkeme salonunda güler. Deniz’in güldüğünü gören hâkim ona kızar ve sorar: “Neye gülüyorsun?” Deniz’in cevabı şu olur: “Arkanızda adalet yazıyor.”

-Ya Gezi Direnişi’ndeki sizin rolünüz?

Valla aslında kimse bir şey yapmadı; sanırım herkesin canına tak ettiği noktadaydık ve biz ardımıza döndük. Çocuklar Gezi’de olanları haber alıp Kazan’da toplanmışlardı. Ayağımda terlikle gitmiştim.. Gittiğimde insan sayısı beş yüzdü. Ara sokaklardan Taksim’e çıkmayı kararlaşmıştık. Köyiçi’nden Osmanbey’e ulaştığımızda sayımız 15 bini aşmıştı. Sonra on binler, milyonlar. Sanırım halkız biz. (Gülümsüyor.) Güveniyorlar.

-Gezi’de çArşı’nın hangi değerleri harekete geçmişti?

çArşı, her daim vicdanı ve insanı savunur. Ve o günlerde ellerinde çiçek, kitap olan çocuklar şiddet gördüler. Gezi her şeye bir, “yeter artık” demekti. Egemenlerin halk üzerindeki baskısına “dur” diyebilmekti ve amacına ulaştı bence.

-çArşı, Beşiktaş taraftarlığıyla birlikte hangi değerler bütünü?

çArşı, Beşiktaş’la bir bütündür. Ve Beşiktaşlı olmak her zaman söylediğimiz gibi iyi insan olmaktan geçer. Fakat Gezi’den sonra bizi Beşiktaş’a siyaset bulaştırmakla suçlayanlar, çArşı’yı Beşiktaş’tan izole etmeye çalışırken, milyonlarca insansa başka takımları tutarken bile, “Yükselenim çArşı” dedi. Sanırım yaptığımız şey doğruydu ve bu doğru sadece ve sadece hesapsız, kitapsız halkımızın yanında olmaktı.

-Türkiye’nin en çok cezaevinde yatan siyasi hükümlülerinden avukat ve yazar, sıkı Beşiktaşlı, gözleri görmeyen Eşber Yağmurdereli, “Muhalif olduğum için Beşiktaş’lı olmadım. Beşiktaş’lı olduğum için muhalif oldum” der. Katılır mısınız kendisine?

Eşber Ağabey... Bunca acıya bu kadar güzel insan olur mu? Olur. Eşber Ağabey buna en iyi örneklerden biridir. 2012 yılının 1 Mayıs’ıydı. Sanırım Eşber Ağabey ile kol kolaydık. Gurur duyduğum anlardan biridir Eşber Ağabey ile olmak. Eşber Ağabey, bu memlekette gözcülük yapmaktan yargılanıp, tutsak edildi yıllarca. Ama tanıyanlar bilir; Eşber Ağabey’in gözleri görmez. Gözleri gerçekten görmesine rağmen yürekleri yerine ceplerine teslim olmuş insanların çoğunlukta olduğu bir memlekette Beşiktaşlı ve muhalif olmaktan başka bir yol var mı?

-Ya sizce?

Ben size sorayım: Var mı insanı insandan ayırmayan, halkların kardeş olabileceğine inanmaktan başka çaremiz? Barışı savunmak, ekmeği ve emeği savunmaktan başka bir çaremiz var mı? Ve iyi insan olmaksa amaç Beşiktaşlı olmadan önce; Beşiktaşlı olup muhalif olmamak var mı?

-Ya, “çArşı her şeye karşı” sloganın derinliği nedir?

“çArşı her şeye karşı” sloganını yeni nesiller iyi analiz etmeli. Bizim hiçbir sloganımızın içi boş değil... Sadece deplasmana gidip takımın peşinden gitmekle değildir bu sloganın karşılığı. Kimin, kimlerin, neden ve ne bedeller ödediğini özümseyerek, Beşiktaş değerlerine sahip çıkmalılar.