Carlos Funtes'ten "Cennetteki Âdem"
Carlos Fuentes'in yayımlanan son romanı "Cennetteki Âdem", kaos içindeki Meksika'da iktidar savaşı veren iki Adán'ın hikâyesini anlatıyor. Fuentes, bu iktidar savaşı eşliğinde moderniteden koyu dindar anlayışa, toplumsal cinsiyet kavramından erkek egemenliğindeki toplumunun hallerine kadar birçok konuyu da tartışmaya açıyor.
Eray Ak/Cumhuriyet Kitap Eki
Meksika'nın ruhundan dünyaya son selam
Latin Amerika edebiyatında yaratılan dünyayla Türkiye'de yaşadıklarımız çoğu zaman birbirine örtüşür. O dünyanın kokusu, dokusu, renkleri ve gerçek mi yalan mı bilemediğimiz, onun için de adını "büyülü gerçek" koyduğumuz anlatıları, farklı tonlardan ses verse de hep aynı dünyaları çağrıştırır. Hele ki okunan Fuentes ise olayın bizim topraklara doğru biraz daha seyirttiğini hissederiz. Yazarın, ülkesi Meksika'nın siyasi atmosferini de içine alan hikâyelerinde, çizdiği tablo bizdekine çok benzer. Fuentes'in, politikada dönen ayak oyunlarını bir karamizah halinde sunuşunu, koltuk derdine düşenlerin karikatürüze hallerini yansıtışını gördükçe, iki halkın mayasının aynı kapta yoğrulduğunu düşünürüz. Sadece siyasi atmosfer de değil elbet Türkiye'yi o topraklara yaklaştıran. Gelenek-modern çatışması altında toplumun din algısı da farklı biçimleriyle yansıyor Fuentes'in romanlarına. Aynı şekilde erkek egemenliğindeki toplumun çırpınışlarına kulak kabartıyor yazar. Bununla birlikte toplumsal cinsiyet kavramıyla Meksika'nın yaşadığı uçurumu dillendirmeye çalışıyor. Modern dünyanın bizden aldıklarını yapıtlarıyla yine bize hatırlatmaya çalışıyor. Bunların hepsi çok yakın sanki değil mi?
Geçen yıl kaybettiğimiz büyük usta Carlos Fuentes, en son yayımlanan romanı "Cennetteki Âdem"de de işte bu konular çevresinde dönerek anlayana çok şey anlatan bir romanla çıkmış okuyucu karşısına. Yazarın altını çizdiği izleklerine baktığımızda gerçekten kara bir tablodan söz etmek mümkün ama Fuentes yazar zekâsını borçlu olduğu hicve sırtını dayayarak bambaşka bir hikâye anlatıyor. Konular karanlığını hâlâ koruyor. Fuentes de ne metinde ne de seksen iki yıllık yaşamı boyunca bunu inkâr etmiş değil zaten ama her şey yazarın bunları nasıl anlattığı noktasında çözülüyor. Bu kara tabloyu Fuentes, gayet neşeli, hareketli bir roman atmosferi içinde hikâyeye döküyor. Asıl anlatılmak isteneni bir kenara bırakmayarak romanın önemli noktalarına yerleştirdiği karikatürize tiplerle hem anlatmak istediğini hem de nasıl anlatacağını belirliyor.
Fuentes aslında en iyi bildiği şeyi yapıyor. Kendi topraklarının hikâyesini anlatıyor. Ayağını Meksika'dan çekmiyor. Çekmiyor ama yine de anlatılan Meksika sınırlarına hapsolmuş bir hikâye değil. Roman, çağdaş Meksika’nın tezatlarla dolu dokusunun aslında ne kadar evrensel olabileceğini gösteriyor bize. Tabii usta bir anlatıcının kaleminde. Roman Meksika özelinde yerel bir hikâye gibi görülse de Fuentes, yerel bağlamlarla evrensel izleklerin bir çatı altında toplanmasının sınırlarını belirliyor bu romanında da. Zaten yazarın ele aldığı konular göz önüne alındığında bu evrensel izleklerin yakalanmasında bir sıkıntı çıkmayacağı açık. Zoru, Fuentes'in bunu kendi sokaklarından devşirmesi. Bir başka Latin Amerikalı yazar Borges’in sözü geliyor bu noktada akla: “Ayda yaşayan bir insanı bile yazsam o bir Arjantin öyküsü olur çünkü ben Arjantinliyim.” Fuentes de tıpkı Borges gibi. Hikâyesinin yolu nereden geçerse geçsin, bir Meksika öyküsü sonuçta elimizdeki. Bu bağlamda, Fuentes'in hemen her yapıtında olduğu gibi ülkesi Meksika başroldeki yerini alıyor.
BİR MEKSİKA İKİ ADAN'A DAR
Meksika'yla birlikte romanın başrollerini paylaşan diğer kahramanlara baktığımızdaysa, hikâyenin ilk Adán'ını, Adán Gorozpe'yi göreceğiz. Gazete manşetlerinden tanıdığı, ülkenin "kek kralının kızı" Priscilla'yla yaptığı evlilik sayesinde toplumsal sınıf basamaklarını üçer beşer zıplayarak en tepeye oturan bir "tip" olarak çizilmiş Gorozpe. Tepeden de inmeye niyeti yoktur hiç. Üstelik artık mensubu olduğu ailenin gelirlerini de katlamış, Meksika'nın önde gelen iş adamlarından biri haline gelmiştir: "Priscilla'yla evlenmekle hem iyi yere dükkan açmış, hem iki yakamı bir araya getirmiş hem de ( halis bir sonradan görme, bir socialclimber) hızla sınıf atlamış, böylece -yeteneğim eksik olmasa da- hak ettiğimden yüksek konumlara erişmiş olduğumdan (itiraf ediyorum) zayıflayan otoritemi güçlendirmek için Holguin ailesine onların bana verdiğini, hatta fazlasını geri veriyordum." Ancak Gorozpe, bir anlamda bu sahte hayattan kaçacak bir yer de bulmuştur kendine: Sevgilisi L. ve her anlamıyla gerçek olduğuna inanmaya çalıştığı, ona karşı duyduğu hisler. Gorozpe tam bir "fırsatçı" olarak çizilse de yazar tarafından, kahrmanının fırsatçılığını hikâyesi açısından Fuentes de bir fırsata çevirmiş ve Gorozpe ekseninde içi, kafası ve ruhu boş "üst" sınıfın yaman bir eleştirisini dillendirmiş. Gorozpe'nin bu sahte yaşantsının içinde, kendi küçük gerçeklerine sığınarak sürdürdüğü hayatı ise çok uzun süre böyle devam etmeyecektir çünkü diğer Adán hikâyenin kıyısında köşesinde hafiften belirmeye başlamıştır.
Romanın diğer Adán'ı, Adán Góngora ise ülkede tırmanan kaosu önlemek adına içişleri bakanı olarak görevlendirilerek hikâyenin akışına dahil olur. Ancak Góngora bu kaosu önlemek yerine daha da tırmandıracak uygulamara imza atmaya başlar. Diğer Adán'la çatışmaları ise bu uygulamaların bir ucunun yavaştan kendine dokunmaya başlamasıyla hız alır. Bir Meksika, iki Adán'a dar gelecektir. Ülkede, tabiri caizse, kimin borusunun öteceğine dair bir çatışmadır aslında bu ve kazananı, kanunun işlemediği her yerde olduğu gibi yine silahlar çözecektir.
Baktığımızda, içişleri bakanının kanunsuz uygulamalarına karşı direnen Gorozpe'nin de fırsatçılıkla yolunu bulmuş bir tip olması yadsınabilir ancak Fuentes'in kartondan yapılmış ya da görevlendirilmiş kahramanlar yaratma derdi yok. İnsanı, insanlığın her haliyle kabul ediyor Fuentes ve kahramanları da bu eksende sevabıyla günahıyla bize kalıyor.
MEKSİKA PARODİSİ
Fuentes aslında diğer romanlarından, öykülerinden alışık olduğumuz izlekler üzerine kurmuş bu hikâyesini de. Konular bilindik olmasına karşın son derece özgün bir yapıt ama yine elimizdeki. Yazarın kahramanları üzerinden tartıştığı, sorguladığı, eleştirdiği konular ise günlük, gelirgeçer olgular üzerine değil. Meksika özelinde tüm dünyanın kanayan yaralarına, düşündüren problemlerine odaklanıyor yazar. Aile gerilimlerinden evlilik kurumunun ne kadar gerekli ya da sürekli olduğuna, kadın-erkek ilişkilerinin çıkmazlarından babalar ile oğullar arasında tarih başladığından beri yaşanan sonu gelmez anlaşmazlıklara, ataerkil toplumun aşması gereken noktalardan ahlâk anlayışına kadar sürekli güncel kalan konular üzerinden yürütüyor tartışmasını. Meksika'nın çok renkli bir fotoğrafı aslında tüm bir roman bu bağlamda. Fuentes bizi bir Meksika ailesinin içine taşıyor ve yılların sivrilttiği ironiyi de yanına alarak bu garip aile hikâyesi içinden bir Meksika parodisi yaratıyor.
Meksika tarihi ise yazarın her zaman cümlelerinin konuğu. Meksika’nın darbeler ve devrimlerle örülü kendine has bu ilginç tarihi, hikâyenin art alanında önemli bir figür olmasa da bir ruhun temsili olarak yer alıyor. Daha çok da o devinimli tarihin genlere işleyerek bugünün siyasi hareketliliğini beslemesi romanın ana hattını belirliyor. Hikâyenin içinde dolaşan bir diğer ruh da Fuentes'in. Meksika'nın ruhu yazar, dünyaya son bir selam çakmaya niyetlenmiş bu romanında. Yazar, bu son selamında ise tüm güç odaklarına kanca takmış. Gerek siyasi gerek toplumsal gerekse edebi açıdan her güç odağı da nasibini almış Fuentes'in attığı bu son kancadan.
e.erayak@gmail.com
Cennetteki Âdem/ Carlos Fuentes/ Çeviren: Emrah İmre/ Can Yayınları/ 208 s.